İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Konuş bakalım

Türker Alkan

Adalet Bakanı Cemil Çiçek bir konuştu, pir konuştu! Konuşmanın şiddetinden ortalık dalgalandı, Boğaziçi Üniversitesi “Aman bilimsel özerklik de neymiş, pabuç pahalı galiba,” diyerek Ermeni konferansını ‘erteledi’. YÖK, ertelemeyi doğru buldu. Öyle yaman bir konuşmaydı ki, Başbakan bile, “Cemil Çiçek hükümet adına konuşmadı, kendi görüşünü açıklamış,” diyerek kendi yönetimini eleştirilerden korumaya çalıştı.

Sayın Cemil Çiçek bazen durur durur öyle bir bomba patlatır ki, seyreyle gümbürtüyü. Yanlış anımsamıyorsam bir zaman da ‘Flörtle fuhuş aynı şeydir’, demiş ve bir hayli tartışmaya neden olmuştu. Hâlâ öyle mi düşünüyor, merak eder dururum.

Sayın Çiçek, ‘Konferansı düzenleyenler bizi arkadan hançerliyor’ diye vatana ihanet ihbarı yaptıktan sonra ortaya çıkan dalgalanma ve gürültüden kendisi de rahatsız olmuş galiba ki, geçenlerde savunmaya geçti:

“Ne yani, benim konuşma özgürlüğüm yok mu?”

Hemen cevabı yetiştirelim: Yok sayın Çiçek, sizin konuşma özgürlüğünüz yok!

Yalnız sizin değil, hiçbir politikacının konuşma özgürlüğü yoktur. Bütün dünyada geçerli bir kuraldır bu. Ben sıradan bir vatandaş olarak her aklıma geleni (yasayla suç oluşturmadığı sürece) yazarım ve konuşurum. Yazdıklarımı ve konuştuklarımı beğenmezlerse okumazlar ve dinlemezler.

Ama siz bir Adalet Bakanı olarak ‘Keşke dava açma yetkim olsaydı gösterirdim onlara’ derseniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı olarak ‘ihsası rey’de bulunursanız, hem yargıyı etkilemiş hem de üniversite özerkliğine müdahale etmiş olursunuz, değil mi?

Verdiğiniz zarar bununla da kalmaz, Türkiye’yi, hem katılmak istediğimiz AB’nin gözünde hem de uygar dünyanın gözünde otoriter bir Üçüncü Dünya ülkesi konumuna indirmiş olursunuz. Nitekim konuşmanızın sonuçları bu olmuştur sayın Çiçek.

Güç sahibi olduğunuz sürece konuşma özgürlüğünüzün kısıtlanmasını da kabul etmek zorundasınız. Her aklınıza geleni, her yerde ve zamanda, aklınıza esen üslupla söyleyemezsiniz. Bu işin ironik yanı şudur ki, gücünüz arttıkça, mevkiiniz yükseldikçe, etki alanınız genişledikçe, konuşma özgürlüğünüz de o oranda kısıtlanır! Çünkü kullanacağınız her sözcüğün toplum yaşamında bir etkisi, yansıması ve bedeli olacaktır.

Ve gene ironik bir biçimde, en büyük konuşma özgürlüğünün delilerde bulunduğunu söyleyebiliriz. ‘O delidir, ne dese yeridir!’

Delinin yalnız konuşma özgürlüğü değil, dinleme özgürlüğü de sınırsızdır. Geçenlerde bir politikacımız bunu çok güzel ifade etmişti: ‘Gerçeğin tümü ancak deliye söylenir!’

Amerikan Başkanı’nın Kongre’de yaptığı yıllık konuşmaları ne kadar dikkatle izleriz değil mi, “Dur bakalım, bu yılki konuşmasında ‘Ermeni soykırımı’ deyimini kullanacak mı?” Konuşmadan sonra ulusça derin bir nefes alırız, üstümüzden bir yük kalkmış gibi ferahlarız: “Üff, gene iyi atlattık, o mahut sözcüğü kullanmadı!”

Bir gün durup dururken, örneğin mağazada alışveriş yaparken tutup “Bir kilo ıspanak lütfen ve Ermeni soykırımı,” dese ne yapacağız, bilmiyorum.

“Aman sayın başkan, kel alaka şimdi? Ağzınıza biber mi sürelim yani?”

“Ne demek, benim konuşma özgürlüğüm yok mu?”

Ne dersiniz, var mı, yok mu?

Yorumlar kapatıldı.