İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni meselesi Almanya ile ilişkileri zorluyor

Semih İdiz / Milliyet

Bir hususun altını işin başında çizmekte yarar var. Alman Meclisi’nin kabul ettiği Ermeni tasarısı iyi niyetten yoksun. Tasarıyı gündeme getiren sağ partilerin Türkiye’nin AB perspektifi konusunda nasıl bir tavır takındıklarını gören herkes, buradaki asıl amacı anlar. Yoksa Almanya ne 1915 olaylarını, ne de bu olaylardaki kendi sorumluluğunu dün keşfetmiş değil. Alman soluna gelince, sağ partiler tarafından gündeme getirilen bu tasarıyı desteklemekten başka bir çaresi yoktu. Zira Alman solu Ermenilerin soykırıma uğradıklarına zaten inanıyor.

Tasarıyı kaleme alanların iyi niyetle davranmadıklarını gösteren ince bir husus daha var. Tasarının Alman basınına yansıyan ilk halinde, Almanya’nın 1915 tehcirini ve onu takip eden olayları ‘kısmen de olsa onayladığı’ ifade ediliyordu. Aslında bu ifade bile iyi niyetten yoksundu çünkü, ‘kısmen onaylaması’ bir yana, birçok Ermeni tarihçi, tehcirin asıl fikir babasının Almanya olduğuna inanıyor. İlgilenenler Vahan Dadrian adlı Ermeni araştırmacının yazdıklarına bakabilirler.

Kendileri ‘seyirci’

Tasarı metninin kabul edilen halindeyse şöyle deniyor: ‘Federal Meclis, Ermenilerin organize bir şekilde sürgün edilmeleri ve katledilmeleriyle ilgili kapsamlı bilgilere rağmen bu korkunç olayları durdurmaya teşebbüs dahi etmemiş olan Almanya’nın oynadığı yüz kızartıcı rolden de üzüntü duymaktadır.’

Yani, Almanya kendisini, ‘kısmen de olsa suça iştirak edenler’ sınıfından çıkarmış, ‘suça seyirci kalanlar’ sınıfına sokmuş. Bronsart de Schellendorf gibi Alman komutanların zamanında söyledikleri ve yaptıkları ise hiç hesaba katılmamış

Tasarının kabul edilmesinden sonra Ankara’da Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ‘Federal Almanya Parlamentosu, kararında dile getirildiği gibi, kendi geçmişiyle yüzleşmek ihtiyacını duyuyorsa, bunu asılsız iddialar temelinde şekillendirilen tarihi olaylar ve Türkiye’nin üzerinden değil, kendi tarihi sorumlulukları çerçevesinde yapmalıdır’ diyor.

Bu doğru bir yaklaşım mı acaba? Almanya bu konuya, şimdi olduğu gibi, art niyetle değil, tarihi sorumluluğuna gerçekten nesnel bir açıdan bakmaya başlarsa, o zaman ortaya çok sayıda belge ve bilgiyle çıkabilir. Bunlar ise ne Almanları ne de biz Türkleri memnun edebilir. Almanlar, dedelerinin bu meselede sadece ‘seyirci kalmadıklarını,’ Türkler ise 1915’te gerçekten ‘tatsız bir şeylerin’ olduğunu gösteren belgelerle karşı karşıya kalabilirler.

Yaralar kaşınırsa…

Türklerle Almanların karşılıklı olarak yaralarını kaşımaları halinde, iki tarafın birbirine ağır suçlamalar yönelttikleri ve ilişkilere de ciddi zararlar verdikleri bir mecraya kolaylıkla girilebilir. Nitekim bu potansiyel, Başbakan Erdoğan’ın Alman Meclisi’nde kabul edilen tasarıyı ‘çok yanlı ve çok çirkin’ olarak nitelemesinde görülüyor.

Bu bir yana, Erdoğan’ın Alman Başbakanı’nın ‘Türkiye’nin Ermeni yaklaşımını desteklediğini’ savunması da yaşanan karmaşayı kanıtlıyor. Zira Schröder’in savunduğu şey Ankara’nın ‘Tarihçiler toplansın bu konuyu araştırsın’ yaklaşımıydı. Yoksa Schröder, ‘Soykırım olduğuna inanmıyorum’ demedi.

Ama Erdoğan’ın sözlerinden böyle bir anlam çıkıyor. Böyle olunca da, Alman hükümet sözcü yardımcısı Thomas Stegg, yaptığı açıklamayla, Erdoğan’ı dünya nezdinde ‘yalancı’ durumuna düşürdü.

Sorun derinleşiyor

Ermeni meselesi giderek Türkiye’nin Batı ile bir numaralı sorunu haline geliyor. Sorunun üstesinden ise fevri ve yanıltıcı açıklamalarla gelinebilecekmiş gibi görünmüyor.

Zira o durumda sadece bir sağırlar diyaloğuna hizmet edilmiş oluyor ki, bu da sorunu çözmüyor, derinleştiriyor. Hükümetin bu konuda daha inandırıcı bir yola girmesi ve konunun tarihçilere bırakılmasına gerçekten inanıyorsa, bunu bir an önce tarafsız olarak yapması gerekiyor.

Yorumlar kapatıldı.