İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Akademik titizlik ve bilimsel terör

Gerçekleri halının altına itme anlayışı sürdükçe Ermeni katliamı dahil hiçbir şeyi konuşamayız

AHMET ÇAKMAK


Halil İnalcık Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) yapılacak iken ertelenen meşhur Ermeni sempozyumuna katılanlar için ‘Hiçbirinin bu konuda bilimsel yayını yok’ demiş. Celal Şengör, Cumhuriyet Bilim ve Teknik ekindeki köşesinde, 18 Haziran günkü yazısında bunu naklediyor ve öyleyse BÜ yönetimi bu toplantıya izin vermemeliydi diyor.

Gel de karşı çık. Birisi Osmanlı tarihi konusunda dünya çapında büyük bir isim, duayen. Ötekisi de jeoloji konusunda dünya kürsüsündeki en büyük ismimiz. Birincisi tarih konusunda, ikincisi de bilimsellik konusunda konuşmayacak da kim konuşacak ?

Akademik titizlikle akademik terör arasında ince bir çizgi var. Celal Şengör ve Halil İnalcık Ermeni sempozyumu konusunda akademik terör uygulamayı seçmişler. Diyelim ki Ermeni sempozyumuna katılacaklar listesinde adı bulunanların bu konuda bilimsel yayını yok. Bu ret gerekçesi olabilir mi? Eğer insanlara profesör, doçent, yardımcı doçent sıfatlarını verdiyseniz bunun bir anlamı da bu insanların neyin bilimsel olduğunu neyin olmadığını ayırt edebilecek formasyona sahip olduklarıdır. Öyleyse bu insanların sempozyumda söyleyeceklerinin ‘bilimsel’ olup olmadığını anlamak için hiç olmazsa bekleyip görmek gerekir. Kaldı ki katılımcıların önemli bir kısmının Ermeni sorunu konusunda çalışan tarihçiler olduklarını biliyoruz. Dahası, yayınları olanların ne söyleyeceği aşağı yukarı kestirilebiliyor. Bu insanlar muhtemelen epeydir sürdürdükleri çalışmalarının sonuçlarını veya mevcut çalışmalar hakkındaki yorumlarını açıklayacaklardı ve haliyle daha ilginç olacaktı.

Özal zamanı zenginlerinden Selim Edes idi galiba, “Rüşvetin belgesi mi olur lan” dediydi, bu lafı sonradan çok meşhur oldu. Peki katliamın belgesi olur mu? Devletler yaptıkları katliamları belgeler mi? Bunu yapsalar bile gerçeğe ne kadar sadık kalırlar, şüpheli.

O nedenle Ermeni sorununu tarihini belgelere dayanarak tüm çıplaklığı ile sergilemek zor olsa gerek, eğer İnalcık ve Şengör bilimsel yayın derken bunu kastediyorlarsa. Yine de yazılanlardan, nesilden nesile anlatılanlardan, olduğu kadarıyla belgelerden ve diğer araştırmalardan ortaya çıkanlar ne olup bittiğini yeterince gösteriyor.

Büyük devletler Osmanlı devletini yenilgiden yenilgiye uğratmışlar, sonra da padişahın eline bir kâğıt tutuşturulmuş, oku bunu diye. O kâğıtta azınlıkların haklarının devletçe onaylandığını görüyoruz. Büyük devletler

işi sağlam kazığa bağlamak için bunu yeterli görmüyor, kurdukları ilişkilerle de kışkırtıyorlar. İmparatorluk kendini koruma refleksi içinde. Böylece Ermeni katliamının şartları olgunlaşıyor. Tarih dediğin tencere dibin kara, seninki benden kara. Benzer şartlar oluştuğunda herkes aynı şeyi yapıyor. O nedenle Türk devleti rahatlıkla özür dileyebilir, bu onun büyüklüğü olur. Ermeni katliamını hazırlayan Batılı devletler bu özre kendi paylarına düşeni üstlenerek katılmazlarsa bu da onların yeni bir rezilliği olur. Sorun şudur: Türkiye kendini koruma çabalarına gerçekleri halının altına süpürme politikasıyla mı devam edecek, yoksa gerçeklerinin sorumluluğunu üstlenme cesaretini göstererek mi? Türkiye’de bir grup ikincisinin Türkiye’yi zor duruma sokacağını değil, yücelteceğini, önünü açacağını düşünüyor. Birinci gruptakiler ise halının altına süpürme politikasını onaylıyorlar. Ama bunu ya halının altına süpürülecek bir şey yok diyerek yapıyorlar ya da ikincilerin konuşma hakkının ellerinden alınmasına çanak tutuyorlar. O zaman esas meseleyi konuşamıyoruz, bu biraz da birinci tercihin doğası gereği tabii. Yani halının altına süpürme politikasını onaylıyorsanız gerçekleri zaten konuşamazsınız. Konuştuğunuzda da öldürülen Ermeni sayısını ve bunun soykırım sayılıp sayılmayacağını konuşursunuz.

Unutmadan: Celal Şengöre göre Türkiye’de en önde gelen üç üniversite 1) Kara Harp Okulu, 2) Deniz Harp Okulu, 3) Hava Harp Okulu’dur.

Prof. Dr. Ahmet Çakmak: Marmara Üniversitesi öğretim üyesi

Yorumlar kapatıldı.