İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Biz Türkler, siz Türklerle anlaşamıyoruz…

Ahmet Altan

Türklerin, bir Kürt sorunu olduğunu anlaması için otuz bin insanın ölmesi gerekti.

Otuz bin gencimizi gömdükten sonra farkettik ki bizim çözmemiz gereken çok ciddi bir sorunumuz var.

Ve, bundan on beş yıl önce yapılması halinde otuz bin canı ve yaklaşık dört yüz milyar doları kurtaracak reformları yaptık.

Reform dediğimiz de Kürtlerin kendi dilinde şarkı söylemesine izin vermek.

Daha hala Kürtler kendi dillerinde eğitim yapamıyorlar, bunu teklif edeni bile Yargıtay mahkum ediyor.

Şimdi de Ermeni sorunumuz var.

Bu da Deli Dılaca’nın hikayesine döndü.

Önce Ermeni meselesi yoktur, bir iki ölüm var ama olur o kadarı savaş halinde dedik.

Sonra bir iki ölü yavaş yavaş yüz binlere çıktı.

Yarım milyonu geçti.

Bir milyona doğru yürüyor.

Şimdi de okul çocuğu gibi “tamam öldürdük ama onlar bizi öldürdüler” diyoruz.

“Biz,” dediğimiz dört iklime yayılmış Osmanlı İmparatorluğu, onlar dediğimiz Ermeni vatandaşları.

Bir imparatorlukla o imparatorluğun vatandaşlarının eşit güçlere sahip olduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz.

Herhalde sonunda Ermeni meselesinde de gerçekleri kabul edeceğiz.

Ama o arada neler olacak Allah bilir.

Peki niye böyle saçmalıklar yapıyoruz?

Bunun benim görebildiğim iki temel nedeni bulunuyor.

Birincisi, tam da anlayamadığım bir nedenden dolayı biz kaliteli devlet yöneticisi yetiştiremiyoruz. Irkımızla mı, genimizle mi, geleneğimizle mi, töremizle, dinimizle mi ilgili bilmiyorum ama dürüst, kararlı, bilgili, geleceği görebilen, cesur yönetici fıkdanı var bu topraklarda.

İkincisi ve herhalde daha da korkuncu, eğitim sistemi dediğimiz sefalet.

Çocuklara tarih diye baştan aşağı bir yalan okutuyoruz.

Hala Birinci Cihan Savaşı’nı “kalleş emperyalistlerin Osmanlı’yı bölme savaşı” diye algılıyoruz. Gidip elalemin topraklarını bombalayarak savaşa Osmanlı’nın bulaştığını şöyle bir söyleyip geçiyoruz.

Tarih kitaplarımızda ne Kürt ayaklanmaları, ne Ermeni kıyımı, ne Balkanlarda işlenen faili meçhul cinayetler, ne de gücümüzü hiç hesaplamadan girdiğimiz savaşların ekonomik sonuçları yer alıyor.

Tarih derslerine bakarsanız biz bütün dünyanın düşman olduğu, tarihin en büyük “kurban toplumuyuz.”

Çocuklar da buna inanarak büyüyor.

Ermeni katliamıyla ilgili hiçbir şey okumamış çocuk “Ermeni soykırımı” lafını duyunca deliye dönüyor, dünyanın Türklere düşmanlık ettiğini sanıyor.

Ve, gerçeklerle Türk toplumunun acı dolu çatışması başlıyor.

Bu çatışmada iki tür Türk çıkıyor.

Bir kısım Türk, kafalarına doldurulan yalanlardan kuşkulanmayı tümden reddediyor.

Gerçeğin ne olduğunu anlasa bile gerçekle yüzleşmenin devleti ve toplumu batıracağından korkuyor.

Ne koskoca geçmiş, ne yetmiş milyonluk nüfus, ne herşeye rağmen aldığımız yol, bu ödlekliğin yarattığı paniği yatıştırabiliyor.

Bir de gerçeklerden korkmayan, bu toplumun gerçeklerin üstesinden geleceğine inanan Türk grubu var.

Devletin ve eğitimin tam desteğine sahip olan ve maalesef fevkalade korkak olan Türkler, kendi toplumlarına güvenen, gerçeklerden korkmayan cesur Türkleri “ihanetle” suçluyor.

Gerçeklerden ödü patlayan Türklerle, gerçeklerden korkmayan Türkler arasındaki bu çatışma sanırım daha epeyce sürecek.

Korkak Türklerimiz ve yetersiz devlet yöneticilerimiz gerçekleri inkar etmenin gerçekleri yok etmeye yetmeyeceğini kavradığında bitecek ancak.

O zamana kadar, gerçekle tutuştuğumuz savaşta başımıza neler geleceği ise meçhul.

Ama gerçeği yenemeyeceğimiz kesin.

Yorumlar kapatıldı.