İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vatan haini

Murat Çelikkan

“Birçok derneklerimiz özgürlük yok diyorlar ya… Milleti arkadan hançerleme, iftira etme özgürlüğü var. Özerk kuruluşları da göreve davet ediyoruz. Hükümet olarak yetkimiz olsaydı, gereğini yapardık…

Bu millete küfretme, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyanların aleyhte propaganda yapma, ihanet etme dönemini artık kapatmak lazım.” Bu sözler, ‘Aydınlar Dilekçesi’ adıyla bilinen ve 12 Eylül’ün karanlık günlerinde aydın namusuyla karanlığı aydınlatmaya çalışan dilekçecilere karşı 12 Eylül’ün darbeci generali Kenan Evren’in sarf ettiği sözler değil. O sandınız değil mi? Minval aynı. Bu sözler, Türkiye’nin üç üniversitesinin hazırladığı, 45’e yakın öğretim görevlisinin tebliğ sunacağı ‘Ermeni Sempozyumu’ karşısında Türkiye’nin Adalet Bakanı’nın sarf ettiği sözler. Henüz sempozyum gerçekleşmeden, ne tartışıldığı görülmeden, sempozyum katılımcılarını ‘vatan haini’ ilan ederek öncelikle yargısız infaz yapan bir bakanın sözleri. Tehcirin 90. yılında üniversite mensuplarının üç günlük bir sempozyumda konuyu tartışmalarına tahammülü olamayan bir bakanın. Resmi devlet görüşlerini aktaranlar da sempozyumda olmadığı için düzenleyicileri, katılım-cıları ve üç üniversiteyi Türkiye’yi sırtından hançerlemekle suçlayan bir bakanın. Çünkü üniversiteden anladığı özgür düşünce değil. Çünkü herhangi bir konuda resmi tezler dışında tartışmayı vatan hainliği sayacak kadar düşünme ve üniversite özgürlüğünden uzakta.

Çünkü bilimsellikten anladığı, resmiyetle sınırlı. Çünkü üniversiteleri ve akademisyenleri hedef göstermekten çekinmiyor. Çünkü 12 Eylül zihniyetine sahip ve faşizm, askeri de sivili de kapsayabiliyor. Nedir vatan hainliği? Bilimsel bir toplantı düzenleyerek, dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde tartışılan Türkiye’nin bir meselesini Türkiye’de de tartışmaya açmak mı? Yoksa, Türkiye’nin bütün engellemelere rağmen demokratikleşme mücadelesi verdiği, 12 Eylül kefenini yırtmaya çalıştığı bir dönemde, farklı olabileceğini düşündüğün bir sesi ‘vatan hainliği’ olarak değerlendirmek mi? Hangisi Türkiye’ye ihanet? Cemil Çiçek Adalet Bakanlığı’ndan istifa etmeli, etmiyorsa etmeye zorlanmalıdır.

Tarhan’a linç girişimi Mehmet Tarhan, 27 Ekim 2001’de vicdani reddini açıklayarak askerlik yapmayacağını belirtti. Bu nedenle

11 Nisan’da tutuklanarak Sivas 2. Sınıf Askeri Cezaevi’ne sevk edildi. Avukatı Suna Coşkun Ankara’da yaptığı açıklamasda, cezaevi idaresinin Tarhan’a yönlendirdiği linç girişimini anlattı: Tarhan koğuşa getirildiğinde bir sandalyeye oturtularak sorgulanıyor. Saçları yolunuyor, ölümle tehdit ediliyor, tutuklulardan Ertan Mertoğlu belindeki silahı göstererek ‘onu öldüreceğini’ söylüyor. Saçlarından sürükleniyor ve ağır dayakla linç girişimine uğruyor. Olayın sona ermesinden sonra saldırganlar Tarhan’ın yanına gelerek, bu kez konuşmasını istiyorlar ve ‘Kendilerince bir yanlış anlama olduğunu, cezaevinde görevli astsubay başçavuş Mustafa Selvi’nin kendilerine, müvekkili kastederek, gelen kişinin terörist olduğunu ve artık icabına siz bakarsınız’ dediğini, ‘bunun için kendisini dövdüklerini’ söylüyorlar.

Bu saldırganlardan Ertan Mertoğlu, Hakkı Dinçel, Ersoy Özbulduk ve Ercan Kızılboğa, Mehmet’i tehdit etmeyi sürdürüyor. Parasına el koyuyor, kız kardeşine zorla telefon ettirerek kendilerine takım elbise aldırtıyor. “Mehmet Tarhan cezaevine getirildiği ilk gün uğradığı

linç girişimi ve silah tehdidi ve sonraki günlerde buna dayalı tehditler nedeniyle, idareden can güvenliğinin olmadığını belirtmesine rağmen hiçbir önlem alınmamış ve can güvenliği olmadığı için bunları kimseye söyleyememiştir. Avukatların devreye girmesiyle kısmi can güvenliği sağlanıyor ve saldırılar tespit ediliyor. ‘Sanıklar linç girişimini cezaevi yönetiminin azmettirmesi sonucu gerçekleştirmiştir. Halen müvekkilin can güvenliği açısından tereddütlerimiz vardır. Bu olaylara ilişkin Sivas Askeri Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Tüm kamuoyunu duyarlı olmaya ve bu olayları kınamaya davet ediyoruz.”

Yorumlar kapatıldı.