İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul Demokrasi ve Küresel Güvenlik Konferansı

İstanbul Demokrasi ve Küresel Güvenlik Konferansı

Conrad Hilton Oteli

9 Haziran 2005

DİN VE TERÖRİZM

MESROB II

Türkiye Ermenileri Patriği

Ermeni Patrikliği

34130 Kumkapı, İstanbul

T: (90-212) 517 0970, F: (90-212) 516 4833

haybad@superonline.com, patriarchate@post.com

www.lraper.org

Değerli Katılımcılar,

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın himayelerinde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından planlanan ve organize edilen bu konferansın tüm düzenleyenlerini ve katılımcılarını kutluyor, saygıyla selamlıyorum.

Kitab-ı Mukaddes’in Tevrat ve Mezmur bölümlerinde, kişilerin, güçlerin ya da olayların saldığı yoğun korku hali için İbranice’de genellikle yira ve pahad kelimeleri kullanılmıştır. İncil-i Şerif’te ise eski Grekçe tarasso fiili, korku salan bir olay karşısındaki akli ajitasyonu ve aniden bozulan dengeler karşısındaki akıl karışıklığını ifade etmektedir. Ptoeo fiili ve ondan türetilen ptoesis sözcüğü ise dehşet, terör ve alarm hallerini açıklamak için kullanılmışlardır. Çevirilerdeki Ermenice ahapegum, ahapegiç kelimeleri ise dehşet ve parçalama anlamına gelen iki sözcükten türetilmiştir. Kitab-ı Mukaddes metinlerine bakarak bu kelimelerin hangi hallerde, kaç kez, hangi nüanslarla kullanıldıklarına bakabiliriz, ancak bu oturumda bize ayrılan süre buna olanak vermez.

Bu nedenle, Din ve Terörizm konusuna doğrudan Hz. Musa Peygamber Efendimiz’e verilen On Emirler kapsamında bakmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi Altıncı Emir şöyledir: “LO TIRTSAKH” yani “ÖLDÜRMEYECEKSİN!” (Tesniye 5:17).

İnsan hayatının kutsallığına değinen bu emir, bugün tektanrılı üç dindeki birçok değere temel oluşturmaktadır. İnsan hayatı kutsaldır, çünkü insan, gebelik halinden doğuma, doğumdan ölüme kadar Allah’ın yaratan, yenileyen, geliştiren gücüyle özel bir beraberlik içindedir. Allah, hayatın Rabb’idir. Hiç kimse, kendisininki de dahil, insan hayatına son verme hakkını kendinde görmemelidir.

Tevrat’ta Habil, kardeşi Kayin tarafından katledildiğinde, yani kardeş kardeşi öldürdüğünde, Allah şöyle buyurmuştur: “Ne yaptın? Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın” (Tekvin 4:10-11).

Hz. Nuh Peygamber Efendimiz’e ise Allah şöyle buyurmuştur: “Her insandan, kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım. Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Allah insanı kendi suretinde yarattı” (Tekvin 9:5-6).

Bu iki metinden de görüldüğü gibi, Kelam insan canına kıyan, insan kanı akıtan kişiyi lanetli saymaktadır, çünkü kan hayatın kutsal simgesidir (Lev. 17:14).

Yine Tevrat’ta, Rabb’in Altıncı Emir’i biraz daha açtığını görüyoruz: “Suçsuz ve adil kişiyi öldürmeyeceksiniz!” (Çıkış 23:7). Masum insanların katli insanoğlunun haysiyeti ve Yaradan’ın kutsiyeti ile bağdaşmadığı gibi ilahi yasanın ağır bir ihlalidir.

İncil’e dönecek olursak, Efendimiz Mesih İsa Hazretleri, Celile Gölü kıyısındaki bir tepedeki vaazında şöyle buyurmuştur: “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır” (Mat. 5:21-22). Mesih, böylece Ruh-ül Kuds’ün ilhamıyla hem Altıncı Emiri yineliyor, hem de insanları katle sevkeden öfke ve nefretin gayrı-ahlaki olduğunu ilan ediyordu.

Kişilerin ve toplumların nefsi müdafaası da yine Altıncı Emir çerçevesinde değerlendirilmelidir. Hayatta kalma veya yaşama hakkı ahlakın temel prensiplerindendir. Her insan, yaşama hakkına saygı gösterilmesinde ısrarcı olduğunda adildir. Kendi hayatını ve ailesini savunan insan, saldırgan tarafa öldürücü bir darbe indirmek zorunda kalsa bile suçlu addedilemez, ancak kendini savunurken gereğinden fazla güç kullanır ya da saldırganın hayatına özellikle kastederse suçludur.

Başkalarının hayatından, ya da ailenin veya devletin güvenliğinden sorumlu olanlar için nefsi müdafaa sadece bir hak değil, aynı zamanda ciddi bir görev ve sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğu bahane edip, gereğinden fazla güç kullanarak, kişi veya toplulukların hayatına son vermek insanlık suçudur.

Kilise, insan kaçırma ve rehin alma olaylarını da Altıncı Emir çerçevesinde değerlendirmektedir. Bunlar, terör estirdikleri, ve dehşet salarak kurbanları tahammül edilemez baskılara maruz bıraktıkları için, dinen ve ahlaken suç teşkil ederler.

İnsanlara dehşet salan, yaralayan ve ölüm saçan terör olayları da barışı ve adaleti ihlal eder, insanlık suçudur. Düşman ya da suçlu kişiyi itiraf ettirmek veya kendisinden bilgi almak veya karşı tarafa dehşet salmak veya suçluyu cezalandırmak veya nefreti dindirmek için fiziksel ve ahlaki şiddet uygulayarak işkence yapmak, insan haklarına ve insan haysiyetine karşıdır, ahlaken suçtur, uygulayan ilahi lanet altına girer.

İnananlar olarak unutmamamız gereken ilke şudur: Öfke, komşumuza karşı onu yaralamaya veya öldürmeye sevk edecek raddeye gelmişse ilahi yasaya aykırıdır, ölümcül günahtır. Efendimiz Hz. İsa Mesih’in, “Kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır” (Mat. 5:22) sözü bu anlamda alınmalıdır.

Terör, hedefi ve sebepleri ne olursa olsun tüm inananlar tarafından ahlaken lanetlenmelidir, çünkü dinen Altıncı Emir’e göre zaten lanetlidir. Terör işleyenlerin şehit olarak kabul edilmeleri İlahi Yasa’ya aykırıdır.

Terör, özünde ölümü barındıran bir şer tohumudur, ve her şer tohumu gibi ekildikçe acıyı ve şiddeti çoğaltır. Terörün, bir yöntem olarak kullanmak isteyenlere ve uygulayanlara getirdiği tatmin ve başarı sadece bir aldanmadan ibarettir. Kesin olarak bilinmelidir ki, sadece barış barışı, sevgi sevgiyi ve iyilik iyiliği doğurabilir. Şiddetle sağlanan barışın ne kadar kalıcı olabileceği tartışma konusudur. Bu nedenle terörün kaynağını araştırarak şiddet olaylarına yol açan olumsuzlukları yok etmek, özellikle az gelişmiş yörelerdeki ekonomi ve eğitim olanaklarını seferber etmek belki daha uzun sürecek bir mücadele yöntemidir, ancak daha kalıcı barışı sağlamanın daha ahlaki bir yolu olduğu konusunda şüphe yoktur.

İlahi ilham Hz. Eyüp Peygamber’e şöyle dedirtmiştir: “Her yaratığın canı, bütün insanlığın soluğu Allah’ın elindedir” (Eyüp 12:10). Bu ayet, hayat sözü olarak kabul edilmeli, insanlar insan hayatının kutsiyeti konusunda eğitilmelidir.

Yorumlar kapatıldı.