İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adalet Bakanı’nın suçlamaları ve bir konferansın ertelenmesi…

Koray Düzgören

Tahmin ettiğimiz gibi Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen Ermeni meselesi ile ilgili konferans ertelendi.

BÜ Rektörlüğü yaptığı açıklamada, üniversitenin böyle bir konferans düzenlediği için ciddi ithamlarla karşı karşıya kaldığını açıkladı.

Tabii söz konusu ithamların Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ten geldiğini biliyoruz. Çiçek, Adalet Bakanı olduğu halde özgürlükler ve insan hakları meselelerinde en fazla tutucu davranan bakanlardan biri.

Bakan, resmi tezlerin dışındaki görüşlerin tartışılacağı ilan edilen konferansı düzenleyenler ve bu tartışmalara katılacak bilim insanları için ‘hain’ demekte bir sakınca görmemiş.

Daha konferansta neler konuşulacağını bilmeden toptan bir şekilde, “Bunlar bizi arkadan hançerliyorlar” şeklinde konuşmuş.

Doğrusu, Boğaziçi ve Sabancı Üniversitesi’ne mensup öğretim üyelerinin ortak girişimi ile hazırlandığı ilan edilen bu konferansla ilgili ilk haberi duyduğumda hem şaşırdım hem de çok sevinmiştim.

Üç nedenle: Birincisi, nihayet üniversitelerde memleketin hayati meseleleri hakkında farklı fikirlerin de tartışılıyor olması çok umut vericiydi.

İkincisi, Ermeni meselesinde ezberlediğimiz ve artık sıkıldığımız resmi tezlerin dışında bazı farklı tezleri de duyma imkanı bulabilecektik.

Tabii üçüncü olarak da, farklı görüşlere sahip olup da yaratılan baskı ve sindirme ortamında bu görüşleri ifade etme, açıklama imkanı bulamayan ya da bundan korkanlar için bu toplantı büyük bir rahatlatma vesilesi olacaktı.

Böylece fikir hayatımız zenginleşecek ve meselelere bakış açılarımız genişleyecekti.

Kuşkusuz bu iyimserliğimiz çok sürmedi. Konferansın daha haberi çıkar çıkmaz Adalet Bakanı’ndan önce, medyamızın önde gelen resmi tez savunucuları, kırmızı çizgi bekçileri bağırmaya başladılar.

“Bu konferansa niçin resmi tezleri savunan bilim adamları ve uzmanlar çağırılmadı?” diye yayın yapmaya başladılar. Sanki resmi tezlerin konuşulduğu toplantılara farklı görüşlere sahip olanların çağrılması için şimdiye kadar bir çaba harcamışlar gibi…

Bu yayınlar başlar başlamaz bu konferansın yapılabilirliği konusunda kuşku duymaya başladık. Nitekim kuşkularımız boşa çıkmadı.

Umutlarımız ve sevincimiz kursağımızda kaldı.

Özgürlüklerden yana olduğunu her vesile ile açıklayan bu hükümetin bir üyesi olan Adalet Bakanı Cemil Çiçek de farklı görüşte olanları, ‘hain’likle suçlayınca mesele hallolmuş oldu.

Boğaziçi Üniversitesi konferansı ertelemek zorunda kaldıklarını açıkladı.

Aslında ben bu kararı doğru bulmuyorum. Herşeye rağmen bu konferans yapılabilmeliydi. Zaten kopartılan gürültülerin, verilmek istenen gözdağının da asıl amacı bu değil miydi?

Bakmayın siz, günlerce bağlı olduğu grubun gazetelerinde konferansa katılacak bilim adamlarına çeşitli karalamalarla suçlamalar yönelttikten sonra, konferansın ertelenmesine üzülmüş gibi görünen o ‘büyük’ gazetenin yöneticisinin yazdıklarına.

Bunlar, kullanacağım tabir biraz onların üslubuna benzeyecek ama, ‘timsahın gözyaşları’

“Konferans keşke yapılsaymış ve ortaya çıkan görüşlerin nasıl bir monolog olduğu ortaya çıkabilseymiş.” Bu nedenle, aslında “konferansın ertelenmesini ya da iptal edilmesini istemiyormuş.” Böyle yazıyordu bu konferansa karşı günlerce yayın yapan gazetenin yöneticisi…

Zaten toplantının asıl amacı bu buydu. Milli monologların dışına çıkabilmek. Resmi tezlerin dışındaki görüşlerin tartışılması için bir zemin hazırlayabilmek.

Hani, bakarsınız olur, devlet ve hükümet içinde bu resmi tezlere sıkı sıkıya sarılmış bazı yetkililerin de bu görüşlerden yararlanabilmesini sağlayabilmek.

Resmi tezlerin dışındaki tezlere karşı bu kadar hoşgörüsüz, bu kadar yasakçı olunması şimdiye kadar Türkiye’de hiçbir meselenin çözümüne katkı yapmış değil.

Resmi tezlerin Türkiye’yi getirdiği nokta ortada. Demek ki sadece Ermeni meselesinde değil, her mesele ile ilgili olarak farklı görüşlere ihtiyaç var.

Nitekim, Sabancı Üniversite Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu da konferansın ertelenmesiyle ilgili olarak üzüntülerini ifade ederken,

“Üniversiteler eğitim kurumları olmanın yanısıra, dünyayı ve ülkeyi ilgilendiren konularda özgür ve yaratıcı tartışmanın şemsiyesi ve garantörü de olmak durumundadırlar” diyor. Peşin hükümlü ithamların demokrasiyi zedeleyici olduğunu söylüyor.

Terzioğlu, bu sonucun, fikir özgürlüğü, demokrasi ve sivil toplumun gelişimini ağır biçimde zedelediğine ilişkin endişesini de dile getirerek, “Önümüzdeki dönemde Türkiye için uluslararası alanda da önemli bir ayak bağı olmasından endişe ediyorum” diyor.

Bu çeşit bir tek tipçi yaklaşım ve farklı fikirleri ‘memleketi arkadan vurmak’ olarak gören ilkel düşünceler devam ettiği sürece bu endişelere hak vermemek mümkün değil.

Yorumlar kapatıldı.