İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Saatli Maarif Takvimi´nde Ermeniler

“513 yıl önce bugün Kayseri’nin Ağırnas köyünde büyük Türk mimarı Sinan doğdu”

GÜNDÜZ VASSAF

“Mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin mutsuzluğu kendilerine özgüdür.”

Tolstoy’un “Anne Karenina” romanının ünlü ilk cümlesini okuduğumda çelişkili duygular yaşamıştım. Önce, mutsuz bir ailenin yaşantısına tanık olacağımdan, içimi hüzün kapladı. Aynı zamanda, bu aile neden mutsuz, kim kimi mutsuz etmiş, kim haklı, kim haksız merak ettim. Romanı okuduğumda, kâh onu bunu yargıladım, kâh ne olacak diye acıların, fevri davranışların seyircisi oldum. Anne Karenina, canına kıydığında, Tolstoy’un koca romanından bir kişi eksilmişti; bu tek kişinin eksikliğiyle, aile yok oldu.

Belki aileme farklı bir gözle bakmam, ailemizde, kimlerden söz edilmediğinin farkına varmam, kimler için saman altından su yürütürler, kimler kara gün dostudur türünden yargılarla tanışmam, “Anne Karenina”yı okumamla oldu.

Ailem deyince, çocukluğumdan aklımda kalan, nelerin kimlerle birlikte yapıldığı. Düğünleri, doğum günlerimizi kutlamanın, ölüm yıldönümlerini anmanın yanı sıra, akraba evlerinde kendimizden bir şey bulmanın sessiz sevinci, bugün de, aileme aitlik hissimi pekiştiren başlıca duygularımdan. Babamın geçinemediği, annemle de konuşmayan amcamın evinde, hepimizin yılbaşı gecesi birlikte çekilmiş fotoğrafı, ya da biz çocukların bir haftasonu Ada’da topladığımız deniz kabuklarını, hepimizin annesinin, evden eve, şehirden şehire onca taşınmalara rağmen saklaması, ortak geçmişimizi yaşatmaktan öte, bugün de bizi birleştiriyor.

Ülkelerin aileler gibi olduğunu, 11 yaşımda, yurtdışına, Boston’a taşınınca anladım. Türkiye’den Boston’a gelenler, Boğaz’ın balıklarını bilmek, Macaristan’ı 3-1 yenen milli takımın oyuncularını saymak, ortak bir tanıdığı keşfetmekle aile gibi oluyorlar, birlikte eğlenmeye gidiyor, aileler gibi birbirlerini yalnız bırakmıyorlardı. Ermeniler hariç…

Ankara’da çocukluğumda Ermeni diye birileri olduğunu bilmezdim. Boston’da, 11 yaşımda öğrendim, Türkçe konuşan, Türkçe şarkılar söyleyen, bakkallarında pastırma, rakı, baklava satan, Türklere düşman, Ermenilerin varlığını. Yatılı okulumun ilk haftasının sonuna doğru, birkaç sınıf arkadaşımın yanıma gelip “Kendini kolla, üst sınıfta senden nefret eden bir Ermeni var,” dediklerini hatırlıyorum.

Annem anlatmıştı. Babamla Boston’da bir kafetaryada otururken, konuşmalarına kulak misafirliği yapıldığını fark edince, babama, “Ethem,” demiş, “Masa arkadaşlarımız galiba Türkçe anlıyor.” Konuşmaya başlayınca, önce annemi tersleyen Ermeni karı koca, kafesden kaçınca kafesini özleyen kuş, diye dile getirdikleri Türkiye özlemiyle ağlamaya başlamışlar.

Türklerin sessizliği

Geçmişindeki ızdırapları bu kadar gömen başka bir ülke var mı acaba?

Türkiye’de Rumların konumunu, 6-7 Eylül saldırılarından sonra İstanbul’u terk etmeye mecbur kalmalarıyla öğrendiğimde, ilkokul öğrencisiydim. Kürtlerin varlığının bile kabul edilmediğinin, dillerini konuşmalarının yasak olduğunun, birçok yaşıtımla birlikte ancak 1970’li yılların başında, üniversitede doktora yaparken farkına vardım. Balkanlar’da Türklere yapılan katliamı, “Annem Belkıs,” kitabımı yazarken öğrenmeye başladım. Ermenilerle birlikte Süryanilerin de başından geçenlerin vehametine, doğudan çok ötelerden, Karadeniz’den, Ege havzasından, Trakya’dan yok olanlarla, uluslaşma adına Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinin çok taraflı dehşetine, ancak şimdi, 60 yaşıma merdiven dayamışken, Türkiye’yle birlikte farkına varıyorum.

Cumhuriyet’le birlikte geçmişimize sessiz kalmayı tercih etmişiz.

Sanırım hemen hepimiz için, eğitimimiz, siyasi görüşümüz ne olursa olsun, dinimiz olsun olmasın, Saatli Maarif Takvimi’nin ortak bir değeri var. En az Cumhuriyet’le yaşıt olan kurum niteliğindeki bu açıklamalı takvim, Meclis kürsülerinde konuşulanlardan, okul kitaplarında okutulanlardan çok daha fazla, Türkiye’de paylaşılan değerlerin renkli bir ifadesi, gündelik hayatımızın parçası, geçmişimizin geniş bir yelpazesi.

Takvime göre bugün 27 Mayıs, 2005. Yaprağının sol üst köşesinde 1426 Hicri, Rebiülahır 19, sağ üst köşesinde de, 1421 Rumi, Mayıs 14, yazıyor. Rumi ve Hicri takvimlerin gündelik yaşantımızda artık geçerli olmaması, Cumhuriyet’le birlikte yasal konumlarını yitirmesi, onları, kültürel mirasımızın günümüze yansıtılmasında geçersiz kılmamış. Takvimin arka yaprağında günün yemeği, fırında etli patates, imam bayıldı, salata ve su muhallebesi, bu topraklarda yaşayan herkesin damak tadına göre. Türkiye’de askeri darbelerin sıklığı ve kabullenirliği göz önünde tutularak, 27 Mayıs’ın başka bir damak tadımıza, etliye ve sütlüye karışmadan, yorumsuz yazılmasına, itina edilmiş: “45 yıl önce bugün, 27 Mayıs, 1960’da Org. General Cemal Gürsel liderliğindeki Milli Birlik Komitesinin emriyle Türk Silahlı Kuvvetleri Demokrat Parti’nin iktidarına son verdi.”

Saatli Maarif Takviminde yazılanlarla ilgili soru ve kuşkular, eksikliklerin farkına varılmasıyla ortaya çıkıyor, sıradan bildiğimizi sıradışı yapıyor, Türkiye’de gündelik hayatımıza uzaktan bakmamızı sağlıyor.

“Harputtan Maniler” başlığını taşıyan takvimin, gene 27 Mayıs arka yaprağında, “Harput, geçen yüzyılın sonlarına kadar Anadolu’nun mühim bir ilim ve irfan merkezi idi… Eski tarihe malik olan Harput’un halkı sayısız maniler söyleyerek Türk kültürüne ve halk edebiyatına hizmet etmiştir,” diye yazıldıktan sonra manilerden örnek de verilmiş:

‘Yoğurttan yaptım ayran

Sana olmuşum hayran,

Cennet yüzü görmesin

Müzeyyen’i benden ayıran’

Harput’un kültüre katkısının bu şekilde belirtilmesi, kaçınılmaz olarak akla sorular getiriyor.

Harput’a ne oldu?

Geçen yüzyılın sonlarına kadar Anadolu’nun mühim bir ilim ve irfan merkezi diye Takvim’de söz edilen Harput’a, ne oldu da, 1980’li yıllarda sıkıyönetim bültenlerine kadar adı duyulmaz oldu, unutuldu?

Encarta Ansiklopedisi 1915’de öldürülene kadar burada yoğun olarak Ermenilerin yaşadığını yazıyor.

Bu topraklarda yaşayan herkes kadar ortak kültürümüze, müziğimize, yemeğimize, devlet yönetimine katkısı olan Ermenilerden Saatli Maarif Takvimi’nde nasıl söz edildiğini merak ettim. 2005 yılının 365 gününün teker teker taranmasından çıkan sonuç şu.

Günün Tarihi: 15 Mart,

84 yıl önce bugün İttihatçıların sadrazamı Talat Paşa Berlin’de bir Ermeni tarafından sokakta arkadan kurşunlanarak öldürüldü.

Günün Tarihi: 14 Nisan,

1914-1916 Savaşı’nda Doğubeyazıt Rus ordusunun işgaline uğradı. Bu işgalden sonra Ruslar çekilirken bir süre Ermeni çetelerince işgal edildi. 87 yıl önce bugün Doğubeyazıt kesin olarak işgalden kurtuldu.

Günün Tarihi: 28 Eylül,

85 yıl önce bugün Kazım Karabekir komutasındaki ordumuz Doğu’da Ermenileri bozguna uğrattı.

Ve,

30 Mayıs, Şehit Diplomatları Anma Günü.

Bu kadar.

Ermenileri Saatli Maarif Takvimi’nde böyle tanıyoruz.

Türk Mimar Sinan

Takvimin her yaprağında, özellikle Türkiye için önemli addedilen olaylara yer verilmiş, 7 Ocak, Osmaniye’nin Kurtuluşu, 13 Şubat Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İlanı, 3 Temmuz Türk Japon Haftası, 2 Ağustos, Musevilerin Türkiye’ye Gelişinin 513. Yıldönümü, 4 Eylül, Bıldırcın Geçimi Fırtınası, 12 Aralık Tutum ve Yerli Malı Haftası…

Takvimin, kimi ülkelerin hızlı siyaset yapan parlamentolarının Ermeni soykırım günü ilan ettiği 24 Nisan’dan, bu nedenle söz etmesini, ne kimse bekler ne de kullanılmadı diye itiraz eder. Ama, karşılıklı iddialara göre, Müslüman ve Hıristiyan, Ermeni ve Türk, bir milyonu aşkın insanın ölümünün ve daha çoğunun da felaketinin simgesi olan bu günden, Takvim’de tek bir kelimeyle söz edilmemesi ibret verici.

Aşağıdaki atıflar da birer aymazlık örneği.

Günün Tarihi: 28 Mayıs,

513 yıl önce bugün Kayseri’nin Ağırnas köyünde büyük Türk mimarı Sinan doğdu.

Günün tarihi: 9 Nisan,

417 yıl önce bugün büyük Türk mimarı Sinan 98 yaşında öldü..

Devşirme olan Sinan’ın yaşadığı yıllarda Türk kelimesi, ulema ve saray tarafından aşağılayıcı bir sıfat olarak kullanılırdı. Osmanlı tebası, Ermeni kökenli Sinan, Saatli Maarif Takvimi’ne göre, Türk olarak doğup Türk olarak ölmüş.

Bu topraklarda Hititlerle aynı zamanda yaşayan Yunanlılar, Persler, Romalılar, gelip geçerken, hepimizden önce buralara gelip, binlerce yıl varlığını sürdürmüş, Anadolu’nun, Osmanlı mozağinin parçası Ermenileri, Saatli Maarif Takvimi’nde böyle tanıyoruz.

Ermeniler, geçmişten bihaber yeni kuşaklara, böyle tanıtılıyor.

Yılbaşı gecesi ailece birlikte çekilmiş fotoğrafımızda Ermeniler kendilerini göremiyor. Geçmişine açık, burada yaşayan herkesi, özlem, acı ve mutluluklarıyla, ailenin fertleri olarak kucaklamayı arzulayan bir Türkiye’nin Saatli Maarif Takvimi’nde ne olmalı? Ne olabilir?

Saatli Maarif Takvimi, 90 yıl önce, 27 Mayıs 1915’de Sultan Mehmet Reşat’ın tehcir kanununu imzaladığını da yazmıyor.

12 Eylül ve YÖK’den sonra istifa ettiğim Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı bu tarihi toplantıda, suskun geçmişimizi dile getirebilmek için bulunuyoruz. Biz ve komşularımız, öncelikle 19. yüzyıldan kalma husumetlerden arınmalıyız ki, yeni totalitarizmin böl ve yönet politikalarının tutsağı olmadan, dünyamızı özgür ve sağlıklı kılabilmenin yollarını hep birlikte arayabilelim.

(Ertelenen, “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri” konferansında sunulacak tebliğin özeti.)

GÜNDÜZ VASSAF: Dr.

Yorumlar kapatıldı.