İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Onu hiç kimse bilemez!´

Veysi Sarısözen

Neşe Düzel gerçek bir röportaj ustası. Onun karşısına oturmak, ‘yalan makinasına’ girmek gibi bir şey. Dünkü Radikal’de, Murat Bardakçı’nın başına gelen bu. Biz aylardır, ‘Ermeni diasporasından çıkar elde eden’ ya da ‘Nobel Edebiyat Ödülü almak isteyen’ ve bu amaçlarla bir de Konferans düzenleyip, ‘Türkiye’yi hançerleyen’ aydınlar hakkındaki amansız ajitasyona tam alışmışken, Neşe Düzel Bardakçı’ya ‘bir soru’ soruyor ve bu ajitatörlerin maskesi bir anda düşüyor. Bardakçı’dan ibretle okuduğumuz parça şu:

‘Ermeni meselesi bazı kesimler için bir geçim ve şöhret kaynağı. (Siz Orhan Pamuk’tan, Ragıp Zarakolu’dan, Murat Belge ve diğerlerinden söz edilecek sanıyorsanız, yanılırsınız, biraz sabredin lütfen!) Diaspora çözüme karşı çıkacaktır, çünkü diasporada bu işten para kazananlar var.

Bizde de karşı çıkanlar olacaktır. Çünkü örtülü ödenekten, şuradan buradan, devletin bazı fonlarından bu iş için para alıp, hiçbir şeye yaramayan yayın yapan adamlar var.’

Şimdi ‘araştırmacı-yazarlarımıza’ düşen iş, ‘örtülü ödenekten ve devletin bazı fonlarından’ para alan resmi tarihçilerimizi teker teker ortaya çıkartmaktır. Bu yapılmalıdır. Çünkü, bu besleme tarihçiler, aldıkları paraları hak etmek için yalnızca uydurma ‘Ermeni meselesi’ tarihleri yazmakla kalmıyorlar, bir de bu pespaye durumlarından dolayı kabul edilmedikleri bilimsel konferanslara sızmak için yaygara koparıyorlar.

Neşe Düzel’i övmeye devam edeceğim. Çünkü ‘jenosit yok’ diyen Hürriyet’in paralı tarihçisinin tarihçiliği hakkında bu röportaj sayesinde açık bir fikre ulaşmış bulunuyoruz.

Neşe Düzel’in röportajından öğreniyoruz ki, ‘jenosit yok’ diyen tarihçiler belgeleri gizlemektedir. Ermeni mallarını yayımlayacağını anons ettiği halde yayınlamama nedeni hakkında Bardakçı şöyle diyor: ‘Anonsun çıktığı gün beni Türkiye’nin her yerinden ‘Hocam gel şu mallara bakalım’ diye aradılar. Sanıyorlar ki Talat Paşa tapuları toplamış ve bu tapular da şimdi bende duruyor. (…) Kızdım, yayımlamadım.’ Nasıl? Pek bilimsel değil mi? Kızgın tarihçinin keyfine kalmış her şey. Kızgın tarihçi kızıyor, kızdığı için çok önemli belgeleri saklıyor. Peki ya kızgın devlet, kendisinin ‘arkadan hançerlenmesine’ çok kızdığı için daha da önemli belgeleri kızgınlıkla yakmışsa?..İşte akla gelen soru böyle… Ve yalan makinasındaki adamın nabzını fırlatacak ve ‘jenosit yok’ diyenin yalanını ele verecek, aynı zamanda belgeleri açma safsatasının maskesini düşürecek olan soru: ‘Sürgüne gönderilen Ermenilerden kaçı ölüyor, kaçı kurtuluyor?’ Bardakçı’nın aşağıdaki yanıtı 1915 yılında olan biteni bütünüyle aydınlatan bir yanıt:

‘Onu hiç kimse bilemez!’

Neden? Yalan makinasındaki adam artık çözülüyor: ‘Çünkü Osmanlı arşivindeki sevk defterleri açıklanmadı ve bunları kimse görmedi. Sevk defterlerinin olduğu sadece yazışmalardan biliniyor…’

Ey okur! Şu son aylar boyunca Ermeni nüfusu, sürülenlerin ve ölenlerin sayısı hakkında ‘örtülü ödenekten’ beslenenlerin verdiği bilgilere dayanarak ‘jenosit yok’ sonucuna varman için söylenen yalanları şimdi anlıyor musun? İttihat Terakki’nin ‘sevk defterleri’ ortadan sırra kadem basmış.

İnsanların öldürüldüğü bir gerçekse, ama bu ölümlerle ilgili ortada bilgi, belge bulunmuyorsa, bu durum, olup bitenin suç olduğunu, suçluların suç delillerini yok ederek, suçlarını tarih önünde itiraf ettiklerini gösterir.

Dimitrof, Hitler’in Reichtag kundakçılığını, işte bu şaşmaz ‘kriminoloji mantığı’ ile kanıtlamıştı. En soğukkanlı suçlu bile peşinde mutlaka delil bırakır. Delil bırakmayan biricik suçlu, suç işleyen devlettir.

Ve nihayet son itiraf! Düzel soruyor: Sürgüne gönderilen 924 bin insandan ne kadarı Osmanlı ordusuyla savaşmış?’ Yanıt tarihle yaşanılan an arasındaki kopmaz bağın itirafı: ‘Bilemezsiniz. Ama potansiyel tehlike gözüküyor. Çünkü Ermeniler devlet kurmayı düşünüyor. (…) Bugün nasıl Diyarbakır’da PKK devletine izin verilmemesi için her türlü tedbir alınırsa, o zamanın şartlarıyla da bu tedbir alınmıştır…’ Tarihçi bir bakıma ‘Ermeni’ye yapılan Kürd’e de yapılıyor’ demekte.

A. Öcalan’a neden ‘Ermeni dölü’ dediklerini şimdi anlıyor musunuz?

Bardakçı ‘Ermeni devleti’ tehlikesine karşı yüzbinlerin sürülüp, öldürülmesini ‘halkın saldırısında ölenleri makul karşılayacaksınız’ (evet, kelimesi kelimesine böyle) diyerek savunduktan sonra, bugün ‘Kürt devleti’ tehlikesine karşı ‘halk’ diye silahlandırılan korucularla birlikte yürütülen katliamı da savunuyor. Zurnanın zırt dediği yerdir burası.

Yazımızı bir ‘tez’ ve bir ‘sonuç’la bitirelim:

Tez: Ermeni tehciri ile ilgili tarihsel gerçeklerin gizlenmesi, bugün Kürt sorunuyla doğrudan doğruya bağlıdır.

Sonuç: Tarihte işlenen suç mahkum edilmedikçe, günümüzde işlenen suçlar önlenemez.

Yorumlar kapatıldı.