İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yazık!

Hasan Cemal

Demokrasi var mı, yok mu? Sınırları nedir, ne değildir? Birinci sınıf demokrasi mi, ikinci sınıf mı? Ne kadar hukuk devleti, ne kadar değil?

Bu soruların karşılıkları tartışılırken bazı noktalara dikkat edilir. Fikir özgürlüğüdür bu noktalardan biri.

Bilimsel özgürlüktür.

Aykırı düşüncelere özgürlüktür.

Bu özgürlükler ne kadar var, ne kadar yok, bakıldıktan sonradır ki, o ülkede demokratik hukuk devletine ilişkin sağlıklı yargılara varılabilir.

Bu pencerelerden bakıldığında Türkiye geçen gün çok kötü not aldı. Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek ile CHP Sözcüsü, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ sınıfta çaktılar.

Üniversite de iyi sınav vermedi.

Ve bilimsel özgürlük alanında bu ülkenin daha kırk fırın ekmek yemesi gerektiğini bir kez daha görmüş olduk.

Konu, bir konferans.

Uzun bir adı var:

“İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları.”

Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde üç gün olarak planlanan, Boğaziçi, Sabancı ve Bilgi üniversitelerinden bazı öğretim üyelerinin başı çektikleri konferansta, 1915 Ermeni Tehciri ve Sonuçları tartışılacak.

Bu konferans bir ilk.

Çünkü, devletin Ermeni tehciri ile ilgili resmi bakış açısını sorgulayan, resmi tezlerine karşı çıkan, konuyla ilgili olarak devletin, hükümetin bugünkü politikalarına dönük farklı, yer yer aykırı öneriler geliştiren, Ermeni meselesiyle Türkiye’de demokrasi arasındaki ilintileri ele alan ve hepsi Türk olan tarihçileri, akademisyenleri buluşturuyor.

Konferansın başlamasına daha bir gün var.

Mecliste kıyamet kopuyor.

CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ kürsüde esip gürlüyor. “Bilimsellik kisvesi altında Ermeni propagandası” yapılacağını söylüyor. Konferansı “hain ve hazin” bir proje olarak niteliyor.

Çiçek de ondan farklı değil.

Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü olduğu için söyledikleri daha da ilginçleşiyor. Konferansı, “milletin arkadan hançerlenmesi, millete iftira edilmesi” olarak değerlendiriyor.

Daha da ileri gidiyor:

“Bu sorumsuzluk, bu ciddiyetsizlik, bu millete küfretme, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyanların bu milletin aleyhine propaganda yapma, hıyanet etme dönemini artık kapatmamız lazım.”

Ve noktayı koyuyor:

“Biz devletçe böyle bir yoğun çaba içindeyken, bu çabaları arkadan hançerlemek ne anlama geliyor? Hükümet olarak bir yetkimiz olsaydı, gereğini yapardık. Keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkisini devretmeseydim. Şimdi YÖK ne yapacak merak ediyorum. Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak merak ediyorum.”

Ve Boğaziçi Üniversitesi, salı günü akşama doğru, ertesi sabah için planlanan konferansın ertelendiğini, Meclis’teki bu konuşmalardan ve perde arkası bazı baskılardan sonra açıklıyor.

Memnun musunuz Sayın Çiçek?

Ya siz Sayın Elekdağ?

Bravo ikinize de!

Bir komployu mu önlediniz?

Öyle mi? Ne yazık!

Bir üniversite çatısı altında böyle bir konferansın iptal edilmesi her şeyden önce bilimsel özgürlükle de, üniversite fikriyle de bağdaşmaz. Hem akademik özgürlüklere, hem üniversite fikrine büyük bir darbedir.

Bu bir.

İkincisi:

Demokrasilerde hiç kimse, hele bir üniversite çatısı altındaysa devlet gibi düşünmek zorunda değildir. AKP ile CHP el ele verip iktidar-muhalefet işbirliği içinde Ermeni meselesinde ortak bir yol izleyebilirsiniz.

Bunu siz yaparsınız.

Hükümet yapar.

Devlet yapar.

Ama her önüne gelen size katılmak, sizi güzellemek zorunda değildir. Çünkü en aykırı, en ters düşünceleri de serbestçe savunan insanların yaşadığı düzene denir demokrasi…

Üçüncü nokta:

İktidar ve muhalefetin tepelerinde oturuyorsunuz diye, bu vatanı sevmek sizin tekelinizde değildir. Bu vatanın nasıl sevileceğini de sizin buyruklarınız belirleyecek değildir.

Bu yüzden sizin gibi düşünmeyenleri vatan haini ya da Türk düşmanı ilan edemezsiniz.

Böyle bir hakkınız da yoktur.

Yetkiniz de…

Dördüncüsü:

Bu konferansa katılanların birçoğunu tanıyorum, birçoğunu biliyorum.

Murat Belge’yi, Halil Berktay’ı, Selim Deringil’i, Fikret Adanır’ı, Taner Akçam’ı, Üstün Ergüder’i, Fatma Müge Göçek’i, Nilüfer Göle’yi, Cemal Kafadar’ı, Şerif Mardin’i, İlhan Tekeli’yi, Mete Tuncay’ı, Stefan Yerasimos’u, Ayhan Aktar’ı, Çağlar Keyder’i, Edhem Erdem’i, Cemil Koçak’ı, Akşin Somel’i, Engin Akarlı’yı, Metin Kunt’u, Şeyla Benhabib’i, Elif Şafak’ı, Osman Köker’i, Fethiye Çetin’i, Baskın Oran’ı, Gündüz Vassaf’ı, Hrant Dink’i, Ferhat Kentel’i, Ayşe Gül Altınel’i, Melissa Bilal’i, Ali Bayramoğlu’nu, Ahmet İnsel’i, Turgut Tarhanlı’yı, Osman Köker’i, Nazan Maksudyan’ı, Oktay Özel’i, Nesim Şeker’i, Rober Koptaş’ı, Meltem Toksüz’ü, Şahin Alpay’ı, Etyen Mahçupyan’ı, İsmet Berkan’ı, Ahmet Hakan’ı, Oral Çalışlar’ı, Kürşat Bumin’i, Fehmi Koru’yu, Esra Çuhadar’ı, Cem Özdemir’i, Murat Paker’i, Ahmet Kuyaş’ı, Cevdet Aykan’ı, Sarkis Seropyan’ı, Aykut Kansu’yu, Fuat Dündar’ı, Hülya Adak’ı…

Vatan hainleri mi?

Türk düşmanları mı?

Milleti arkadan hançerleyenler mi? Hain komplo içinde olanlar mı? Öyle mi Sayın Hükümet Sözcüsü? Bütün ömrünü Amerikalarda, Avrupalarda, demokrasi diyarlarında geçirmiş Sayın Büyükelçi, Sayın CHP Sözcüsü?

Öyle mi?

Geçiniz!

Ben de davetliydim bu konferansa. İlk iki gününü izleyecektim. Takvimim izin verse, panellerden birine de katılacaktım. Ben de vatan hainlerinden, Türk düşmanlarından biri miyim şimdi?

Haydi oradan!

Kıbrıs’ta çözüm diyeceksin, haydi vatan haini; Kürt sorunu diyeceksin, haydi vatan haini, Ermeni meselesi diyeceksin; haydi vatan haini…

Olacak şey mi?

Fikirlerini beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Ama herkes, kendi fikirlerini özgürce, korkusuzca savunabilecektir. Kimse ille de sizin gibi, devlet gibi düşünmek zorunda değildir.

Tek tip, torna tezgâhından çıkma fikirlerle, bakış açılarıyla ne demokrasi olur, ne üniversite, ne de Avrupa Birliği!

Yazık!

Ateşle oynadığınızı bilin.

Umduğunuz oylar nasıl olsa size gelmez, sizin partilere akmaz. Ama bu politikalarınızla kabaracak kocaman şoven milliyetçi dalgalar, yol açacağınız cepheleşme ve kutuplaşmalar çok büyük bir kötülük olacaktır.

Türkiye, sorunlarını konuşmadan, çözmeden önünü açamaz, bunu iyi bilin. Bu konferansı iptal ettirmekle, ülkeye iyilik değil, kötülük yaptınız.

Son söz:

Dileriz, hiç olmazsa üniversite dünyasında akademisyenler kendi bilimsel özgürlükleri adına üniversite kavramına indirilen böyle bir darbeye karşı çıkarlar ve üniversitelerin farklı fikirlerin barış içinde yaşayacağı özgür mekânlar olduğunu elâleme gösterirler.

Yorumlar kapatıldı.