İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çiçek´in basireti mi bağlandı?

Hakkı Devrim

Meseleye yanlış bir açıdan bakıyorsam lütfen söyleyin bana. Hiçbir ayrıntıya girmeden, düşündüğümü, müsaade ederseniz bir benzetmeyle ifadeye çalışacağım.

Bu Ermeni soykırımı olmuştur-olmamıştır meselesinde karşı saflarda yer tutmuş görünenler, bildiğime göre, Avrupa Birliği’ne katılmamız konusunda farklı düşünmüyorlar.

Gene bildiğime göre, meselenin bugünlerde baş gündem maddelerinden biri durumuna gelmesi de, Avrupa Birliği kantarında tartılmaya başlamamızla yakından ilgili.

Benzetme, diyordum.

Kız istemeye giderken, ya da ne bileyim böyle bir sebeple ziyaretçi beklerken, aile içinde kavga çıkarmışa benzemiyor mu, «hâl-i perişan»ımız?

İnanın içimden, «Hey çocuklar! Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Sırası mı şimdi bütün bunların» diye seslenmek geliyor.

Şu sırada bu tartışmayı nasıl yersiz, sırasız ve anlamsız bulduğumu tarif edemem.

«Taraflar» demeye dilim varmaz, konferansçılar ile onları suçlayanlar arasında, diyeyim, ve müsaade edin isim vermeyeyim, çok beğendiğim ve sevdiğim insanlar var. Sıradan adamlar değil, değerli biliminsanları. İnanın anlamakta güçlük çekiyorum.

*

Beride iktidarın ön plandaki temsilcilerinden biri, Ermeni soykırımı konulu konferansı düzenleyenlerden, «Bizi arkadan hançerlediler. Üniversiteler özerktir, ama özerklik sorumsuzluk değildir» diye söz ediyor; kürsüleri yumruklayan Hitler tavırlarıyla. Diğeri sakin, «Fikir ve ifade özgürlüğü, herkesin alkışlayacağı sözler söylemek anlamına gelmez» demekle yetiniyor.

İlki Meclis Başkanı Bülent Arınç’tır diyeceksiniz; öbürü de Adalet Bakanı Cemil Çiçek!

Hayır efendim değil, tam tersi. Bu defa yanlış bildiniz.

AKP’deki rol dağılımında bir değişiklik oldu galiba… Ben akıl erdiremedim. Ya da Hükûmet Sözcüsü yaş tahtaya bastı bu arada. İnsan halidir, belki basireti bağlandı. Bilemiyorum.

Sinan’a selam!

Başarılı futbol organizasyonu için (Liverpool-Milan) ben de buracıktan bütün görevlileri ve ayrıca dostum Şenes Erzik’i kutlarım.

Ve can arkadaşım Sinan Erdem’in aziz ruhuna sevgilerimle selam ederim.

Dil Yâresi

Türkçe dostlarından (Reha Ülkü)

«Ahududu» yerine «ağaççileği» denebilir, dediniz. Ahududu’nun Türkçe’si «böğürtlen», ağaççileği başka bir meyvedir. Ege Bölgesi’nde kendiliğinden yetişir, rengi açık turuncu olur, üzeri dikenimsi pürüzlerle kaplıdır. İki meyvenin tadı birbirine hiç benzemez. Fransızlar «frambuaz» ile böğürtleni kastederler.

– Bir an tereddüt edip, Gülseren Hanım’a sormadım, değil. Türkçe Sözlük ile Tahsin Saraç’ın Fransızca-Türkçe Sözlük’ünü açıp baktım. Ağaççileği = ahududu = frambuaz, eşanlamlı üç kelime muamelesi görüyor.

Sizin bana tavsiye edeceğiniz başka bir sözlük varsa, ona da bakarım.

Binayı mı sordunuz, zinayı mı?

Söze adından başlayalım. Maçka’daki binadan biz, Murat Bardakçı söyleyince kesin olarak hatırladım ki, evet İtalyan Konsoloshanesi diye bahsederdik. Terk edilmiş bir binaydı. «Mâil-i inhidam» (yıkılmak üzere) olduğu söylenirdi.

Doç. Dr. Cengiz Can, yazdıklarımı düzelterek tamamladı (Radikal, 26 mayıs). Yazışmalardan, konuyla ilgilenenler olduğunu öğreniyorum.

Allah razı olsun Murat Bardakçı da, yazdıklarıma göz atanlar arasında. Dediklerini size aynen aktarayım.

«Malum bina İtalyan Elçiliği değil, ama İtalyan Konsolosluğu veya Rezidansı olarak kullanılmıştır.

«Çok küçük yaşlarımda işittiğim bir hadiseyi mutlaka siz de bilirsiniz: Binanın İtalyanlara ait olduğu dönemde, caddenin karşı tarafında oturan bir delikanlının konsolosun hanımını tabancayla vurarak öldürdüğü söylenir ve cinayetin 40’ların sonu ile 50’lerin başında işlendiği anlatılırdı.

«Cinayetin, konsolosun hanımının teşhirci olması ve delikanlıyı pencerede gördüğü anda camda soyunmaya başlaması yüzünden işlendiğini seneler sonra öğrendim. Bu hanımın kocasıyla bazı hususi anlarını da delikanlıya camdan göstermesi üzerine gencin bir kıskançlık krizine kapılarak gidip kadını vurduğu anlatılırdı. Hafızanızı yokladığınız takdirde bu cinayeti hatırlayacağınıza eminim. Hadise, annem de dahil olmak üzere eski Teşvikiyeliler tarafından net olarak bilinmektedir».

Murat Bey arkadaşım katilin kimlerden olduğuna dair bir şeyler de hatırlıyor. Ben hatırlayamadım. «Bir ara eski gazete kolleksiyonlarında başka bir şey ararken bu hadiseyle alakalı olarak <İtalyan Konsoloshanesi'inde cinayet> başlıklı yazı haberlere de rastlamıştım. Keşke not alsaymışım…» diyor.

Keşke!

Bir şehirdeki dikkatinizi çeken binalar hakkında bilgi edinmek, o şehri daha çok benimsemenin, sevmenin, sahiplenmenin yollarından biriymiş gibi gelir bana. Bardakçı’ya teşekkürler!

Bu noktada aklıma gelen muzipliği de söyleyeyim.

Murat Belge, Boğaziçi yalıları hakkında rahmetli Çelik Gülersoy’dan ek bilgiler alıyormuş. Yalı sakinlerine dair suallere tek tek cevap verirken, bir ara durup gülerek sormuş Belge’ye:

– Sen binalardan çok zinalarla ilgileniyorsun galiba, diye.

Anlatıldığında ne çok gülmüştüm bu latifeye.

Yorumlar kapatıldı.