İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İŞTE, ASIL SORUN, KONUYU “PEHLİVAN GÜREŞİ”NE BENZETMEKTE!

Raffi A. Hermonn

“Türk Ermeni Demokratik

Diyalog Hareketi Girişimi”

Kurucusu ve Sözcüsü

P a r i s

Gazeteci – Araştırmacı

Anadolu Ajansı’nın, 17 / 06/ 2005 tarihli haberinden “Sayın Orgeneral Büyükanıt’ın, sayın Başbakan Erdoğan’ın, Lübnan gezisinde (Ermeni “İttihadçı”larca) Türkiye bayrağına yapılan saldırıyla ilgili olarak : “Bu tür olaylar, ileriye doğru daha güçlü mücadele etmemizde, bize güç veriyor, Bizi yıkamazlar !” dediğini öğrendik.

Komutanımız, geldiği Erzincan’da, Vali’ye yaptığı ziyaretin ertesinde, basını yanıtlarken : “(…) Kendimize güven ve milletimize inancımızı kaybetmememiz lâzım” demiş; bir gazetecinin : “Ermeniler, Türkiye’ye doğru hiç adım atmıyorlar, neden ?” sorusuna: “Özgüven yok ondan. Türkiye diyor ki ‘arşivlerimiz açık, istediğiniz belgeyi inceleyelim, komisyon kurup araştıralım’. Ama kaçıp yanaşmıyorlar. Tûrkiye diyor ki : ‘haydi meydana !’ İki pehlivandan birisi çıkıyor mindere, ötekisi çıkmaktan kaçıyor ve hâlâ ‘güreşçiyim !’ diyor. Kendine güvenmediği için mindere çıkmaktan kaçınmaktadır… Başka izahı olabilir mi ?” diye yanıtlamış.

Kaderin garip tecellisi, bu gezi ve beyânlar, uluslararası siyasî sahnede, alınan tarihî bir kararın, tam ertesine tekabül etti.

Nerede alınan, hangi uluslararası siyasî sahne ve nasıl bir tarihî karardan sözediyoruz ?

16 / 06/ 2005’te, Almanya Parlamentosu “Bundestag”, istisnasız tüm partilerin oy birliğiyle, tek karşı görüşün bile, ifade edilmediği bir kararlılıkla : “1915, Osmanlı’da, hükümet eden ‘Jön Türk’lerin, Ermenilere planlı şekilde kitlesel imha ve tehcirde katliamlar ettiklerini; olaylarda hayatlarını kaybedenlerin anısına her yıl saygıda bulunulması gerektiğini ve… Alman Reich Devleti’nin, olaylara katılmış olmasının sorumluluğu veçhile, üzüntü duyduklarını !” ilân etti !

Almanya, AB kendisinden bir şey istemeden; Türkiye’ye onca sunulan önerilerin zerresine mazhar olmadan (dikkat:“millet”, “halk”, “ırk”, “din” veya ülke olarak değil, salt “Nazi Parti yöneticileri” adına !) ve “soykırımcı” yaftasına zaten muhatap olmuşken, yetmezmiş gibi, kendi ağzıyla, dünyaya : “… suça ortak olduk, işbirlikçiyiz, bir halt yedik, bizim de sorumluluğumuz var…dolayısıyla, üzüntü duyuyoruz !” diyor…

Dahası var mı ?…

Müsaadenizle “Ermeni Soykırımı’nın kabulünü isteme”nin, “Türkiye ve Tûrk düşmanlığı”yla ve birinin ötekine nedeni olarak, göstermek artık kadük oluyor !..

SPD, CDU, CSU, SPD ve Yeşiller “Alman milleti, ulusu, ırkı, devletine düşman” mıdırlar ?

Parlamento’da, birbirleriyle kıyasıya (sevgili ülkeleri için) tartışan ve yine tartışacak, Alman mebusları, bu noktada birleşerek, birden VATAN HAİNİ mi oldular ?…

Almanlar, sırf “Türkiye’ye kötülük olsun diye, âlenen : “ebeveynlerimizden bir avuç yanlış kadrolar, bir suça iştirak etmişler, sorumluluğunu duymak istiyoruz !” diyerek Alman ülkesi, milleti, ulusu ve devletinin onurunu (bizce) ayaklar altına mı aldılar, acaba ?

Yoksa… daha, büyüyüp, vicdanlarını hafiflettiler, âlemin yüzüne bakmaya hak kazandılar, birilerinin haksızca alınlarına sürmeye çalıştığı kara lekeyi, kendi elleriyle temizlemediler mi ?

Hangisi ?…

Önce “bayrak yakmanın, sağlıksız – yanlış olduğunu” Ermeni Basınında ve Marsilya gibi bir (“sıcak kanlı”) şehrin 24 Nisan töreninde, hem de kürsüden, haykıranların da var olduklarını söyleyelim, kaçımız biliyor ?

Ermenistan ve Diyaspora’da, kesinlikle ne “o” ne de “bu taraf”ın kör düdüğünü, ama sadece demokratik sağduyunun zurnasını, alışılanın dışındaki perdelerden çalan, kişi – kuruluşlar var.

Ama, işte bunları da görmek gerekiyor, eğer çözüm isteğimizde samimiysek tabii,

El bayrağını, kendi evinde yakmak… zaaftır bizce. Vietnam savaşı sonrası, eski Amerikan askerlerinin, öz bayraklarını bizzat yakmaları, anlamlıydı. Yoksa, ne Türkiye’de Ermeni, İsrail, Yunanistan, Amerikan v.d. bayrakları yakmak, ne de Diyaspora veya başkasınca, Türkiye v.d. bayrakları yakması, marifet değildir !

Değerli Komutanımızın : “Güvenimizi kaybetmememiz lâzım” sözü, yerindedir…

Sıralaması yanlış “Övün, çalış, güven” şiarının, aslında emek ve özgüven kazanma çabası hiç sarfetmeden, hindiler gibi şişip övünerek, arz-ı endam etmenin…hoş olmadığı da, bilinir ya !

Bu anlamda “önce güven” anımsatması, yerindedir.

“Pehlivan tefrikası”na gelince…

Geç de olsa yüzleşmek, buyurulduğu gibi “özgüven” sergilemek yerine, konuyu hâlâ birinin kazanıp, öbürünün kaybedeceği “pehlivan güreşi”ne, benzetmekte yatıyor işte asıl sorun !

Ermenilerle Türkler, birlikte kaybetmişler, kaybedecekleri kadar… Şimdi bu “taraf”ların sayesinde, insanlığın kazanma vakti !… Bu kazanım da, gerçek anlamda “özgüven”den geçiyor !

Yorumlar kapatıldı.