İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Atatürk `katiller´ diye bağırıyordu

Mustafa Kemal 1915’te ‘Hepiniz cephe gerisinde Ermeni öldürmek için dolaşan katillersiniz. Hiçbiriniz cepheye gelip savaşmazsınız’ diyordu

İttihatçılar soykırım kararı aldı. Bütün işi yürüten Talat Paşa’dır. Evindeki özel telgraf cihazıyla yapıldı tüm operasyon. Alman derin devleti de imhayı onayladı

Ermeni meselesinin özü ‘toprak meselesi’dir. Ermenilerin çoğu yoksul köylüydü, Doğu’da yaşıyordu. Sürekli toprakları Kürtlerce gasp ediliyordu

NEŞE DÜZEL

NEDEN? Taner Akçam

Tarih bize, geçmişi inkâr ederek ondan kurtulamayacağımızı gösteriyor. Türkiye devleti kendince nedenlerle Ermeni meselesini yok saysa da, bu olay Türkiye toplumunun vicdanında belli bir rahatsızlık yaratıyor. Bir yanımızla bu olayın varlığını reddetmeye çalışırken, bir yanımızla da gerçek neydi diye merak ediyoruz. 1915’te ne oldu sorusu, geçiştirebileceğimiz bir soru olmaktan çıkıyor. O dönem Osmanlı’yı yöneten İttihatçıları haklı gösterecek nedenler arasak da, büyük bir acı yaşandığının hepimiz farkındayız. Kendimizi artık kaçamayacağımızı sezdiğimiz gerçeklere hazırlamaya uğraşıyoruz. Peki gerçek neydi? Devletin resmi görüşünü biliyoruz ama devletten farklı görüş ve iddiaları bugüne dek ayrıntılı öğrenme imkânımız olmadı. Ermeni meselesini ilk araştıran akademisyenlerden olan, ciddi çalışmalar yapan, kitaplar yayımlayan, araştırmaları nedeniyle devletin büyük tepkisini çeken, Türk üniversitelerinde iş bulamayan, halen Minnesota Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan tarihçi Doç. Dr. Taner Akçam’la o acı olayların bize anlatılmayan yüzünü konuştuk. Akçam, 1915’teki tehcirin nedenlerini, katliam emirlerini, buna karşı çıkanları, Atatürk’ün bu konudaki açıklamalarını anlattı.

Boğaziçi Üniversitesinde Ermeni sorunuyla ilgili toplantı düzenleyecektiniz. Adalet Bakanı, bugün sahip olduğumuz iktidarın düzeyi konusunda pek de ümit vermeyen kışkırtıcı bir konuşmayla sizi suçladı. Siz de toplantıyı ertelediniz. Niye ertelediniz?

Toplantıyı Boğaziçi Üniversitesi ev sahibi olarak erteledi. Üniversitenin bu tavrını büyük saygıyla, anlayışla karşılıyorum. Biz burada gösteri yapmıyoruz. Bu, yurtdışında yüzlercesi yapılan akademik toplantılardan biri olacaktı. Türkiye’de bir grup aydının, akademisyenin böyle bir toplantıya cesaret etmiş olması bile zaten büyük bir olaydır. Bu, Türk aydınının ‘intifada’sıdır. Çünkü bu konular hep dışarıda konuşuluyordu. Bu toplantı yapılabilseydi, burada da konuşulabilecekti.

Türkiye’nin resmi tezinin tümüyle gerçekdışı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bakın, şunda herkes hemfikir. 1915’te İttihat Terakki hükümeti o zamanki Osmanlı vatandaşlarına bir şeyler yapmış. Bir yerden alınmışlar, bir yere götürülmüşler ve bu götürme sonucunda bir grup insan ölmüş. Resmi görüş taraftarı birisi, ‘Efendim Ermeniler de şunu yaptı, bunu yaptı’ diyor.

Ama dünyada soykırım tartışması açısından bu önemli değil ki. Herkes güler buna. ‘Sen bize, İttihat Terakki’nin Ermenileri toptan öldürmesinin nedenlerinden birini anlatıyorsun’ derler. Çünkü bütün büyük kitlesel kırımlarda muhtemelen karşı taraf bir şeyler yapıyordur. Beylik lafla söylersem, hiç kimse durduk yerde birilerini öldürmez. Hitler ırkçılık ideolojisi nedeniyle, Stalin politik nedenlerle, öbürü ayaklanma nedeniyle öldürür. Şu anda biz Türkiye’de tarih tartışmıyoruz.

Ne tartışıyoruz?

Ciddi bir moral değeri tartışıyoruz. Bir devlet kendisine tehdit gördüğü bir halk grubunu cezalandırma hakkına sahip midir, bu kolektif cezalandırmayla vatandaşların önemli bir kısmı (devletin böyle bir niyeti olmasa bile) ölüyorsa, devletin bunu yapmaya hakkı var mıdır, kolektif cezalandırma moral olarak savunulabilir mi, bunu tartışıyoruz. Türkiye devleti bugün, ‘Evet böyle şeyler olmuştur, gerekirse gene yapılır. Olur böyle şeyler’ diyor.

Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Devlet, resmi tezinde ‘Karşılıklı öldürmeler yaşandı, bu bir mukateledir’ demiyor mu?

Edirne’deki Ermeni niye sürüldü? 1915’te Osmanlı topraklarındaki Ermeni nüfus, bütün Anadolu’dan toplanarak bir yerlere götürüldü. Resmi tez, ‘Götürülmelerinin nedeni, Doğu Anadolu’da Ermenilerle yaşanan çatışmadır’ diyor. Demek ki, Doğu’daki Ermeniler Türk ordusunun hatlarını kesmiş, orduyu arkadan vurmuş, onun için de Osmanlı devleti, Batı Anadolu’dakiler de dahil tüm Ermenileri kolektif olarak cezalandırıp Suriye’ye sürmüş. Demek ki, ülkesinin herhangi bir yerindeki bir halk grubu kendisine sorun çıkartırsa, devlet, o ırk grubunun tüm ahalisini, vatandaşlarını bir yerden bir yere götürebilir, sonucunda bir grup insan ölebilir ve bunda çok garipsenecek durum yoktur. Türkiye devleti, ‘mukatele’ dediği karşılıklı çatışmayı, tehcirin gerekçesi olarak kullanıyor. Anadolu’daki tüm Ermenileri cezalandırmasının doğru olduğunu ve devletin cezalandırma hakkına sahip olduğunu söylüyor. Oysa mukatele yoktur. Belgeler var. Sistematik ve organize herhangi bir Ermeni ayaklanması yoktur. 1919 Yozgat davasında resmi teze yakın konuşan savcı ‘Ermeniler Van’da, şurada burada ayaklandı. Ruslarla işbirliği yaptı ama hiçbir devlet bu olaylarla alakası bulunmayan Anadolu sathındaki bütün Ermenileri sürüp onların imhalarına göz yumamaz. Bu hukuk dışıdır’ diyor.

Boğaziçi’ndeki konferans yapılsaydı nasıl bir yararı olacaktı?

Bazı konularda bazı insanların değişik düşündüklerini öğrenecekti insanlar. Türkiye’de hiç konuşulmamış ve düşünülmemiş çok şeyin artık anlatılacağını, söyleneceğini bilmemiz gerekir. Türkiye insanı, duyduğunda hiç hoşuna gitmeyecek şeyleri duymaya hazır olsun. Çok acıklı hikayelerdir bunlar.

Aynı acıklı hikâyeleri Müslümanların da yaşadığı, toplu kıyımların Ermeniler tarafından da yapıldığı anlatılıyor.

Kimin tarafından kime hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun, tarihteki her türlü cinayet açık konuşulmalıdır. Üstünü örtmek devlete fayda getirmez. Biz akademisyenler Ermeniler Türklere bunu yaptı, Türkler Ermenilere şunu yaptı demeyiz. Öldürürken Türkler ya da Ermeniler öldürmüyor. Öldüren İttihat Terakki’dir, Teşkilat-ı Mahsusa’dır, ordu birliği yapmışsa ordu birliğidir, Malatya’daki Kör Ağa’nın aşiretiyse o aşirettir. Öldürenin adını koymak lazım. Çünkü biliyoruz ki başkaları da vardı. Ermenileri evlerine alanlar, kurtaranlar, koruyan subaylar vardı. Hiçbir tarihsel olay ‘Geldiler, birbirleriyle çatıştılar’ gibi olmaz. ‘Türklerle Ermeniler arasında savaş vardır’ derseniz düşmanlığı sürdürürsünüz.

1915’de tam olarak ne oldu?

İttihat ve Terakki Partisi Ermeni meselesinin esaslı bir şekilde çözümlenmesi için karar aldı. Zaten Talat Paşa, 26 Mayıs 1915’te Sadrazamlığa yazdığı resmi yazıda bunu belirtir. İttihat Terakki’nin 1915’te Ermenilerin tehcir ve öldürülmesine karar vermesinin nedeni savaş koşulları değildir. Yani tehcir ve ölüm kararı savaş nedeniyle bir askeri tedbir olarak alınmamıştır. Kendilerini rahatsız eden Ermeni meselesinin kökten halledilmesi ihtiyacıdır bu. Bunu derin ve uzun tartışmışlardır.

İttihatçıların amacı neydi?

İttihat Terakki, Ermenilerin varlığının devletin varlığı için ciddi bir tehdit olduğu düşündü ve Doğu Anadolu’nun Ermenilerin imha edilmesiyle korunabileceğine inandı. Anadolu’daki gayrimüslimlerin bir etnik temizlik anlamında ortadan kaldırılması, uzaklaştırılması gerektiğine ilişkin kararları zaten 1914’te vermişlerdi. Kuşçubaşı Eşref, Halil Menteşe ve Celal Bayar anılarında, Anadolu’nun gayri-Türk unsurlarından tasfiye edilmesi doğrultusunda ayrıntılı planlar hazırladıklarını ve bu planları ilk önce Ege Bölgesi’nde Rumlara karşı uyguladıklarını söylerler. Yani gayrimüslimlerin Anadolu’dan uzaklaştırılması, Anadolu’nun homojenleştirilmesi projesi vardı. Bu projeye bağlı olarak da Doğu Anadolu’daki Ermeniler imha edilme sürecine sokuldular. Nedeni de Balkan Harbi’dir. Balkan Harbi’nde biz bir hafta içinde toprakların ve nüfusun yüzde 60’ından fazlasını kaybettik. Bütün gözler Anadolu’ya dikildi. 1912’de Taşnak Partisi, İttihat Terakki Partisi’yle her türlü ittifakı bozdu. Türkiye’de tarihi herkes Türkler bir tarafta, Ermeniler bir tarafta diye anlatır. Oysa Ermenilerin Taşnak Partisi 1912’ye kadar İttihat Terakki’nin koalisyon ortağıydı. Taşnak örgütü, Balkan yenilgisinden sonra kendilerine verilen reform sözlerinin gerçekleşmediğini görerek Batılı devletlerden dış destek aradı.

Ne yapmak için destek arıyordu?

Taşnak’ın istediği Doğu Anadolu Bölgesi’nde idari ve siyasi reformdu. Bakın, 1800’lerin ortasından itibaren ortaya çıkan Ermeni meselesinin özü ‘toprak meselesi’dir. Ermeni nüfusun çoğu Doğu’da yaşıyordu. Yüzde 90’ı yoksul köylüydü. Batı’dakiler daha çok esnaftı, tüccardı. Yoksul köylülerin en büyük problemi, topraklarının sürekli Kürtlerce gasp ediliyor olmasıydı. Kürtler ve Çerkeslerin saldırısına uğrayan Ermeni köylülerinin güvenliğinin Osmanlı devleti tarafından garanti altına alınması meselesidir bu. Reformların yapılmayacağını gören Taşnak, dış devletlerin yardımıyla İttihat Terakki’ye diz çöktürmek istedi ve başarılı oldu. 1914’te Ermeni Reform Anlaşması yapıldı. Doğu Anadolu iki vilayete ayrılacak, yönetim Hıristiyanlarla Müslümanların katılımıyla olacaktı.

İki yabancı vali atanacaktı ve atandı da.

Doğu’da Ermeni nüfus çoğunlukta mıydı?

Ermeniler Van şehir merkezi dışında her yerde azınlıktaydı ve bunu bildiği için Taşnak örgütünün bağımsız devlet talebi hiç olmadı. Ama Osmanlı yöneticileri bunu bağımsız devlete ilk adım olarak algıladı. ‘Eski oyun yeniden sahneye konuyor. Biz Balkanları hep reform diye kaybettik. Şimdi burayı da kaybedeceğiz’ dediler. Ve İttihat Terakki Birinci Dünya Savaşı’na girerek bu reform planını rafa kaldırdı. Ama bir süre sonra Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkaslarda yenilgileri başladı. Bu yenilgilerde Ermeni çetelerin önemli payı vardır. Sonra Sarıkamış faciası yaşandı ve bizim Doğu cephesi çöktü. Bu yenilgi koşullarında radikal Türkçülük, İttihat Terakki’nin yönetimini ele geçirdi. Mesela Bahaittin Şakir, Dr. Nâzım, Ziya Gökalp, Talat Paşa ırkçılığa kadar varabilecek Türkçülüğü savunan bir ekiptir.

Sizce soykırım kararı mı alındı?

Evet. Bence değil, Osmanlı belgelerine göre bu karar alındı. ‘İttihatçılar tehcir kararını alırken, toptan imha etme kararını da aldılar. Belli bölgelerde sınırlı biçimde insanlara Müslümanlaşarak sürgünden ve katliamdan kurtulma imkânını sundular. Ama sayı artınca, Talat Paşa, Müslüman olsalar da sürün emrini verdi. İmha kararının alınmış olduğu, belgeler bir araya getirildiğinde ortaya çıkıyor. Mesela Reşit Akif Paşa 21 Kasım 1918’de Osmanlı Meclisi’ndeki konuşmasında , ‘Kabinede görev yaparken dahiliye nezareti evrakı içinde çok tuhafıma giden bir şey gördüm. Bir tehcir emri verilmiş ve bu emre paralel olarak da çetelere öldürme emri yollanmış’ diyor. Birçok başka belgeden de biliyoruz ki, İttihat Terakki, Talat Paşa’nın emriyle Dahiliye Nezareti üzerinden valilere tehcir kararı yolladı. 24 Nisan 1915’teki ilk tehcir emrine paralel olarak da bu arada bölgelere İttihat Terakki Partisi kâtib-i mesulleri (sekreterleri) eliyle ölüm emri yollandı. Parti, Bahaittin Şakir’e bağlı Teşkilat-ı Mahsusa birlikleriyle öldürme işini organize etti. Bunu Kastamonu Valisi Reşit Bey, Yozgat mutasarrıfı Celal, Ankara Valisi Mahzar Bey ayrı ayrı söylüyor.

Üçüncü Ordu Komutanı Vehip Paşa, Trabzon Garnizon Komutanı Avni Paşa da, yapılanların katliam olduğunu, bunun Türklükle, Müslümanlıkla alakası olmadığını açıklıyorlar. Meclis-i Mebusan üyesi sıkı İttihatçı Hafız Mehmet, ‘Gözlerimle gördüm. Samsun’da kayıklara bindirip denize döküp öldürüyorlardı. Talat’la konuştum, engel olamadım’ diyor. Zaten bütün işi koordine eden Talat Paşa’dır. Evindeki özel telgraf cihazından yürütüldü tüm operasyon.

Türkiye Cumhuriyeti 2005’te neden İttihatçıların 1915’teki günahının mirasçılığına soyunuyor?

Türkiye’de yönetim hâlâ İttihat Terakki Partisi geleneğinin, bürokrasisinin ve askerinin kontrolü altındadır. Bugün Atatürk olsaydı 1915’te olanları savunmazdı. Devlet, Mustafa Kemal’in 1919-20’lerdeki medeni cesaretine sahip olsa, o sıradaki tutumunu baz alabilse, bugün bulunduğu yerin çok ötesinde olurdu. Mustafa Kemal bu işi 24 Nisan 1920’de Meclis konuşmasında geçmişe ait bir fezahat, çok kötü bir olay olarak tanımladı. Bir radyo demecinde de, ‘Bir daha Ermeni kıtaline benzer bir kötülük olmayacağının garantisini veririm’ dedi. Türkiye’de ilk soykırım kelimesini kullanan ben değilim. Atatürk’ün arkadaşı Falih Rıfkı Atay’dır. 1968’de Dünya gazetesinde, 1915 için ‘Bu bir jenosittir’ dedi. Atatürk’le de bir anısını anlattı. Atatürk 1915’te Halep’te Baron Oteli’nde kalır. Orada Ermenilerin yerleştirilmesiyle uğraşan Çerkez Hasan Amca’yı görür. Atatürk onu görünce çok kızar. ‘ Katiller’ diye bağırır. ‘Hepiniz cephe gerisinde Ermeni öldürmek için dolaşan katillersiniz. Hiçbiriniz cepheye gelip savaşmazsınız.’ Ama sonra Hasan Amca’yı bağışlar: Çünkü Ermenileri yerleştirme işini ciddiye aldığı için Hasan Amca da görevinden alınmıştır.

1915’te Osmanlı üzerinde büyük bir Alman etkisi vardı. Burada Alman Genelkurmayı’nın generalleri ve subayları bulunuyordu. Ermeni kıyımı konusunda Almanların tavrı ne oldu o zaman?

Göz yumdular ve desteklediler. Alman Başbakanı’nın yazdığı not var. ‘Bizim için önemli olan Türkleri ayakta tutmaktır, Ermeniler güme gitmiş
umurumuzda değil’ diyor. Talat Paşa tehcir fikrinin Alman generallerince verildiğini söylüyor. Oysa Osmanlı’nın da eskiden beri gündeme getirdiği bir politikadır sürgün. Ama Alman derin devleti askeri olarak imha işinde onay boyutunda yer aldı. Enver’in genel-kurmayındaki bazı Alman subaylar belgeleri imzaladı, bazısı Bağdat demiryolundaki Ermeni işçilerin sürülmesi emrini verdi. Öldürüldüklerini biliyorlardı. Alman Dışişleri tepki gösterdi ama ordu bunları görevden almadı.

İttihatçıları Ermenileri öldürmeleri için kışkırtan demesek de cesaretlendiren kimse var mıydı?

Bu büyük ölçüde İttihat Terakki politikasıdır. Dışarıdan kendilerine ciddi bir müdahale olmayacağının garantisini gördükleri anda bunu yaptılar. İstanbul polis müdürü Bedri, günlüklerinde, ‘Biz 1914’te dış güçlerin bir şey yapamayacağını gördük ve bu bizim için önemli ipucu oldu’ der. İttihatçılar, bölgedeki Müslüman ahalideki gâvur düşmanı fikrini de kullandı. Halkı öldürmeye ve yağmaya teşvik ederek sivil Müslümanları suça ortak etmeyi istediler. Öldürmelerde belli yerler kullanıldı. Genel olarak jandarmalar Ermenileri öldürülmeleri için belli bölgelerde Kürt aşiretlerine teslim ettiler.

Türkiye, Ermenilerin topluca öldürüldüğünü kabul ederse arkasından tazminat talebi mi gelecek?

Toprak talebi gelmez ama tazminat talebi gelebilir. Hazır olmak lazım. Bu işi ödenecek para tartışmasına kimse indirgemesin. Türk-Ermeni geriliminde, Osmanlı parçalanırken farklı etnik grupların birbiriyle boğazlaşmasında Avrupa’nın ciddi rolü var. Bir fon kurulur, talepler sembolik olarak tazmin edilebilir. Ama tazminat talebi aynı zamanda manevidir. Ermeni kültürünün geri kazandırılması, mesela Ani harabelerinin restore edilmesi de tazminat talebinin bir parçası olarak gelebilir.

Yorumlar kapatıldı.