İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demokrasi arkadan hançerlendi!

Türker Alkan

‘Keşke’ diyor sayın Adalet Bakanı Çiçek, ‘dava açma yetkimi devretmeseydim!’ Ne mi yapacaktı devretmese? Ermeni sorunu konusunda resmi tezi desteklemeyen aydınlara dava açacakmış! Çünkü ‘Evet, soykırım veya ona benzer bir şeyler olmuştur’ diyen aydınlar, bilim adamları ‘bizi arkadan hançerlemiş!’ Birer hain oldukları anlaşılıyor. Ve ekliyor, ‘Şimdi YÖK ve Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak merak ediyorum!’

Merak etmesine gerek kalmadı, Boğaziçi Üniversitesi tartışmalı toplantıyı ‘ertelediğini’ söyleyerek aradan çıktı.

Ve yaralanan, arkadan hançerlenen, imajı zedelenen bir Türk demokrasisi ile
ortada kalakaldık.

Hepsi saygın bilim adamlarından ve aydınlardan oluşan konuşmacılara izin verilseydi, ‘Türkiye’de en duyarlı konularda bile özeleştiri yapılabilecek demokratik olgunluk düzeyine ulaşılmıştır’ diyecek olanların lafı ağızlarına tıkandı. ‘Şarkta demokrasi bu kadar oluyor demek ki’ diyenlerin sesi yükselecek bundan böyle.

Herkesin aynı görüşü paylaştığı yerde demokrasi olmaz, gerek de yoktur. En resmi politikayı, en aykırı biçimde eleştirebiliyor ve ‘hainlikle’ suçlanmıyorsanız, işte ancak o zaman ve o yerde demokrasi var demektir. Örnek o kadar çok ki: ABD’nin Irak savaşına karşı çıkan Amerikan vatandaşlarından başlayabilirsiniz. Savaş ortamında bile kimse onları ‘vatan hainliğiyle’ suçlamadı ve savcıları göreve çağırmadı.

Sorun Halil Berktay veya Murat Belge sorunu değil, demokratik özgürlüklerin temelinde yatan bir ilke sorunudur.

Bu arada iki görüşe değinmek istiyorum. Birincisi, İlber Ortaylı’nın Murat Belge’ye yönelttiği eleştiri: ‘O İngiliz filoloğudur, bu tartışmada yeri yok,’ sözlerini yadırgadım doğrusu. Belge’nin entelektüel hayatımızda önemli bir yeri vardır ve bu konuda da söyleyecekleri önem taşır.

İkincisi, fikri ve diyeceği olan herkese söz hakkı verilebilir. Şimdi yaşlı bir vatandaş çıksa ve Ermeni tehciri konusunda anılarına dayanarak konuşsa, onu duymazlıktan mı geleceğiz?

Bir diğer sorun, konferansın hep aynı görüşü taşıyan kişilerden oluşmasıydı ve doğru değildi sanıyorum. Gerçi Berktay, “Şimdiye kadar hep resmi görüşü dinledik, herkes onu ezberledi, o nedenle çağırmadık,” dedi ama bu açıklama çok anlamlı gözükmedi bana. Şimdiye kadar bir hata yapılmışsa, bunu sürdürüp gitmenin, işi inada bindirmenin bir anlamı olabilir mi? Eski deyişle, iki yanlış bir doğru eder mi?

Her ne hal ise, sonuçta iyi ve olumlu olabilecek bir girişim tatsız ve kötü bir sona geldi, takıldı.

Dünkü gazetelerde vardı.

Ünlü bilim adamı Samuel Huntington bir günlüğüne İstanbul’a gelmiş ve her zaman söylediklerini tekrarlamış: “Türkiye, Avrupa uygarlığının bir parçası değildir ve olamaz. Sizin yeriniz diğer İslam ülkelerinin yanıdır. Sizi bunun için AB’ye almıyorlar.

Kibarlıklarından bunu söyleyemiyorlar ama boşuna heveslenmeyin. AB’ye giremeyeceksiniz.”

Adalet Bakanı’nın dehşet kokan konuşmasını dinledikten ve konferansın ‘ertelenmesine’ tanık olduktan sonra ne
yalan söyleyeyim ilk kez Huntington’ın haklı olabileceğini düşünmeye başladım.

Ali Babacan başmüzakereci olmuş. Allah kolaylık versin, bu gidişle işi zor derim.

Yorumlar kapatıldı.