İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Toplumla barış yapmamız şart´

Balçiçek Pamir

İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü Mesut Parlak “Halktaki kötü imajımızı sileceğiz” dedi ve ekledi:.

“Üniversiteyi toplumla barıştıracağız. Başka yolu yok. Rektör olarak Laleli’ye çıktığım zaman esnaf beni tanıyıp sevmeli. Demeli ki ‘Bak bunlar iyi insan yetiştiriyor.’ Çatımızda siyasete izin vermeyeceğim.”

Ermeni Konferansı’nı biz düzenleyeceğiz

Prof. Dr. Mesut Parlak eylül ayında bir Ermeni Konferansı planladıklarını söyledi ve meslektaşlarını eleştirdi.”Ertelenen konferans iki ucu kirli sopa gibiydi. Sonuçta Türkiye zarar gördü”.

İstanbul Üniversitesi’ne kim bilir kaçıncı gidişim. Rektörün odasının kapısını kim bilir kaçıncı çalışım. Bugünün özelliği ise makamın yeni sahibi Prof. Dr. Mesut Parlak. Parlak, 1940 Malatya doğumlu, ailenin 6 çocuğundan biri. “O dönemlerde daha az olursa ayıp kabul edilirdi, kısır mısınız diye sorulurdu” diye anlatıyor gülerek. Ailesini soruyorum

“Babamın ilkokul diploması var mıydı bilmiyorum ama ticaretle uğraşırdı” diyor “Annem okuma yazması olmayan ümmi bir kadındı. Aslında siyasi bilimler okumak istiyordum ama bir gün babam hastalandı. Doktor Fikret Bey’i almaya gittim. 13 yaşındaydım müthiş endişeliydim. Hiç unutmam doktorun siyah çantasını o gün ben taşımıştım. Sonra babam iyileşti ve ben doktor olmaya karar verdim.” Karar o karar. Ver elini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi.

VAPURDAN ÇOK ÜRKTÜM

“Liseyi bitirene kadar Malatya’dan çıkmamıştım. Türk filmi gibi yani. Haydarpaşa’dan indim ve denizi gördüm. Vapurdan nasıl ürktüm anlatamam. Sonra yavaş yavaş alıştım, yaşam koşulları sizi her türlü zorluğa alıştırıyor.” Mesut Parlak uzmanlık alanı olarak patalojiyi seçmiş. Okul bittikten sonra cerrahide görev alan Parlak o günleri anlatırken özlediğini söylemekten çekinmiyor: “Sabahın yedisinde başlardık işe. Bazen iki gün uyumadan çalıştığımız oluyordu. Sürekli ameliyat yapıyorduk. O zamanın doktorları, bizim büyüklerimiz başka adamlardı. Mükemmel insanlardı. Fakirden para almazlardı. O doktorlar beyaz atlarına bindiler bir daha gelmeyecekler. Bugün maalesef bazı değerlerimizi yitirdik.” Mesut Parlak bir taraftan hasta bakarken bir taraftan da üniversitede yükselişini sürdürür. Önce doçent ardından profesör olan Parlak 1996-1998 yılları arasında Tıp Fakültesi Dekanı olur. Hayatında hiçbir değişiklik olmaz. Sadece; “Eskiden sınıfta uyuyan öğrencileri uyarmak için alınlarına tebeşir atardım. Dekan olunca bu huyumdan vazgeçtim.” Öğrenciler arasında titiz, dediğim dedik ve disiplinli yapısıyla tanınan Parlak kısa sürede en sevilen dekanlardan biri olur. Çok geçmeden istifasını verir. Gerekçe basittir “İ.Ü Rektörü ile görüş ayrılığı” Nedir işin aslı? diyorum, “Yetkilerim alınmıştı” diye cevap veriyor. Hizmet veremediğim işe yaramadığım bir yerde bulunmanın anlamı yoktu.” Prof. Dr. Mesut Parlak rektör seçildikten sonra kapısını ilk kez SABAH’a açtı. Konu İstanbul Üniversitesi olunca soracak o kadar çok şey vardı ki…

TÜRBAN SORUNU YOKTUR

* Konu İstanbul Üniversitesiolunca sormamak olmaz. Türban konusuna bakışınız nedir? -Efendim böyle bir mesele yoktur. Niye temcit pilavı ısıtılıp gibi önümüze getiriliyor? Bu üniversite bu ulusun önde gelen üniversitesidir. Laik, demokratik Cumhuriyet’e, Atatürk ilkelerine sonuna kadar bağlıdır. Yasal olarak türban kamusal alanda kullanılamaz. Türbanlı hiçbir kimse bu kurumun kamusal alanı içine giremez.

* Peki bu tutumu eleştiren protestolar olursa tavrınız ne olacak? Yani yönetim eskisi gibi sert tepkiler mi verecek? İkna odalarını biliyorsunuz herhalde… -Ortada bir yasa vardır, kimse sokakta bağırarak yasayı ortadan kaldıramaz. İkna odası falan olamaz çünkü biz hepimiz ikna edilmiş insanlarız. Bizim bu konuda bir sıkıntımız yok, olamaz da. Yönetim ilkelerinden asla ödün vermez.

* Mezuniyet törenlerine gelen başı bağlı anneler? Geçmişte onlar da büyük sorundu. -Mezuniyet törenleri kamusal alanın dışındadır. Fakülteler törenlerini kendileri, kamusal alanın dışında yapsınlar istiyoruz. Yani Veliefendi’de, sıcağın altında, bütün öğrencileri toplayıp mezuniyet yapma yanlısı değiliz. Tabii ki anneler gelecek çocuklarını görecek, öğretim üyelerinin elini sıkacak. Zaten anne babanın başka türlü yaşama şansı var mı? Pek çoğu çocuğu için yaşıyor zaten. Toplumda bölünme yaratılmasının karşısındayım. Benim için de neler dediler aldırıyor muyum? Sadece beni yıpratmak için, çamur atmak için dediler.

* Ne dediler sizin için? -İnanın utanıyorum söylemeye. İşte efendim, Malatyalı olduğum için Kürtçü dediler. “Alevi” dediler.

* Alevi misiniz? -Değilim, keşke olsaydım. Belki kafa olarak Aleviyim. PKK’lı dediler benim için, mafya dediler. Ha bir de Fethullahçı dediler. Bari çamur atarken de içinde bir denge kurun, Alevi olursam, nasıl Fethullahçı olurum? Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. Bu ciddi süreçte ilkelerimizi korumak uğruna, el ele kol kola vermeliyiz. Ortalığı germenin bir anlamı yoktur. Uluslar arası boyuttu altımızı oymaya hazırlananlara imkan vermememiz gerekir.

* Peki üniversite olarak ne yapacaksınız? -İstanbul Üniversitesi’nin hiç kimseyle kavgası yoktur. Üniversiteyi toplumla barıştıracağız, kötü imajımızı sileceğiz. Ben rektör olarak Laleli’ye çıktığım zaman esnaf beni tanımalı, sevmeli. Demeli ki “Bak bunlar iyi insanlar yetiştiriyorlar.” Toplumla barışacağız, başka yolu yok. Bu ulus çok büyük. Herkesin üniversiteye destek vermesi lazım. Buradan çok önemli insanlar yetişiyor. Kurumu yıpratmamak gerek.

Yorumlar kapatıldı.