İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gündüz Aktan: Gerçekler ve politika (1) – Radikal

Türkiye’nin
Amerika ile ilişkileri bozuldu. AB üyeliğimiz ise tehlikeye girdi.
Hükümet bu gerçeklere göre politika yapıyor, ama
bu gerçekleri açıkça
kamuoyuna söylemiyor. O zaman her iki politikanın da eskisi gibi
yürütülmekte olduğu sonucu çıkıyor.
Gerçeklerin, ölüm gibi, korkutucu
olması nedeniyle telaffuz dahi edilemediği izlenimi, dış ilişkilerde
zaaf içinde bir Türkiye imgesi yaratıyor.

Görünür bir gelecekte AB üyeliğimizin
gerçekleşmesi ihtimali
ortadan kalktı. Bunu, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasından korkan
birkaç Avrupalının dışında herkes açıkça
söylüyor. Dış politikadaki
cehaletleri ile AB üyesi olma tutkusunu bir ideolojide birleştiren
eski
sol/yeni liberal aydınlar gibi davranırsak, AB üyesi olamamanın
yanında, başka zararlara da uğrayabiliriz.

Fransa ve Hollanda referandumları öncesinde üyelik
şansımız zaten
çok azalmıştı. Papadopulos’un vetoyla desteklenen
‘çözüm’ şartları, Ege
sorunlarında Yunan vetosunun ufukta belirmesi, Ermeni soykırım
iddialarını ‘inkâr edersek’ Fransız referandumuna takılma
ihtimali ve
nihayet Kürtlere ve Alevilere kolektif azınlık hakları
verilmesinin
yeni KOB’da Kopenhag Siyasi Kıstası halini alması, Türkiye
için zaten
kabul edilemez nitelikteydi.

AB Anayasası’nın uğradığı yenilgi üyelik ihtimalini fiilen
ortadan
kaldırdı. Bir elit projesi olan AB’ye üye olmamız bu elitlerin
girişimiyle gerçekleşme yoluna girmişti. Referandumlarda halk,
elit
tercihlerine yani AB’nin ‘aşırı’ genişlemesi ve Türkiye’nin
üyeliğine
karşı oy kullandı. Yeni dönemde üye ülke halklarının
ağırlığı artacak.
Kaldı ki Almanya’da iktidara gelecek CDU-CSU koalisyonu ve Fransız
cumhurbaşkanı adayı Sarkozi, daha referandum öncesinde
üyeliğimize
karşı çıkmayı bir seçim politikası haline getirmişlerdi.

Bu durumda başlıca üç ihtimal var. Hükümet
değişen bir şey yokmuş
gibi hareket eder ve 3 Ekim’de müzakereler şeklen başlayabilir.
Almanya
buna itiraz etmez, ama müzakere sürecini iyice yavaşlatır.
Fransa’nın
gayretleri semeresini verir ve imtiyazlı ortaklık bir müzakere
hedefi
olarak açıkça metinlere geçer. Veya 17 Aralık
kararının sağladığı
çerçevede uzun müzakereler sonucu kendimizi
üyelik yerine imtiyazlı
ortaklıkta bulabiliriz.

Bir başka yol imtiyazlı ortaklığa baştan razı olmak. Bunun siyasi
maliyetini hükümet taşıyamayabilir. Üyelik için
bu kadar çaba sarf
etmesine rağmen başarısızlığın sorumluluğu haksız yere üzerinde
kalabilir. Fazladan imtiyazlı ortaklık şimdiki durumumuza bir ilave
katkı da sağlayamayabilir. İmtiyazlı ortaklığı kabul ettiğimizi
söyler
söylemez içinin birden boşaltıldığını görebiliriz.

Bir diğer yol da Türkiye’nin AB’den üyeliğimize ilişkin
taahhüdünü
teyit etmesini istemek olabilir. Tatminkar bir cevap alamazsak, kendi
irademizle üyelik sürecinin belli bir süre ertelenmesini
isteyebiliriz.
AB içi gelişmeleri izler, şartların olumluya
döndüğünü hissettiğimiz
anda sürecin yeniden başlatılmasını talep edebiliriz.

Bu son yolun çeşitli yararları olabilir. Önce itilmekten
kurtulmuş
oluruz. AB’de istenmemek, onur kırıcı olmasının yanında, bizi istemeyen
ülkelere karşı halkta derin bir husumet yaratıyor. Yani AB’ye
giremememiz yüzünden, AB ülkeleriyle, hatta genelde Batı
ile
ilişkilerimiz zor düzeltilecek şekilde bozuluyor. Bu ihtimali
bertaraf
edebiliriz.

AB giriş müzakereleri, klasik diplomatik müzakerelerden
çok
farklı. Sonucu belli olmayan müzakerelere devam etmenin
büyük maliyeti var. Önce tüm maddi ve manevi
enerjimiz önemli sorunlarımızın
çözümünden, AB giriş müzakerelerine kaymış
olacak. Müktesebatın ve
içerdiği standartların alınıp uygulanması, üye olmamamız
halinde
taşınması mümkün olmayan çok büyük bir
ekonomik yük oluşturacak.

Daha da önemlisi, Kıbrıs ve ardından Ege gibi sorunları
Rum/Yunan
tarafının istekleri doğrultusunda çözmemiz gerekecek.
Özellikle,
Türkiye’nin üye olmayacağı bir AB’ye Kıbrıs Türklerinin,
Annan Planı
temelinde veya başka bir çözümle girmesi hem
çıkarlarımıza hem de 1960
anlaşmalar sistemine aykırı. Fazladan verilen ödünleri daha
sonra geri
almak da imkânsız.

Yorumlar kapatıldı.