İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

109 imza

Gülay Göktürk

Boğaziçi Üniversitesi’nden 109 öğretim elemanının ortak bir bildiriyle ortaya çıkıp Cemil Çiçek’in konuşmasını kınaması ve ertelenen konferansın en kısa zamanda yine Boğaziçi’nde yapılmasını istemesi, Çiçek’in konuşmasının bende yarattığı karamsarlığı, boğucu havayı biraz olsun dağıtır gibi oldu. Uzun zamandır böyle onurlu bir ses yükselmemişti üniversitelerimizden. 28 Şubat’ın brifingli günlerinden bu yana sesi soluğu çıkmayan, etliye sütlüye karışmayan, sinmiş bir üniversite tablosu vardı ortada. YÖK’le hükümet arasındaki meydan savaşlarında da genellikle başını siperden çıkarmadan ateşin bitmesini bekleyen bir akademisyenler camiası… Benim hatırlayabildiğim, uzun süredir üniversiteden anti demokrasiye ilk toplu karşı çıkış bu. Akademik özgürlüğe ilk ciddi sahip çıkış. Ben, hükümetin de Cemil Çiçek’in bu inanılmaz çıkışından şaşkınlığa düştüğünü ve ayrıca bu çıkışın sebebini dikkatle tahlil etmeye çalıştığını sanıyorum. Ama ne yazık ki biraz geç… Zira konuşan herhangi bir mensubu değil hükümetin; sözcüsü ve o laflar ağızdan çıktı bir kere… Bundan sonra, ne Cemil Çiçek’in “maksadını aşan sözler” tarzında bir geri adımı, ne de Hükümet kanadından gelecek bir yumuşatma teşebbüsü inandırıcı olabilir. Bu saatten sonra namusumuzu kurtarabilecek tek şey, bu 109 imzanın 1000’lere çıkması ve ertelenen konferansın tekrar Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılması olabilir ancak. Akademik özgürlüğün Boğaziçi Üniversitesi’nde yediği darbe Türkiye’nin bütün akademisyenlerini yaralarsa, hepsi de bu saldırıyı kendilerine yapılmış bir saldırı gibi algılarsa, imza kampanyası dalga dalga bütün üniversitelere yayılırsa, kötü bir şeyi iyi bir şeye çevirmek için bir şans doğabilir. Türkiye’de demokrasi gelişecekse de ancak bu yolla; yani Cemil Çiçek gibilerin keyfi isterse değil, toplumsal duyarlılık yüksekse gerçekleşebilir. Bu olayda en zor durumda kalan kesim üniversitelerdeki “Cumhuriyet bekçileri” oldu gibi geliyor bana… Cemil Çiçek’in konuşması CHP’den YÖK’e, oradan Kemalist-Kızıl Elmacı öğretim üyelerine uzanan çizgide yer alanlar açısından, Ak Parti Hükümeti’ne saldırmak için iyi bir fırsat olabilecekken, bu fırsatı kullanamıyorlar. Çünkü işin içinde Ermeni meselesi ve devlet politikaları var. Tam tersine belki de ilk defa düşman kardeşler olarak hükümet ve YÖK aynı safa düşüyor. Çiçek’in “Şimdi YÖK ne yapacak merak ediyorum” mesajına YÖK’ün cevabı gecikmeden geliyor. Teziç, Cemil Çiçek’e arka çıkıyor. Bu da bize, ideolojik devlet savunusunun siyasi çelişkilerden çok daha önemli olduğunu bir kere daha gösteriyor. “Ruhen” devletçiler, zaman zaman siyaseten karşı karşıya gelseler bile, böyle kritik anlarda “her şey devlet için” ortak paydasında birleşiveriyorlar.

***

Bitirirken söylemeliyim ki, olup bitene karşı ne kadar tepkili olursam olayım, “Bunu Avrupalılara nasıl anlatacağız” türden kaygılara katılmıyorum. Bence Avrupalılar bunun anlamakta hiç zorlanmayacaklardır. Eğer anlamazlarsa, “Ne var bunda şaşacak, sizde de soykırım iddialarını araştırmak, resmi tarihi soruşturmak suç. Tek farkımız, siz yok deyince yasaklıyorsunuz, biz var deyince yasaklıyoruz” der geçer gideriz.

Yorumlar kapatıldı.