İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İnkârla nereye kadar?

Jürgen Zimmerer / Die Tageszeitung

90 yıl önceki Ermeni soykırımıyla ilgili tartışmaları açısından önemli bir fırsat kaçırıldı. Üç Türk üniversitesi bir konferans düzenleyecekti. Bu girişim, AB adayı ülkenin çağdaşlık ve samimiyetinin bir kanıtı olacakken, ne yazık ki ifade özgür-lüğüne yöne-lik baskının bir habercisi oldu. Başlamasına saatler kala konferans belirsiz bir tarihe ertelendi. Anlaşılan, konferansın katılımcılarını Türkiye’yi arkadan hançerleyen hainler olarak suçlayan Türk adalet bakanının siyasi baskısı fazlasıyla ağırdı. Tüm konuşma metinlerinin önceden incelenerek cezai takibat gerektirip gerektirmediğine (Türkiye’de Ermenilere soykırımı yapıldığını iddia etmek suçtur) bakılacağı yönündeki tehdit de sorumluların konferansı ertelemelerinin bir başka nedeniydi.

Türkiye’nin Avrupa yeterliliği için gerçekten de iyi bir not sayılamayacak bu gelişme, Türkiye’nin AB üyeliğinin karşıtlarının değirmenine de su taşıyor.

Oysa, 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınların önce tutuklanıp daha sonra öldürülmeleriyle başladığına inanılan Ermeni soykırımı, dünya tarihinin en tanınmış insanlık suçlarından biri. Talat, Enver ve Cemal’den oluşan Jön Türk üçlüsü, yeni milliyetçilik fikirlerini uygulayıp etnik homojenlik sağlamak amacıyla Ermeni Hıristiyan azınlığı ortadan kaldırmak için Birinci Dünya Savaşı’ndaki durumdan istifade etti. Tahminen 1.5 milyon erkek, kadın ve çocuk kurşuna dizildi, ölüm yürüyüşlerinde katledildi, tecavüz edildi ve parçalandı. Çok daha fazlası soyuldu, malları ellerinden alındı, çocuklar ailelerinden koparılarak ‘iyi bir Türk’ olarak yetiştirilmeleri için Türk ailelere verildi.

Böylece ırkçı motifli kitlesel kıyım, Avrupa’nın sınırlarına dayanmıştı.

Üstelik Ermeniler en eski Hıristiyan halkı olarak görülüyordu. Ayrıca, çoğunluk azınlığa, hükümet de halkının bir bölümüne karşı düşmanca tavır alıyordu. Bu yüzden, Yahudi soykırımıyla karşılaştırıldı.

Ermeni soykırımının, jenosid kavramının oluşmasındaki yeri dikkate alınacak olursa, Ermenilerin katledilmesini soykırım olarak tanımayı reddetmenin saçmalığı ortaya çıkıyor. Ermeni soykırımının bugün de siyaset konusu olmasının nedeni bu reddediştir.

Kurbanların temsilcileri, bu tanınmayı sağlamak için gösterilen gayret içinde, Holokaust (Yahudi soykırımı) ile koşutluklara işaret ediyor. Holokaust, kötünün evrensel düzeyde anlaşılabilir şifresi haline geldiği için, şu ilke geçerli: Kendi olayı bu olaya ne kadar benzerse, o kadar kötü, kurbanlar ya da geride kalanlar o kadar çok ahlaki sermaye kazanır.

Soykırım, öldürmekle sona ermiyor. En azından suçluların cezalandırması için çaba harcanması gerekir. Bu, diğer kitle katliamcılarını korkutmaya yarayabilir. Hiç değilse onları suç işlemeye teşvik etmez.

Ermeni soykırımının -yaşananların çok ötesine geçen- önemi de burada yatmakta. Almanya, Nasyonal Sosyalistlerin işlediği suçtan dolayı özür dilemişken, Ruanda, Kamboçya ve eski Yu goslavya’da da uluslararası ceza mahkemeleri kurulurken ve Federal Almanya hükümeti, Herero soykırımı için özür dileyerek, geçtiğimiz yüzyılda -sömürgelerle bağlantılı olarak gerçekleşen ilk Alman soykırımını da resmen tanırken, Ermeniler için görünürlerde benzer bir durum yok. Hukukçular, siyasetçiler ve bilim adamları dünya genelinde jenosidi araştırmaya ve nasıl önleneceğine yönelik imkânları tespit etmeye çalışırken, Türk hükümeti tersine sinyaller vermekte.

Yine de soykırımlar tarihinden bir şeyler öğrenilecekse, inkâr çabasının bir konuyu rafa kaldırmadığını, aksine dönüp dolaşıp tekrardan ve daha etkili bir şekilde kamuoyuna geri döndüğünü öğrenmek gerekir. Avrupa’daki politikacıların, -kaldı ki hepsi uluslararası insan hakları politikasının şiddetle savunucuları olarak tanınmıyor- şimdi Ermeni vakasını kendi siyasi hedeflerini izlemek ve Türkiye’nin AB üyeliğine engel olmak için malzeme olarak kullanmaları, bunu yeterince kanıtlamakta.

Ermeni soykırımı tanınmak zorunda. Bu, sadece jenosidin küresel geçmişinde önemli bir unsuru oluşturduğu için değil, jenosid tarihi henüz tamamlanmadığı için zorunlu. Uluslararası toplum olanları görmezden gelip tanımlama tartışması yaparken, neler olabileceğini 11 yıl önce Ruanda gösterdi. Bugünlerde jenosidin hâlâ mümkün olduğu da Darfur’dan belli. (Almanya’daki Duisburg Üniversitesi’nde tarihçi, 4 Haziran 2005)

Yorumlar kapatıldı.