İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Geçmek bilmeyen geçmiş

SAİME TUĞRUL

Antik Yunan çağı döneminde, Atina’da (MÖ 403), demokrasinin 30’lar Oligarşisine karşı kazandığı zaferden sonra, yeni bir yasa yürürlüğe girer. İlk af yasası olarak kabul edilen bu yasanın bir özelliği iki taraflı olmasıdır. Bir yandan bu yasaya göre “Acıları ya da kötülükleri hatırlamak yasaktır”, öte yandan her Atina vatandaşı “Acıları anımsamayacağım” diyerek yemin etmekle yükümlüdür. Vatandaşlar arası sosyal barışı sağlama amacıyla uygulamaya konulan yasa, sadece yasağı koymakla yetinmeyip, her vatandaştan yemin ister. (Bkz. Nicole Loraux, “Bölünen Kent, Atina Belleğinde Unutma” La Cité Divisée. L’Oubli Dans la Mémoire d’Athänes)

Benzer bir formül daha sonraları Fransa’da IV. Henri döneminde, Protestanlar ile Katolikler arasında 40 yıl süren iç şavaştan sonra, iki cemaati pasifize etmek üzere, 1598 yılında uygulamaya konulan “Nantes Fermanı”nda yer alır. Protestanlara Katoliklerle eşit haklar sağlayan bu fermanın 1. ve 2. maddelerinde, geçmiş olayların “hiç olmamışçasına” tamamen bittiği ve uyrukların “geçmiş olayları hatırlatacak davranış ya da sözlerinin” cezalandırılacağı belirtilir.

Her iki yasada ilginç bazı ortak noktalar dikkati çeker;

1) Burada kullanılan formül “unutmak” değil negatif anlam yüklü “hatırlamaktır”. Atina yasası, vatandaşlarından yeminlerinde unutmalarını değil hatırlamamalarını talep eder. Nantes Fermanı’nda da Kral, uyruklarına geçmiş olayları hatırlatacak davranışları men eder. Önemli olan N. Loraux’nun da belirttiği gibi “unutulmayan hafızayı susturmak”tır. Başka bir deyişle, toplumsal belleğin unutmayı bilmediğinin bilincinde olan yasa koyucular, geçmişi hatırlamaya kilit koymayı tercih ederler.

2) Atina yasasında, hatırlamak, sadece kanunların sınırlarını belirlediği bir yasak olmaktan çıkar, kişisel yemin ile her Atina vatandaşının içselleştirdiği bir sorumluluğa dönüşür. Nantes Fermanı’nda ise, Kral, uyruklarına kötü olayları hatırlamanın kötü sonuçlar doğuracağını ifade ederek, bireyleri toplumsal amneziye ortak eder. Böylece bireylerin de özel katkılarıyla, toplumsal amneziyi gerçekleştirmek daha kolaylaşacaktır.

3) Toplumsal uzlaşmayı (consensus) sağlamanın yolu, toplumsal çözülmeye (dissensüs) yol açmış geçmiş olayları hatırlamamaktan geçer. İç savaş ya da ülke içi şiddetli ihtilaflar, kardeşi kardeşe, bir cemaati diğerine düşman ederken, ağır toplumsal yaralar açar. Bu yarayı kapatmanın en iyi yolu ise geçmiş sayfasını çevirerek, bir daha geriye dönmemektir. Atina’da oligarkların baskısına karşı direnen demokratlar ile oligark yanlıları arasındaki iç savaş, Atina kentini ikiye böldü. 16. yüzyıl Fransa’sında ise, yıllar boyu Protestanlara yapılan baskı ve katliamlar ülke içi barışı ve kralın otoritesini tehdit etti. Bu çözülmeyi durdurup, yeni bir sosyal barış dönemine geçmeyi, gerek siyasi otorite, gerek halk istedi.

Hatırlamamak

Öte yandan, geçmişin “kötülüklerinin” nedenini, nasıl olduğunu sorgulamak da, uzlaşmaya karşı bir tehdittir. Hassas dengeyi bozmayacak yol; hatırlamamaktır.

Ancak ne Atina’da ne de Fransa’da, geçmişe karşı vurulan kilide rağmen, sosyal uzlaşma sağlanabildi. Atina’da, iç savaş travması, demokrasinin niteliğini değiştirdi ve Atina, ayaklanma tehdidi altında, başka ayaklanmaları yaşadı. Fransa’da ise, devamlı sızmaların olduğu, tam olarak hiçbir zaman uygulanamayan “Nantes” fermanı, hepten, XIV. Louis tarafından iptal edildi…

Modern toplumlara gelindiğinde, özellikle ulus-devletin gelişimi ile birlikte, ülke tarihlerini belirleyen sosyal travmaları, iç savaşları, katliamlarları “hatırlamamanın” yolları değişti. Yasalar ya da fermanlarla hafızalara yasak koymak yerine, geçmiş, başka türlü yazıldı. Öğrenilen tarih ile yaşanılmış tarih birbirinden koparılarak, hatırlamanın yerini tekrarlar aldı. Okullarda öğretildiği şekliyle tarih, ezberlenen tarihler, olaylar, anlaşmalardan oluştu. Önemli kişilikler ve kutlamalar bu resmi tarihin temelini oluşturdu. Tarih bir “ders”tir. Referanslar, ulusal çerçeve ile belirlenir. Bu şekliyle, öğrencinin dışında, ölü bir tarihtir. Bu süreçte “öğrenilen tarih” ile “yaşanılmış bellek” henüz birbirinden uzaktır.

Öğrenilen tarih ile yaşanılmış belleği birbirine bağlayacak en önemli öğe, M. Halbwachs göre, “kuşaklararası bellektir” (Bkz. Maurice Halbwachs, La Mémoire Collective-Ortak Bellek). Bu kuşaklararası ortak belleğin olmadığı yerde, resmi tarih yaşanılmış belleğin üstüne çıkarak, özünü kaybetmiş bir tarih oluşturur. Ekran anılarla, unutmalar ve yanlışlıklarla dolu bir “toplumsal bellek” geliştirilir.

Gözlerini kapatmak

Böylece ulusal ya da toplumsal geçmişi bir başka türlü anlatmak mümkün olur: Olayların önemlilik derecelerini değiştirerek ya da kısaca yok ederek, bu olaylara yeni konfigürasyonlar yakıştırarak yeni bir kimlik oluşturulur. İzinli, sansür edilmiş, kutlamalarla süslenmiş “resmi geçmiş” ortaya çıkar. Tarihsel bazı olayları, anlatılanları gerçek kaynaklarından uzaklaştırmak için bunlar “hatırlanmayarak”, negasyon yoluyla “kanonik” bir öykü empoze edilir, toplumun bireylerinin ellerinden, kendi öz hikâyeleri alınır (dispossession). Bu süreç sadece pasif bir unutma dönemi değildir. Toplum bireylerinin de aktif olarak katıldığı bir süreçtir. Kaçmak, bazı olayların bilerek üstüne gitmemek, parlak kahramanlık hikâyelerinin ardına sığınarak, öğrenmek, bilmemek için gözlerini kapatmak, “hatırlamama” sürecini hızlandırmaya yarar. (Bkz. Paul Ricoeur, ‘La Mémoire, l’Histoire, L’Oubli-Bellek, Tarih, Unutma).

Türkiye’de son zamanlarda, Ermeni sorunu ile gündeme gelen tartışmalar, “hatırlanmamasının” toplumsal belleğimize yıllar boyunca işlendiği ya da topluca “bu dönemi hatırlamayacağımıza” dair verdiğimiz yeminin belki sonuna geldiğimizin bir işareti olabilir. Dünyanın birçok tarafından gelen, büyükbaba ve büyükannelerinin yaşanmış acı hikâyeleriyle büyümüş Ermenilerin toplumsal belleğiyle karşılaşmayı kabul etmek ya da her Ermeni soykırımı hikâyesine karşı, Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin fotoğraflarını çıkarmak yerine, bu acılı dönemin “yas çalışmasına” (travail de deuil) başlamak zamanı artık geldi. Yoksa bu geçmiş geçmek bilmeyecektir.

Toplumsal yas çalışması ve geçmiş bir başka yazıda incelenecek.

Yorumlar kapatıldı.