İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Boğaziçi’ndeki konferans olayı

Tufan TÜRENÇ

SİZ ‘soykırım’ gibi bir insanlık suçuyla damgalanmak istenen bir ülkede toplumun duyarlılığını hiçe sayan bir etkinlik düzenleyemezsiniz.

Hele bu etkinliğe ‘soykırım iddiaları’nı kabul etmeyen görüşleri, ‘bunlar resmi görüş’ diye çağırmazlık edemezsiniz.

Yalnız Türkiye’de değil, en demokratik olduğunu iddia ettiğiniz ülkelerde bile böyle bir işe kalkışamazsınız.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konferansın hazırlık komitesinin şu açıklaması, tepki gösterenlerin tahriklerinden daha mı hafif:

‘Türkiye’nin kendi bilim ve düşünce insanlarının resmi tezlerden farklı seslerini topluca yükseltmeleri, katkılarını ortaya koymaları zamanı gelmiş bulunuyor.’

Böyle bir meydan okumanın mantığını anlamak zor.

Bu söylem, konferansa katılacak olanların tümünü bağlayan, kendi insanlarının duyarlılıklarına, değerlerine düşüncesiz ve saygısız bir başkaldırıdır.

Bu anlaşılmaz yaklaşım iyi niyetle, demokrasiyle bağdaşabilir mi?

* * *

Bundan bir süre önce ben bu konferansın hazırlayıcılarından ikisini bir televizyon tartışmasında izlemiştim.

İzlemiş ve hayretler içinde kalmıştım.

Prof. Dr. Murat Belge ile Prof. Dr. Selim Deringil bir taraftaydı.

Masadaki bir üçüncü kişi Hrant Dink’ti.

Karşı masada ise 3 diplomat vardı. Bunlardan biri Şükrü Elekdağ’dı.

Beni hayretler içinde bırakan, tartışma başlar başlamaz hem Selim Deringil’in, hem de Murat Belge’nin aşırı sert üsluplarıydı.

Hele Murat Belge, inanılmaz bir hırs ve öfkeyle üç diplomata saldırıyordu.

Karşı taraftaki diplomatların suçu, ‘1915’te bazı trajediler yaşanmıştır ama bunlar soykırım olarak tanımlanamaz’ı savunmaktı.

Ben o gece Murat Belge ile Selim Deringil’in neden bu kadar öfkeli olduklarını çözemedim.

Görüşlerini sakin sakin açıklamalarına engel bir ortam yoktu.

Tam ortalarında oturan Hrant Dink ise onların yanında sakin ve soğukkanlı bir şekilde düşüncelerini söylüyor, ortamın iyice gerilmesini önlüyordu.

Gerçekten ilginç bir manzaraydı.

* * *

Dönelim Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konferans olayına.

Benim görüşüme göre, Rektör Prof. Dr. Ayşe Soysal’ın deneyimsizliği olayın bu noktalara gelmesine neden oldu.

Ayşe Soysal madem bu işe olur dedi ve bunun yararlı olduğuna inandı, o zaman bütün baskılara göğüs gerip bu toplantıyı yaptırmalıydı.

Böyle bir konferansın altından kalkamayabileceğini başta hesap etmeliydi.

Son dakikada erteleme yoluna gideceğine planlama aşamasında hazırlık komitesini uyarıp, toplumda tepki yaratacak meydan okumalara izin vermemeliydi.

Konferansın bilimselliğine gölge düşürülmesini, ‘soykırımı kabul eden görüşün’ ağırlıklı bir şekilde yer almasını engellemeliydi.

Bu ülkede yaşayan her sorumlu insan, şu soruyu vicdanında ince eleyip sık dokuduktan sonra yanıtlamalı:

‘Soykırımı reddeden görüşlerin yer verilmediği bir konferans kimin işine yarar, kime hizmet ederdi?’

Yorumlar kapatıldı.