İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan ne düşünüyor? (1)

Turhan Çömez

Erivan/Ermenistan

Bu toplumu anlamak için içlerine girmeye ve olabildiğince fazla insanla konuşmaya gayret ediyorum. Üst düzey devlet adamlarından, sokaktaki vatandaşa, entelektüellerden öğrencilere, siyasi elitlerden radikallere kadar herkesin düşünce yapısını algılamak için çaba harcıyorum. Bir bakıma kafa yapılarının kodlarını çıkartıp gelecek adına projeksiyon yapmak istiyorum.

Bugün sizinle Ermenistan’da edindiğim izlenimleri paylaşacağım. Bunlar şüphesiz ki benim gözlemlerim. Farklı deneyimlere sahip olanlar, değişik görüşler ortaya koyabilirler. Gördüğüm fotoğrafın bazı parçalarını sevmesem ve hoşlanmasam da, bunları paylaşmayı ve sizlerin takdirine sunmayı gelecek adına yararlı buluyorum.

* * *

‘Sözde soykırım’ konusu, Ermenilerin artık tartışılmaz, vazgeçilmez bir tabusu haline gelmiş. Eğer sözde soykırımın olmadığını, böyle bir olayın yaşanmadığını söyleyerek konuşmaya başlarsanız, diyalog imkanı bulamazsınız. Ancak 1915’te yaşanan olayları, farklı pencereden ve tarihi gerçeklerden irdeleyerek söze başlar ve hayatını kaybeden herkes için duyduğunuz üzüntüyü dile getirirseniz, sıcak bir temas kurabilir ve anlayışla karşılanırsınız.

1915’te yaşanan olayların ne olduğunu sorduğunuzda, alacağınız net cevap ‘soykırım’dır. Ancak 1948 BM soykırım sözleşmesini hatırlatır ve olayların bu sözleşmeye göre ne anlam ifade ettiğini sorarsanız, tatmin edici bir yanıt alamazsınız. Çünkü kendileri için bunu sorgulamak gibi bir kavram yoktur.

Yaptığım konuşmalarda önce tehcir sürecine kadar yaşanan tarihsel olayları uzun uzun anlattım. Sonra, tehcirde ölen Ermeniler için de acı duyduğumuzu sözlerime ekledim. Bunu duyduklarına önce inanamadılar. Bu insani mesajın hemen hepsini şaşırttığını ve ezberini bozduğunu söyleyebilirim. Kafalarda öylesine bir önyargı oluşmuş ki, bir Türk’ün, ölen bir Ermeni için üzülebileceğine inanamıyorlar. Bu insani diyalogla pek çok kapının aralanması mümkün. Dashnaktsutyun Partisi’nin Ermeni Davası Genel Sekreteri Giro Manoyan, bu yaklaşımdan etkilenmiş olmalı ki, benimle görüşmek için geldiğinde, söze Türkler tarafından hayatı kurtarılan akrabalarından bahsederek başladı. Bu küçük insani ayrıntının önemini bu yüzden hatırlatmak istedim.

Ermenistan’da her çocuk, kendini bilir bilmez ‘sözde soykırım hikayeleri’ duymaya başlıyor ve bununla büyüyor. İstisnasız her evde ‘sözde soykırım köşesi’ var. Tarih dersleri neredeyse bunun üzerine bina edilmiş. Bu eğitim sisteminde ve bu sosyolojik altyapıda yetişen birinin başka bir düşünce tarzına sahip olması mümkün değil. Dolayısıyla alternatif bir anlayışın konuşulması ve tartışılması, yakın gelecekte bu ülke için olanaksız görünüyor.

1915’te yaşanan olayları yok farz etmeyi, kötü niyet ve çözümsüzlük olarak algılıyorlar. (Bu yıl 24 Nisan’da ‘sözde soykırım anıtına’ 1.5 milyon Ermeni çiçek bırakmış. Toplam nüfusun 3 milyon olduğu düşünülürse, aynı gün bir ulusun yarısının tek bir duyguyla toplanabilmesinin ne demek olduğunu takdir edersiniz.) ‘Sözde soykırımın tanınması’ bir ulusal hedef olarak tayin edilmiş. Nedenini sorduğunuzda, bir daha bu acıyı yaşamak istemediklerini ve bunu yaşam hakkı için bir garanti olarak gördüklerini söylüyorlar. Ancak sağduyu sahibi politikacıları ile konuştuğunuz zaman, Türkiye ile kurulacak ilişkilerin çok önemli olduğunu, sözde soykırımı tanımanın bir ön koşul olmaması gerektiğini söylüyorlar.

Halk ve yöneticiler, sözde soykırımla ilgili sürekli birbirlerini besliyorlar. Bu konu bir kısır döngü haline gelmiş. Ne halk politikacılardan yeni bir tez talep ediyor, ne de politikacılar başka bir görüşle halkın karşısına çıkmaya cesaret edebilir. (Bazı partiler sözde soykırımın tanınmasını yegane hedef seçmiş ve tek paragraflık bir parti programı ile halkın karşısına çıkmış.)

Ermenistan’da tarih dendiğinde sözde soykırımla birlikte insanların aklına hemen, BÜYÜK ERMENİSTAN geliyor. Tarihsel kökene hemen hepsi son derece bağlı. İki Ermenistan olduğuna inanıyorlar. Bugünkü Ermenistan’ı DOĞU ERMENİSTAN, Türkiye sınırları içinde bulunan Ardahan, Kars, Van, Elazığ, Muş, Diyarbakır (Tigranakert) bölgelerini ise, BATI ERMENİSTAN olarak adlandırıyorlar.

DZOVIC DZOR HAYASTAN dedikleri DENİZDEN DENİZE (KARADENİZ-AKDENİZ-HAZAR) ERMENİSTAN hayali ise bazıları için bir tutku olmuş. (Açık ifade edilmediği için, buna ne kadarının inandığını kestirmek mümkün değil)

Bu fikre inananlara, Ermenistan’ın 3 milyon olduğunu, bu kadar geniş bir coğrafya için nüfuslarının yetmeyeceğini hatırlattığınızda ise, diasporadaki Ermenilerin buraya geleceği ütopyasını konuşmaya başlıyor. Birçok yerde bu hayali ülkenin haritalarını görebilirsiniz.

Konu ülke geleceği açısından son derece önemli olduğu için, detayları atlamak istemiyorum. Bu yüzden şimdilik burada kesiyorum.

Diplomatik ilişkiler, sınır meselesi, Karabağ sorunu, diasporayla ilişkiler ve üçüncü ülkelerin pozisyonlarına dair izlenimleri haftaya anlatacağım.

Erivan’dan sevgiler…

Yorumlar kapatıldı.