İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Selanik, Atatürk ve sonra yapılan yanlışlar

Eser Karakaş

Geçtiğimiz hafta sonu Defne Türk-Yunan Dostluk Derneği’nin davetlisi olarak Selanik’e bir panelde konuşma yapmak için gittim; Selanik’e ve Atatürk’ün doğduğu eve ilk gidişim değil ama bu gezi sırasında Selanik hakkında daha çok şey öğrendim ve bu vesile ile de Atatürk’ü ve dönemini bir kez daha düşünmek durumunda kaldım.

Selanik bugün artık tümü ile bir Yunan-ortodoks kenti ve bu grubun Selanik nüfusu içindeki payı yüzde 98’e ulaşmış bulunuyor, yani diğer bir anlatım ile kent artık tümü ile yunanlaşmış bulunuyor.

Oysa çok eskilerde değil daha bu yüzyılın başında Selanik’in nüfusunun yüzde ellisine yakın bölümü musevilerden, yüzde otuzu müslümanlardan, yüzde yirmisi de ortodokslardan oluşuyor imiş.

Yaklaşık yüz sene içinde Sealnik’in demografik, etnik ve dinsel yapısında çok radikal dönüşümler olmuş ve kent artık tümü ile yunanlaşmış.

Aynı süre içinde İstanbul ve İzmir’in de başına aynı akıbet gelmiş, bu kentlerin rumları, musevileri, ermenileri büyük ölçüde göç etmişler ve biz burada kendi başımıza, Yunanlar da Selanik’de kendi başlarına kalmışlar.

Atatürk’ün doğduğu yıllarda Selanik’in etnik ve dinsel yapısına yukarıda değinmiş idim; Mustafa Kemal çocukluk yıllarını son derece kozmopolit bir kültür içinde geçiriyor, çok farklı kültürlerden beslenme olanağı bulabiliyor ve ortaya da yirminci yüzyılın en önemli isimlerinden biri çıkıyor.

Atatürk’ün doğduğu ev dönemin müslüman mahallesinin kentin musevi ve ortodoks bölümüne çok yakın bir yerinde; Mustafa Kemal’in çocukluk arkadaşlarının önemli bir bölümünün ortodoks ya da musevi olduğuna, onların aileleri ile ilişkiye girdiğine, evlerine girip çıktığına, farklı müzikler, mutfaklar ve gelenekler ile tanıştığına yani çok farklı kaynaklardan beslenerek farklı bir insan olduğuna kuşku yok

1923’de kurulan Cumhuriyetimiz Selanik’i dışarıda bırakıyor; bu durumun Mustafa Kemal’in üzerinde nasıl bir iz bıraktığını tahmin edebiliyorum, zaten ölümüne dek Selanik’e de hiç gelmiyor Atatürk.

1923 şubat ayı ünlü ve çok acı sonuçlar doğuracak olan mübadelenin başladığı tarih; 1919-1922 arasında yaşananlardan sonra bu mübadele olmayabilir mi idi bunu pek kestiremiyorum ama sonuçlarının çok acı olduğuna ve bu işten zararlı çıkan kesimin de biz olduğuna pek kuşku yok zira Anadolu’dan Yunanistan’a göç eden mübadillerin büyük bir bölümünün çok yüksek üretkenlik düzeyine sahip olduklarına kuşku yok.

Bizden Ege’nin öte tarafına gidenler gittikleri yere üretkenliklerini taşımışlar ve bıraktıkları yerler de biraz çoraklaşmış.

Söz konusu mübadelenin Cumhuriyet dönemi büyüme oranları üzerine etkisi henüz iyi araştırılmış bir konu değil.

Yukarıda da bu mübadelenin meşruiyetinin sorgulanabilir olduğunu ama olmasa daha iyi olur idi demenin de kolay olmadığını biliyorum.

Ancak, mübadele süreci ya da buralardan özellikle İstanbul’dan Yunanistan’a göç 1923’de sonlanmıyor; 1942 varlık vergisi faciası, bu sene ellinci yılını yaşadığımız 6-7 Eylül vahşeti, 1964’de 72 saat içinde İstanbul’dan gönderdiğimiz rumlar hem insani açıdan büyük bir facia hem de ekonomik açıdan Türkiye için büyük bir üretkenlik düşüşü ve düşük büyüme olarak bize geri dönüyor.

Yukarıda da değindiğim gibi Mustafa Kemal’in Selanik doğumlu olması bir tesadüf değil; düşünce ufkunun genişliğini hep bu kozmopolit ortam beslemiş, geliştirmiş.

Mustafa Kemal sonrası kemalistlerin bu temel gerçeği görememeleri ve Atatürk’ü Atatürk yapan kozmopolitizme ihanet etmelerinin bedelini ülkemiz ağır ödedi, ödüyor ve bundan sonra da ödemeye devam edecek.

23 mübadelesinin tartışılabilir olduğuna değinmiş idim; ancak, 42 varlık vergisi, 55 senesi 6-7 Eylül olayları, 64 zorunlu göçleri hem ahlaki, hem de ekonomik açılardan çok büyük ve affedilemez hatalar ve kemalistler için daha da önemlisi Mustafa Kemal’i Atatürk yapan koşullara çok büyük bir ihanet.

Yorumlar kapatıldı.