İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kim hain?

Ali Bayramoğlu

Boğaziçi Üniversitesi, ev sahipliği yapacağı, üç üniversite tarafından düzenlenen “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri” başlıklı sempozyumu iptal etmek zorunda kaldı. İptal kararını getiren AK Partili Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in TBMM kürsüsünden yaptığı konuşma oldu.

Bakan akıllara durgunluk veren, ibretlik konuşmasında şöyle diyordu:

“Türkiye’nin çabalarını arkadan hançerlemek ne anlama geliyor? Bizim kendi üniversitemizde böyle bir konferans yapılırken, falanca ülkenin parlamenterlerini nasıl ikna edeceğiz? Evet, üniversiteler özerktir; ama dünyanın hiçbir ülkesinde özerklik; sorumsuzluk olarak anlaşılamaz (…) Bu ülkede milleti arkadan hançerleme özgürlüğü var, iftira etme özgürlüğü var. Bunu herkesin görmesi lazım. Keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkimi devretmesiydim. Bu konuda şimdi YÖK ne yapacak, Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak merak ediyorum. Bu millete küfretme, bu milletin nüfus cüzdanını taşıyanların bu millete ihanet etme döneminin kapanması lazım…”

Mantık şu: Milli menfaatlere aykırı bilgi olmaz, bu menfaatleri devlet, daha doğrusu devlet içinde en güçlü olan belirler, üniversite ve öğretim üyeleri bunu savunmakla mükelleftir. Aksi durum ihanettir…

Bu, yeni bir mantık değil…

Sovyet düzeni, Mussolini İtalyası, Hitler Almanyası bu mantığa göre çalışmıştır, bu mantıkla yok olmuştur ve bu mantıkla anılır.

Burası Türkiye…

Bunları söyleyen bir bakan olmasa ya da söz konusu olan dokunulmazlık zırhı altındaki kürsü olmasa, “halkın bir bölümünü diğer bölümü üzerine tahrik etmek” suçlamasıyla kovuşturmaya uğrardı. Ülkenin 50’ye yakın öğretim üyesi, aydını, gazetecisini “milleti arkadan hançerleyen hainler” ilan etmek ağır vicdani, hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalırdı.

Bu nasıl iştir, bu nasıl demokrasidir?

Bir toplantının temasını, katılımcılarını beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz…

Ama karalamak, hedef göstermek, susturmak başka iştir…

Bunu yapan siyasi iktidarın temsilcisi, bakanı ve sözcüsüyle iş daha da başka hale gelir…

Ortada yapılmadan yargılanan bir toplantı ve katılımcılar var. Bir toplantıyı, bilimsel özgürlüğü, dahası konuşmayı engellemek var.

Toplantıya neden resmi tez temsilcileri çağrılmadı diye soruyor bakan?

Bu ne garip mantıktır? Neden iki zıt görüş tek toplantıda karşı karşıya gelsin? Futbol maçı mıdır bu? Tartışma zıt tarafların horoz dövüşü mü demektir yoksa her görüşün özgürce ifade edilmesi mi? Türkiye, Ermeniler konusunda resmi tezleri aylardır dinliyor, neden Türk bilim adamlarının farklı görüşlerini de dinlemesin? Bu gerçekleşmeden tartışma olabilir mi? Tartışmadan neden korkulur? Kaldı ki toplantıya İlter Türkmen gibi farklı görüşü olanlar da çağrılmamış mıydı?

Hangisine değinmeli, hangisine yanmalı?

Siyasi akılsızlığa mı, siyasi ahlaksızlığa mı, ocağına yeniden düştüğümüz şu kavruk siyasi atmosfere mi?

Ermeni meselesinin resmi tezler merkez alınmadan tartışılabilmesi Türkiye’nin, Türk siyasetinin elini güçlendirmez miydi?

Siyasetçi bu toplantıyı “benim ülkemde her tür görüş rahatlıkla ifade edilebiliyor, ülkemin demokratik olgunluk düzeyi yüksektir, bu sorunu kendi içimde tartışıyor olmam, çok sesliliğe sahip olmam bunun kanıtıdır” şeklinde kullanamaz mıydı? Siyasi akıl bunu gerektirmez miydi?

Şimdi bilimsel bir toplantıyı iptal ettirici baskı yapmayı, Ermeni meselesi kendi ülkende tartışmayı yasaklamanı, bunu tartışanları hedef göstermeni nasıl açıklayacaksın siyasetçi olarak? Ülkenin başına açtığın bu derdi, ülke imajında yaptığın bu tahribatı nasıl onaracaksın?

Bunu dünyaya, kendi insanlarına nasıl anlatacaksın?

Bilimsel özgürlüğü, tartışma çabasını siyasi baskı altına almadım, benim bütün insanlarım, bütün bilim adamlarım aynı şekilde düşünüyor mu diyeceksin?

Bu toplantıyı daha ilk günden itibaren bir tahrik ve cepheleşme aracı haline getirmeye çalışan dünün 28 Şubatçısı, bugünün hızlı devletçisi kimi yazarlar gibi, “bu toplantının iptal edileceği belliydi, toplantıyı düzenleyenlerin amacı buydu, böylece Türkiye’ye zarar veriyorlar” ahlaksızlığı da işine yaramaz. Bu, ülke içindeki az akıllılara yapılan ucuz bir propagandanın ötesine gitmez…

YÖK’ün yaptığı bu bilimsel bir toplantı değildi açıklaması ise bu imajı biraz daha bozmaktan, otoriter devlet anlayışını pekiştirmekten başka işe yaramaz…

Peki YÖK ve Adalet Bakanı arasındaki iş ve dil birliğine ne demeli?

Bir kanaatim iyice keskinleşti. Adalet Bakanı’nın yaptığı şudur:

Ceza Kanunu’ndaki değişiklik taleplerini hasıraltı ederek İslami kesimle AK Parti arasındaki bağı koparmak, Ermeni sempozyumu açıklamasıyla hükümet ile liberal çevreler arasındaki ilişkileri zedelemek… Daha da öte Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri sarsmak ve hükümeti asker ve CHP’yle baş başa bırakmak…

Amaç ve bağlantılar nedir bilemem, ama gelişmeleri bu açıdan, bakan açısından başka türlü açıklamak mümkün değildir.

Yorumlar kapatıldı.