İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

En iyisi unutmak mı sahiden?

İsmet Berkan

Son 15 yılın önemli bir bölümünü Bulgaristan’da görevli olarak geçirmiş bir Türk diplomatı anlatmıştı. Bulgaristan’da yaşayan Türkler, komünizm dönemi boyunca çektikleri acıları, gördükleri eziyet ve işkenceyi unutmayı, kendilerine eziyet edenleri de affetmeyi seçmişlerdi. Türkiye de onlara bu yönde telkinlerde bulunmuştu.

Belki de o sayede, Bulgaristan’da komünizm sonrası bir etnik sıkıntı yaşanmamış, bugün de Türk partisi iktidar ortağı olarak ülke kaderine hükmeder hale gelmişti.

Gerçekten de, 15 yıl öncesine kadar Belene adasına sürülen, işkence gören, soyadını değiştirmeye zorlanan Türkler bugün eski işkencecileriyle aynı mahallede kavgasız gürültüsüz yaşıyorlar.

Evet, unutmak bir yol… Geçmişte bizim çokça tercih ettiğimiz bir yol.

Babamın ailesi büyük Kafkas sürgünüyle bu topraklara gelmiş.

Annemin babasının ailesi ise ‘Rumelili.’ Balkan Savaşı sonrası buralara göçmek zorunda kalmışlar, her şeylerini orada, ‘Rumeli’de bırakıp gelmişler.

Bize okullarda ne büyük Kafkas sürgünü anlatıldı ne de Balkan göçleri. Ama, okuldaki sınıfım ‘muhacir’le doluydu. Kimdi bu ‘muhacir’ler, başka bir millet miydi? Yakında bir ‘Boşnak Mahallesi’ vardı, ya onlar kimdi? Her gün geçtiğim yoldaki otobüs duraklarından biri ‘Yeni Bosna’ydı; peki eskisi neredeydi Bosna’nın? Babam, akrabaları bizi ziyarete geldiğinde bizim anlamadığımız bir dilde konuşuyordu, neydi o dil?

Geçmişi hem unutmayı tercih ediyor, onu çok konuşmuyor, konuşturmuyorduk hem de bazı şeyleri unutmamaya çalışıyorduk. İkisi aynı anda.

***

Doğu Karadeniz’de, Hemşin’de, eskiden kendilerinin ‘Hemşince’ konuştuğunu iddia eden insanlar yaşar, bilen bilir… Gerçekte bu insanların konuştuğu dil Ermenicedir ama onlar Ermeni olduklarını samimi biçimde inkâr eder, unutmaya, unutturmaya çalışırlardı.

Ama, içlerinden birinin deyişiyle ‘o kara gün’ geldi; yani Sarp sınır kapısı açıldı. O kapıdan herkes gibi Ermeniler de geçti, Türkiye’ye girdi. Yine bir Hemşinli’nin anlatımından aktarayım:

“Mengreller geldi, Lazlarla Lazca konuştu anlaştı. Gürcüler geldi, bizim Gürcülerle Gürcüce anlaştı. Ermeniler geldi. Biz sustuk.”

Bazen bir şeyi unutmaya ne kadar uğraşırsanız uğraşın o şey gelip sizi buluyor, kendini unutturmuyor.

***

Unutmak, unutmayı seçmek bir şey, bir yalana inanmayı seçmek başka şey. Hele hele Hemşinliler’in durumunda olduğu gibi, inanmak istenen yalan apaçık bir yalansa…

Tabii bir de inandıkları şeyin doğru mu yalan mı olduğunu bilmeden ona inanmaya devam edenler var… Bu durumun unutmaktan farklı olduğunu kabul etmemiz lazım. Bir şeyi unutmak başka, yalanda yaşamak başka…

***

Unutmayı tercih etmenin her milletin tercihi olmadığı biliniyor. Bazı milletler, tam tersine unutmamaya ve unutturmamaya çalışıyorlar. Mesela Yahudi soykırımı… Soykırımın unutulmaması için dünyanın her yerinde inanılmaz bir çaba harcanıyor.

Başta da söyledim, biz genellikle acılarımızı unutmayı tercih ediyoruz. Yani bu anlamda bazı başka milletlerden farklıyız. Acaba bu tercihin, yani unutmayı tercih etmenin nedeni nedir? Kültürel mi, salt psikolojik mi? Gündüz Aktan ve Vamık Volkan’ın bu konuda kafa yorduğunu, hatta Gündüz Aktan’ın bu durumla ilgili Radikal’de yazılar yazdığını biliyorum.

Ve kuşkusuz, yalanda yaşamak da bir tercih. Peki acaba bu tercihin ardında ne yatıyor?

Yorumlar kapatıldı.