İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım iddiası üzerimize çığ gibi geliyor

Semih İdiz

Başbakan Erdoğan’ın Ermeni soykırımı iddiaları konusunda “Arşivlerimizi açtık. Kimde ne belge varsa ortaya koysun. Hiç kimse boş boş konuşmasın” şeklinde özetlenebilecek olan ve önceki gün Beyrut’ta da tekrarladığı yaklaşımı “soykırım araştırmacılarını” harekete geçirdi. Uluslararası Soykırım Araştırmaları Birliği (IAGS), konuyla ilgili olarak Erdoğan’a 13 Haziran 2005 tarihli bir mektup gönderdi.

Türkiye dahil, çeşitli ülkelerden çok sayıda tanınmış akademisyenin üye olduğu birlik, mektubunda, hükümetin, “1915 olaylarını tarihçiler araştırsın ve gerçekler ortaya çıksın” argümanına sert yanıt veriyor. Başbakan Erdoğan’ı, “Ermeni soykırımı konusunda yapılmış olan yüzlerce araştırmadan bihaber olmakla” suçlayan mektup, bazıları onlarca yıl geriye giden bu araştırmaların tek bir ülkeden değil, dünyanın çeşitli ülkelerinden kaynaklandığını ve farklı uyruklara ait bağımsız akademisyenlerce yapıldığını belirtiyor.

2 yılda bir konferans

Mektupta ayrıca, 1915 olaylarının, bu akademisyenlerin hemen hemen hepsi tarafından, 1948 tarihli Soykırım Konvansiyonu’na göre, “soykırım” olarak tanımlandığı kaydediliyor. İki yılda bir gerçekleştirilen ve bu yıl 4-7 Haziran tarihleri arasında ABD’nin Florida eyaletinin Boca Raton kentinde yapılan IAGS konferansının sonunda oybirliğiyle kabul edildiği belirtilen mektupta, daha sonra, şu görüşlere yer veriliyor:

“Ermeni soykırımının neden ve nasıl meydana geldiği konusunda farklı görüşlerin olduğunu not ediyoruz. Ancak, bir soykırımın gerçekleştiğini inkâr etmek, akademik bir çabadan ziyade bir propaganda çabasıdır ve bunun amacı da suçluları aklamak, mağdurları suçlu olarak göstermek ve bu olayın etik anlamını tarihin sayfalarından silmeye çalışmaktır.”

Boğaziçi de var

Türkiye’deki “sözde akademisyenlerden” de söz eden mektup, hükümetle veya devletle bağlantılı olduklarını iddia ettiği bu kişileri, “tarihi bulandırmaya” ve “ahlaki kafa karışıklığı yaratmaya çalışmakla” suçluyor. Bu arada, Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılmaya çalışılan, ancak Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in gösterdiği sert tepki üzerine iptal edilen Ermeni konferansına da yer veren mektupta, bu konuyla ilgili olarak şunlar kaydediliyor:

“Hükümetiniz, bu hadise sayesinde, demokratik bir toplumun en temel koşullarından olan akademik ve entelektüel özgürlüğe duyduğu antipatiyi ortaya koymuştur.”

İlginç tesadüf

Mektup, “Uluslararası düzeydeki demokratik diskurda onurlu ve eşit yerini alması için, Alman halkının Yahudi soykırımı konusunda yaptığı gibi, Türk halkının da, geçmiş bir hükümetin sorumluluğu olan Ermeni soykırımını kabul etmesi gerekir” sözleriyle sona eriyor.

Bu mektubun Alman Meclisi’nin Ermeni tasarısını kabul etmek üzere olduğu bir sırada kaleme alınıp Ankara’ya gönderilmiş olması da tabii ki ilginç. Türkiye “Tarihçiler toplansın, konuyu araştırsın” şeklindeki politikasını, önümüzdeki dönemde artması beklenen bu tür çıkışlar karşısında nereye kadar götürebilecek, bunu göreceğiz.

Sorun dışarıda

Ancak, gün geçtikçe bir husus iyice netleşiyor. İster Batı’da olsun, ister Doğu’da, Türkiye, Ermeni soykırımı iddiaları karşısında artan bir yalnızlığa itiliyor. Bu yalnızlıktan nasıl kurtulacağı ise şu anda belli değil. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu konunun hükümetin öncelikleri arasında yer aldığını vurguluyor. Fakat ortaya inandırıcı bir plan da koyamıyor.

Hükümetin bu konudaki açıklamalarına gelince, bunlar daha çok iç kamuoyuna dönükmüş gibi bir izlenim veriyor. Oysa sorun içeride değil, çünkü nüfusumuzun büyük bölümü Ermeni soykırımı iddiasını zaten kabul etmiyor. Sorun, bu iddianın çığ gibi büyüyüp üstümüze üstümüze geldiği dışarıda.

Yorumlar kapatıldı.