İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ismet Berkan – Vakıflar: Bir insanlık ve hukuk sınavı-RADIKAL

İşte
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki eski ama yeni sorun bir kez
daha
alevlendi. Anlaşılan önümüzdeki ayları bu sorunu
konuşarak geçireceğiz.
Bu sorun yüzünden AB’nin bizi sıkıştırdığına, hatta tehdit
ettiğine
tanık olacağız.

Önce sorun ne, ona bir bakalım…

Türkiye’de kurulu azınlık vakıfları, kendilerine ait
gayrımenkullerin önemli bir bölümünü
kaybettiler. ‘Kaybettiler’ derken
iki temel yöntem işledi: 1. Devlet bazı gayrimenkullere ‘Bunlar
sizin
değilmiş’ diyerek el koydu; 2. Devlet, bazı gayrimenkuller için
‘Sizin
bunları satın almaya hakkınız yok, şimdi siz bu gayrimenkulü
zamanında
satın aldığınız fiyattan (yani tapuda gözüken değerinden)
size satan
kişiye geri verin’ dedi ve bu gayrimenkullerin elden çıkmasını
sağladı.

Şimdi, hazır Avrupa Birliği süreci de işlerken, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nden geçmişte işlediği bu hataları telafi
etmesi,
Vakıflar Kanunu’nu yenilerken azınlık vakıflarıyla ilgili bu sorunları
da çözmesi bekleniyor.

Yukarıda kabaca anlatmaya çalıştığım iki mekanizmadan
birincisinde
doğrudan bir telafi imkanı var. Yani, eğer zamanında el konulan
gayrimenkul hâlâ Milli Emlak veya Vakıflar Genel
Müdürlüğü
uhdesindeyse, bunları vakıflarına iade etmek nispeten kolay.

(Bunda bile ciddi ayak sürüme var.)

Nitekim, anladığım, hazırlanan yeni yasa bunun önünü
açıyor. Yani,
halen devletin elinde bulunan vakıflardan el konma gayrimenkullerin
iadesinin önü açılıyor.

Ancak, 60’ların sonlarından itibaren azınlık vakıflarının eski
sahiplerine satmaya zorlandıkları gayrimenkuller için herhangi
bir yol
önerilmiyor.

Türkiye’nin bazı yetkilileriyle, özellikle Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nden yetkililerle bu konuyu
konuştuğunuzda duvarlara
çarpıyorsunuz. Çünkü onlara göre neredeyse
ortada bir sorun bile yok.

30’lu, 40’lı, 50’li, hatta 60’lı yıllarda parası verilerek satın
alınmış gayrimenkulleri eski sahiplerine tapuda yazılan bedel
üzerinden
geri vermeye zorlanmak nasıl normal olabilir?

Ancak öte yandan bu sorunun çözümü
hiç de kolay değil. Çünkü, o
gayrimenkul daha sonra üçüncü kişilere satılmış
olabilir, ki çoğunlukla
durum böyle. Bu ‘iyi niyetli üçüncü
kişi’lerin elindeki gayrimenkulün
alınıp vakıflara verilmesi elbette söz konusu olamaz. O halde,
çıkarılacak yeni kanunun bir tazminat mekanizması kurması
gerekiyor.
Sonuçta ortada mülkiyet hakkının açık bir ihlali var
ve bu kusuru
işleyen de Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Kusurun telafisi
için bir
mekanizma kurulması şart.

Eğer bu mekanizmayı kanunla Türkiye oluşturmazsa, bu kez
devreye
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi girecek kaçınılmaz bir
biçimde. AİHM’nin
hükmedeceği tazminatlar Türkiye’nin canını daha fazla
yakabilir,
unutmayalım.

* * *

Azınlıklar konusu ve azınlık vakıflarının sorunlarının giderilmesi,
esasen Türkiye’nin en gizli kalmış, en konuşulmamış sorunlarından
biri.
Bir anlamda vakıf gayrimenkullerinin iadesi Türkiye’nin yakın
geçmişiyle hesaplaşması ve günah çıkarması olarak da
görülmeli.

Devletimizin kendi vatandaşları olan azınlıklarla ilişkilerinin
bir gün gerçekten masaya yatırılıp konuşulmasının belki de
ilk aşaması
vakıf mallarının iadesi.

Yorumlar kapatıldı.