İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İhanet meselesi

Ali Bayramoğlu

Son üç gün boyunca neler yazmayı ummuştuk, neler yazdık. Niyetimiz “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri” başlıklı toplantındaki görüş ve tartışmaları aktarmaktı.

Ne yazık ki günlerdir daha gerçekleşmeden, sonucu, içeriğini bilinirmişcesine ihanet toplantısı olarak damgalanan, ne söyleyecekleri belli olmayan katılımcıları hain ilan edilen bir toplantı etrafındaki tartışmaların içinde dolaşıyoruz.

Yargısız infazın böylesi az görülür.

Aslında bu infaza katılan herkesi, toplantının gerçekleşmesini dolayı dolaysız engelleyen yazar, çizer, siyasetçi her aktörü itham etmek gerek…

Toplantının programını incelemeden, katılımcıların kimlikleri ve aralarındaki farklar hakkında araştırma yapmaya (muhtemelen bilinçli olarak) zahmet bile etmeden keskin önyargılarla kamuoyunun bu toplantıyı yanlış değerlendirmesine katkıda bulunanlar en azından benim vicdanında ebediyen mahkum olmuşlardır. Onlar toplantının, keskin ve net görüşü olan, mutlak olarak birbirine benzeyen insanlardan oluştuğu, bunların amaçlarının Ermeni tezlerini savunmak olduğu fikrini kamuoyuna onlar zerketmişlerdir.

Ahlaktan söz etmeye bile değmez…

Şimdi sorulması gereken, “son darbeyi Cemil Çiçek’in vurduğu bu kampanya’nın neyi başardığı sorusudur.

Yanıtı açıktır sorunun: Üç gün süren bir kampanya, Cemil Çiçek’in üç cümleden ibaret konuşması Türkiye’nin üç yıllık çabasını, kattettiği yolu bir anlamda sıfırlamıştır. Onca reform, içe ve dışa anlatmaya çalışılan değişim ve değişim imajı tuz buz edilmiştir. Henüz gerçekleşmeden bir tartışmayı engellemek ve bunu ihanet ithamıyla gerçekleştirmek kimseye anlatılabilecek bir durum değildir. Bu durum demokrasinin sıfır noktasını ifade eder. Bu durum AK Parti’ye ülke içinde verilen liberal desteği de ağır şekilde yaralamıştır..

Eğer ortada bir ihanet varsa, o ihanet tam olarak budur.

Evet kanımız o dur ki sorun sadece bir zihniyet sorunu değil, siyasi bir amaç meselesidir.

Bu işin basındaki siyasetteki mimarları bu sıfırlama hedeflerine bu toplantıyı vesile kılarak ulaşmışlardır.

Dün benim de aralarında olduğum 43 toplantı katılımcısının 4 saatlik bir çalışmayla hazırladıkları bildirinin bir kaç istisna dışında izi bile yoktu basında, hararetli kalemlerin köşelerinde…

Neden?

Oysa o bildiride şöyle deniyordu:

“Eğer bu toplantının yapılmasına tahammül edilseydi, toplantıya katılan kişilerin ‘1915’te, öncesinde ve sonrasında ne oldu’ meselesi etrafında ne kadar farklı, zengin ve hiç de türdeş olmayan görüşlere sahip oldukları ortaya çıkacaktı.”

Nitekim dünkü toplantı sırasında Bochum Üniversite’sinden Prof. Dr. Fikret Adanır. “daha biz bile birbirimizin ne düşündüğü bilmiyoruz, muhtemelen çok farklı görüşlere sahibiz, üstelik bir çoğumuz birer kademiysen olarak bugünden yarına mevcut görüşlerimizin değişebileceğini biliyoruz…” diyordu.

O toplantıya katılanların büyük bir çoğunluğu yaşananların soykırım olarak nitelenmesine karşı çıkan insanlardan oluşuyordu…

Bu mudur tek seslilik, tek yanlılık?

Yanlı olmamak için mutlaka devletin resmi tezlerini mi savunmak gerekir?

Şu açık bu, “çoğunluğu iki keskin tarafın Ermeni milliyetçi tezleri ile Türk resmi tezlerinin dışında kalan bir alanda yer alan, farklı görüşlerde kendi özgür aklına biat eden uzmanların katılacakları bir toplantı” olacaktı.

Hala soruyorlar neden resmi tez burada temsil edilmiyordu, ortaya çıkacak sonuç, üreyecek gerçek neydi diye?

Bir: Bilimsel toplantı siyasi karşıt grupların atıştıkları, birbirilerine meydan okudukları siyasi bir alan değil, asgari ortak dil ve ahlakla bir gerçekliğin çeşitli yönleriyle anlamaya çalışıldığı bir yerdir. Ermeni meselesinde farklı tezlerin tokuşmasına değil, gerçeğin tüm parçalarının ortaya çıkmasına ihtiyaç vardır. Bu ancak derinlemesine, ayrıntılı, siyasi fayda fikrinden uzak bir atmosferde mümkün olabilir. Nitekim tarih sadece Ermeni ya da Türk seçme belgelerden değil, yaşanmışlıklardan, yapısal dalgalardan oluşur. Bu dalgalar derin bir sorgulama ve bilgi iz sürmesiyle ortaya çıkar.

İki: Bu toplantıda bir gerçek ortaya çıkmayacaktı. Tarihte ve toplumda tek gerçek yoktur. Gerçeğin yüzlerce farklı, zaman zaman çelişkili görünen, herkese göre değişen parçaları vardır. Bu toplantı bu parçalardan birkaçının ortaya çıkmasına ve yeniden tartışılmasına vesile olabilirdi. Ancak asıl amaç her konun tartışılabildiğinin ortaya çıkması ve bunun meşruluk kazanmasıydı.

“İfade özgürlüğü bazen herkesi şok edecek sözlere bile izin vermektir…”

Bu sözler Bülent Arınç’a ait. Dün, toplantının iptali üzerine sarfetti TBMM başkanı bu sözleri…

Ne kadar doğru…

Ama bırakın şok olmayı, kimileri için özgürlük sadece kendi çıkarıyla ilgili bu ülkede…

Yorumlar kapatıldı.