İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Haydi bir hamle daha!

Kürşat Bümin

Malum “konferans” etrafında gelişen tartışmaların en göz yaşartıcı olumlu sonuçlarından birisi, ülkenin “üniversiteler” olarak adlandırılan kurumlarında öğretim işi ile meşgul olanların önce bir “hükümet görüşü” olarak anlaşılan ancak bir iki gün sonra (aman ne iyi!) tamamen “kişisel” olduğu ortaya çıkan “üniversiteye haddini bildirme” girişimi karşısında sergiledikleri protesto eylemi oldu.

(Yeri değil ama kaçırmanızı istemediğim için, TTK Başkanı Halaçoğlu’nun “konferans”a ilişkin şu yorumuna da bilmenizi isterim. Halaçoğlu: “Amerika’da Irak’ta soykırım yapıldı diyebilir misiniz? Fransa’da Fransa aleyhine konuşabilir misiniz?”(!) Madem sormuş biz de cevaplayalım o halde: Tabii ki “diyebiliriz”, tabii ki “konuşabiliriz”!)

Tamam ortada belki çok büyütülecek bir durum yok; “üniversiteler”in böyle durumlarda benzer tepkiler vermesi söz konusu kurumların varlık sebeplerinden birisidir.

Ama burası Türkiye olduğu için çok özlemişiz doğrusu, sevincimizi çok görmeyin…

Bildiğiniz (ve de tahmin ettiğiniz) gibi bu “protesto eylemi” bu kurumların yöneticilerinden gelmedi. Eylem, internetin de katkısı ile (Ha şöyle! Bu “meret” bu tür işlere de yaramıyor mu? Sadece bankacılık ve alışveriş işine yarayacak değil ya!) tek başlarına ya da bir grup olarak öğretim üyelerinin eseri oldu. Doğrudur, “üniversiteye haddini bildirme” girişimini üstlenen kişinin hükümet üyesi olmasından dolayı bu protestoyu “hükümet karşıtı” bir ruhla destekleyenler de vardır belki. Ama bence, protestoyu ateşleyen asıl neden bu değildir. Asıl nedenin önce bir bakanın, ardından YÖK’ün bir üniversitenin tamamen kendi inisiyatifi ile düzenlediği bir toplantıya (“bilimsel” ya da “fikirsel”, farketmez) açıktan müdahalesinin yarattığı hoşnutsuzluktur.

Ortada (özellikle internet ortamında) dolaşın bildirilerden birinde yer alan şu açıklamaya bakın: “Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konferansın engellenmesi üniversite özerkliğine ve akademik özgürlüğe yapılan bir saldırıdır. YÖK’ün de bu iki kavramı korumak yerine bu kavramlara saldıranları desteklemesi asla kabul edilemez. Kınıyoruz.”

Ohhh be! Nihayet içinde söz konusu kişinin olduğu kadar YÖK’ün tahakkümünü de karşı çıkan bir “hocalar” protestosu… Çok özlemişiz çoook!

Ancak (normal, her işi gibi bunun da bir “ancak”ı var!) öğretim üyelerinin bu çift başlı tahakküme karşı ortaya koydukları protesto eylemi (umarız) burada, bu olayla sınırlı kalmaz. Bu arada bu eylemden YÖK’ün bir takım sonuçlar çıkarmış olması da ihtimal dışı değildir. Mesela, YÖK’ün eski yönetiminin üniversitelere sık sık “Sözde soykırım iddiaları hakkında toplantılar düzenlenip, öğrenciler bilgilendirilecek!” türünde emirler çıkarıp üniversitelerin haysiyeti ile oynanma dönemine tekrar donülmeyecektir herhalde… Her “milli dava”da üniversitelerin bir “devletin ideolojik aygıtı” gibi işe koyulmalarını bundan sonra kimse talep edemeyecektir herhalde… YÖK ve üniversiteler ilişkisini, Milli Eğitim Müdürlüğü ile ilk ve orta dereceleri okullar arasındaki ilişkiye dönüştürmek artık kimsenin aklından geçmeyecektir herhalde…

Ancak (!) bana sorarsanız, “Bu da yetmez” diyeceğim. Ne dersiniz, öğretim üyelerinin ülkenin “ezeli ve ebedi” sorunu haline gelen üniversitelerdeki “başörtüsü yasağı” hakkında da söz alma zamanı artık gelmemiş midir? Şimdi düşünüyorum da, Başbakan’ın bu sorunun çözümüne ilişkin sık sık dile getirdiği “toplumsal mutakabat” arayışını ateşleyecek olan asıl “aktörler” belki de öğretim üyeleridir. Belki de “toplumsal mutakabatı” asıl ateşleyecek olan, öğretim üyelerinin “Yeter artık! Bizi doğrudan ilgilendiren bir konu hakkında mikrofonu eline geçiren herkesin laf yetiştirmesinden bıktık! Sorunun çözümü için gerekli çalışmayı biz yapacağız, duruma el koyuyoruz!” şeklindeki çıkışları olacaktır. Aslına bakacak olursanız, asıl şaşırtıcı olan, öğretim üyelerinin kendilerini doğrudan ilgilendiren bu konu hakkında -herkes konuşurken- bugüne kadar söz istememeleridir.

Neyse… Herhalde bir kıpırdanma başladı… “Konferans”a ilişkin ortaya konulan tepkilere bakacak olursak, çok sayıda öğretim üyesinin artık gerektiğinde YÖK’ü de karşılarına alıp fikirlerini özgürce açıklama zamanı geldi gibi görünüyor.

Haydi bir hamle daha!

Yorumlar kapatıldı.