İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TBMM’de Ermeni konferansı konulu 24 Mayıs tartışmaları tutanağı

BİRİNCİ OTURUM

24 Mayıs 2005 Salı

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
——————-

….

Gündemdışı ikinci söz isteği, Boğaziçi
Üniversitesi Kültür
Merkezinde 25, 26 ve 27 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek olan
Sözde
Ermeni Soykırımı konulu konferans hakkında İstanbul Milletvekili Sayın
Şükrü Mustafa Elekdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Boğaziçi Üniversitesinde 25-27 Mayıs
tarihlerinde
düzenlenecek Osmanlı Ermenileri konferansı hakkında
gündemdışı söz
almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlarım, Boğaziçi Üniversitesinde
İmparatorluğun Çöküş
Döneminde Osmanlı Ermenileri başlıklı 25 Mayısta başlayarak
üç gün
sürecek bir konferans düzenleniyor. Bu konuyu kamuoyunun
dikkatine
getiren Milliyet Gazetesi 21 Mayıs Cumartesi günü yayımladığı
haberde
şu noktaların altını çiziyordu; aynen okuyorum: “Boğaziçi
Üniversitesinde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak geniş
katılımlı bir konferans düzenleniyor. Düzenleyiciler, Bilgi
Üniversitesinden Murat Belge, Sabancı Üniversitesinden Halil
Berktay ve
Boğaziçi Üniversitesinden Selim Deringil. Konferanstaki
konuşmacıların
hemen tümü Ermeni soykırımının varlığını iddia eden ya da bu
konuda
resmî tezleri sorgulayan isimler. Düzenleyiciler, demokrat
olma
iddiasında kişiler; ama, konferansta, soykırımı olmadığı tezini
savunacak isimler yok.” Evet, Milliyette yayımlanan haber bu.

Bu haber üzerine, internetten, konferansta konuşma yapacakların
listesini çıkardım ve gördüm ki, bunların hepsi
Türkiye’yi soykırımıyla
suçlayan, yani, Ermeni görüşlerini savunan akademisyen
ve gazeteciler.
Tabiî aralarında bu iddiaları sorgulayan; ama, karşı
çıkmayan birkaç isim de var. Dikkati çeken husus
ise, Türk tarafının görüşlerini
ortaya koyacak tek bir akademisyenin veya uzmanın konuşmacı olarak bu
konferansa davet edilmemiş olması.

Bir diğer önemli husus da değerli arkadaşlarım, konferans
programında bu etkinliğin amacının şöyle izah edilmesi:
Ülkemizin
tarihindeki bu trajik olay konusunda doğrudan doğruya Türkiye’nin
kendi
bilim ve düşünce insanlarının, resmî tezlerden farklı
seslerini topluca
yükseltmeleri ve katkılarını ortaya koymaları. Yani, değerli
arkadaşlarım, konferansın amacı, resmî tezlerden farklı
görüşlerin
ortaya konulması olarak tanımlanıyor.

Nedir bu resmî tez dedikleri; resmî tez dedikleri,
Türkiye’nin,
Osmanlı devlet arşivlerine dayanan bilgiler ışığında 1915 olaylarını
izah tarzıdır. Devlet arşivlerindeki şifre telgraflara, resmî
talimatlara ve raporlara, Meclisi Vükela kararlarına ve diğer
tarihî
belgelere, yani, tarihin yazılmasında itibar edilen birinci el
kaynaklara dayanılarak 1915 olaylarının gerçek
yüzünün ortaya konması
resmî tezdir.

Boğaziçi Üniversitesindeki konferansı düzenleyenler
de, hedeflerinin
bu resmî tezi çürütmek olduğunu ilan ediyorlar.
Yani, konferansın
amacı, daha başından Türkiye’yi soykırımıyla suçlamak
olarak
tanımlanıyor. Oysa, bilimsel bir konferansta karşılıklı tezler ortaya
konur ve gerçek bunların sentezinde aranır.

Burada bir noktanın daha altını çizmekte yarar
görüyorum. Bu
konferans düzenleyicileri, devletin tarih konusunda
görüş açıklaması
yanlıştır noktasından hareketle, resmî tez
sözcüklerine, Türk
Devletinin inkarcı görüşü anlamını
yüklüyorlar; ama, aynı zevat, Ermeni
Devletinin tezlerinin avukatlığını yapmakta hiçbir beis
görmüyor.

Yaptığım bu açıklamalar değerli arkadaşlarım, şu hususu
hiçbir
tartışmaya meydan vermeyecek kadar açık bir şekilde ortaya
koymaktadır:
Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenen Ermeni konferansı,
sözde
bilimsellik kisvesi altında Ermeni soykırım iddialarını yayma hedefini
güden, propaganda amaçlı bir toplantıdır. Bu konferansı
düzenleyenler,
içeride ve dışarıda Türkiye’yi Ermeni soykırımı yapmakla
suçlayan
kişilerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Konferansa, Türkiye’nin görüşlerini savunacak ve
açıklayacak hiçbir
tarihçi ve uzman davet edilmemiştir. Bu durum, Boğaziçi
Üniversitesinde
düzenlenen bu konferansın, tamamen Ermeni iddialarının
propagandasını
yapanların amaçlarına hizmet etmek olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu toplantının düzenleyicileri,
Türkiye’yi
insanlık dışı bir vahşet ve soykırım yapmakla suçlayan Ermeni
tezlerinin avukatlığına soyunmuş kişilerdir. Toplantının, bilimsellikle
ve tarihi gerçekleri ortaya çıkarmakla hiçbir
alakası yoktur.
Konferans, bilimsel dürüstlük, bilimsel namus ve vicdan
ilkelerini
çiğnemektedir. Bu konferans, gerçekdışı olayları
gerçek gibi göstermek,
Türkiye’yi soykırımla suçlamak, Türkiye’nin tarihini
karalamak amacıyla
düzenlenmiştir. Boğaziçi Üniversitesi, Ermeni
iddialarının
propagandasını yapmak için bir forum olarak kullanılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hazin olan, bu hain projeye Boğaziçi
Üniversitesinin alet edilmesidir. Boğaziçi
Üniversitesinde, bu ülkenin
çıkarlarına sahip çıkacak, bu hıyanete karşı koyacak,
bilimsel
dürüstlüğü ve nesnelliği savunacak kimse yok mu?!
Amacı Türkiye’yi
kötülemek ve suçlamak olan, hiçbir bilimsel
yönü bulunmayan,
Türkiye’nin dünyadaki imajını karartmayı hedefleyen bir
konferansa
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü nasıl
müsaade ediyor?! Ben, dün Sayın
Rektörle görüşmek istedim; fakat, maalesef,
telefonlarıma cevap
vermedi, çıkmadı.

Değerli arkadaşlarım, Türk ve Ermeni taraflarının bilim
adamları,
tarihçileri ve uzmanları vasıtasıyla tezlerini
açıklayabilecekleri, iki
karşıt görüşün özgürce dile getirilebileceği
bir konferansa kim karşı
çıkabilir?! Tarihî gerçekleri ortaya
çıkarmayı amaçlayan bilimsel bir
konferansı Ermenistan’da yapamazsınız, Fransa’da yapamazsınız,
Amerika’da da Ermeni lobisi böyle bir konferansı yaptırmaz; ama,
Türkiye özgürlükler ve hoşgörü
ülkesidir, kimse, Türkiye’de bilimsel
bir dürüstlük içinde yapılacak, iki tarafın da
görüşlerinin
açıklanacağı bir konferansa karşı çıkmaz.

Boğaziçi Üniversitesi kendisine yakışır şekilde
böyle bilimsel,
nesnel bir konferans tertiplesin, biz de alkışlayalım; fakat,
Boğaziçi
Üniversitesinin Ermeni propagandasına alet edilmesini,
Türkiye’yi
soykırımıyla suçlayan birkaç kişinin maşası haline
getirilmesini
kınıyorum. Boğaziçi Üniversitesi Sayın
Rektörünü bu konuda açıklama
yapmaya davet ediyorum. Acaba bu konferansı yapmak isteyen
akademisyenlere söz mü geçiremedi, yoksa, kendisi de
onlar gibi Ermeni
soykırımına arka mı çıkıyor; bunları açıklaması gerekir.
YÖK Başkanı
Sayın Teziç’i de, bu konuya el atmaya davet ediyorum.

Ben, buradan, Türkiye’deki üniversite rektörlerine de
sesleniyorum:
Boğaziçi Üniversitesinin bilimsellik kisvesi altında,
sadece bir
tarafın görüşlerini yansıtacak bir konferans tertipleyerek,
Türkiye’yi soykırımıyla suçlama amacını güden bir
etkinlikte bulunmasını onaylıyor musunuz Sayın Rektörler?

Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elekdağ.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, 20
Mayıs 2005 tarihli Milliyet
Gazetesinde yer alan “alternatif Ermeni konferansı” adlı haberle ilgili
Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak’a aittir.

Buyurun Sayın Toprak. (Alkışlar)

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Büyükelçimin ifade ettiği üzere, 25, 26
ve 27 Mayıs 2005
tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesinde bir konferans
düzenleniyor. Bu
konferansta, Türk Devletinin resmî tezi sorgulanacak bir
konu var. Bu,
çok önemli bir konu, gazetelerde satır aralarında unutulmuş
bir konu;
ama, çok öze ilişkin bir konu. Bu konuya yeterince ilgi
gösterilmediğini üzülerek ifade ediyoruz. Ben, beklerdim
ki, tüm yazılı
ve görsel medya organlarında sekiz sütuna manşet bir haber
olsun; tüm
kamuoyu, üç gün süreyle, Boğaziçi
Üniversitesine gözünü ve kulağını
diksin, oradan çıkacak sese kulak versin.

Resmî tezin sorgulanması derken, katılacak isimlere de
bakıyoruz,
ağırlıklı olarak Ermeni tezini savunan, hem de canhıraş gayretlerle
savunan insanları görüyoruz. Bunun diğer ifadesi şudur:
Konferansa
katılan X, Y, Z çok da önemli değil; bu bazı isimlerin,
dünyanın tüm
platformlarında, Türk tezini sorgularken apaçık
mahkûm ederek
sorguladığını görüyoruz. Bu sorgulama tarzının tersini; yani,
Ermeni
tezini savunurken Türk tezine bir parça kapı araladığına
hiç şahit
olmadık; tam bir Ermeni müdafii, avukatı şeklinde. Oysa,
Boğaziçi
Üniversitesinde bu tavır sergilenirken, eleştirel seslerin dikkate
alınmasına vurgu yapılıyor.

Eleştirel yaklaşım iki taraflıdır, tek taraflı olmaz; objektif
yaklaşım bunu gerektirir. Sübjektif yaklaşım ise tek taraflı
yaklaşımı
gerektirir ve Boğaziçi Üniversitesinde böyle bir
görüş serdedilecek üç
gün süreyle.

Türk tezi dediğimiz nedir; özünde, Ermeni soykırımı
olayı yoktur
ifadesini tamamlayan Türk tezinde, gelin, olup olmadığını,
tüm
arşivleri, üstelik uluslararası bağımsız kurulların, kurumların
önünde
tartışalım tezidir.

Şimdi, böylesi bir tezin sadece ilk kısmını alarak,
üstelik
ülkemizin gözbebeği bir Boğaziçi Üniversitesinde
böyle bir paneli,
konferansı, ben, eylem diye nitelendiriyorum. Galiba, Hınçak ve
Taşnak
Ermenileri ya da diaspora Ermenileri özel gayretlerle bir program
hazırlasalar, herhalde buna yakın içerikte bir program olurdu.

Burada ifade etmeye çalıştığım husus şudur: “Eleştirel akıl”
adında,
“vicdanî sorumluluk” adı altında, Boğaziçi
Üniversitesinde üç gün
süreyle ortaya konulacak bu tavrın, ne kadar eleştirel,
vicdanî bir
sorumluluk, dünya vatandaşı sorumluluğu, devletimize, toplumumuza
ve
demokrasiye bir saygı ifadesi olarak sunmuş olsalar da… Bakın değerli
milletvekilleri, Türk kamuoyu, sizlere sesleniyorum; bakın,
üç gün
süreyle Boğaziçi Üniversitesinde yapılacak olan bu
konferansın, Türk
tezini ortaya koymasıyla, konulmasıyla, Ermenistan’da yapılabileceğini
düşünebiliyor musunuz?! Doğru cezaevidir ya da akıbeti
meçhuldür. Yine,
aynı şekilde, Türk tezini ortaya koyan bir panelin
İsviçre’de
yapılabileceğini düşünebiliyor musunuz?! Sayın
Halaçoğlu hakkında
yapıldığı gibi, hemen bir soruşturmadır. Fransa’da yapıldığını
düşünebiliyor musunuz?! Hemen hakkında takibat ve
siyasî mahkûmiyetler
peşi sıra gelecektir.

Bakın, Avrupa’nın gözbebeği sayılabilen ülkelerde, benzeri
bir
konferansı, Türk tezini ortaya koyacak şekilde ifade etmek
mümkün
değildir. Oysa, bizim kendi ülkemizde, YÖK’e bağlı,
gözbebeği Boğaziçi
Üniversitesinde, böylesi, akıllara ziyan verecek bir
yaklaşımı
üzüntüyle görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toprak, bir dakika efendim; sözlerinizi
tamamlayın.

Buyurun.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – “Dünya vatandaşı sorumluluğu”
kavramları,
tabiri caizse, ağı katılmış aşı tabirinden, içi birileri
tarafından
doldurulan sloganlardır. İçinin nelerle doldurulduğuna
bakıldığında,
maalesef, yüz yıl önce olduğu gibi, galiba, her yüz
yılda… İşbirlikçi
demiyorum; sorumluluk adına yapıldığı söyleniyor, daha ziyade
sorumsuzluk şeklinde; bilimsellik deniyor, ama, bilimsellik,
sübjektiflik değil, objektiflik gerektirir. Eğer,
gerçekten, üç günün
sonunda, Ermeni tezlerini güçlendiren bir sonuca, bir
karara gidilecek
olursa, Türk tezini eleştirel sesler, eleştirel yaklaşımlarla
sorgulayalım derken, apaçık bir Ermeni soykırım tezi kabulü
yönünde bir karara gidilecek olursa, şu kadarını ifade
ediyorum,
başta Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü ve
yönetimi olmak üzere, böylesi
bir olaya göz yummuş ve yumacak olan YÖK’ü de, ben, bu
sorumlulukta pay
sahibi kılıyorum ve bana göre, devletin temel politikası
oluşturulmuş
konularda cansiperane savunmalar yapan YÖK’ün, bu haber
karşısında hiç
de kılının kıpırdamadığını görünce, bu söylemlerinde ne
kadar samimî
olup olmadığını sorguluyorum. Tüm Türk kamuoyu da bu
sorgulamayı
yapıyor.

Üç günün sonunda ortaya konulacak olan
tezlerin, Ermeni tezlerini
savunur ve Türk tezlerini, resmî tezi mahkûm eder bir
sonuca ulaşması
halinde, ben, bu işin tüm müsebbipleri hakkında -başta
YÖK Başkanı
olmak üzere, tüm müsebbipleri hakkında- adlî
organları, siyasî
organları, herkesi göreve çağırıyorum ve bu üç
gün süreyle, tüm Türk
kamuoyunun gözlerini Boğaziçi Üniversitesine
yönlendirmesini ve 100 yıl
önce mandacılığı savunan insanları çağrıştıran kişilerin,
düşüncelerin,
anlayışların, seslerin çok iyi takip edilmesini ve bu
düşüncelerin Türk
Devletinin, Türk Milletinin dünya kamuoyunda nasıl
mahkûm edilmesine
hizmet edeceklerine dikkat çekiyorum. Önemli bir toplantı.
Umarım
bilimsel bir toplantı şeklinde geçer, bilimsel gerçeklik
ortaya konur.

Türk tarihî tezi yinelenmiştir. Geçtiğimiz ay
Sayın Başbakanımız ve
Anamuhalefet Partisi Sayın Genel Başkanıyla, üstelik iktidarıyla,
muhalefetiyle temsil edilen, edilmeyen tüm partilerin ittifakıyla
kabul
edilmiş bir ortak işbirliği çağrısı var. Ortak işbirliği
çağrısı,
birileri tarafından ellerinin tersiyle itilmişken, çok ucuz,
içi
birileri tarafından doldurulmuş, suiistimal edilen kavramlarla
Türk
kamuoyu, dünya kamuoyu, üstelik gözbebeğimiz bir
üniversite de
yanıltılacak olursa, Türk Devleti, Türk Milleti kendi
tarihine yalan ve
iftira atarak, yoğun propagandalarla kendini mahkûm eden
insanları asla
affetmeyecektir, tarih de affetmeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Toprak.

Sayın milletvekilleri, Sayın Ülkü Güney, yerinden,
kısa bir açıklama
talebinde bulunmuştur; kendilerine kısa açıklamaları için
söz
vereceğim; buyurun.

Sayın Güney; buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt)- Teşekkür
ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Elekdağ’a ve Sayın Toprak’a
çok teşekkür ediyorum. Çok önemli bir konuyu
gündeme getirdiler.

Değerli arkadaşlarım, üniversiteler özerktir; ama,
Türkiye
Cumhuriyetinin üniversiteleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
prensiplerine ve kurallarına uymak mecburiyetindedirler. Hele hele
böyle bir millî davada, hem de böyle bir kritik
dönemde Boğaziçi
Üniversitesinin yapmış olduğu, hele içeriği değerli
arkadaşlarımızın
anlattığı gibi olursa, bırakın delaleti, ülkemiz için bir
hıyanettir
diye buradan ifade ediyorum. Bu bakımdan, bir milletvekili olarak,
Yüce
Meclisin Başkanlık Divanının, Başkanımızın bu konuda bir
açıklama
yapmasını ve Yüce Meclisin tavrını ortaya koymasını istirham
ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Güney.

Hükümetin söz isteği var.

Hükümet adına, Adalet Bakanımız Sayın Cemil
Çiçek açıklamada bulunacaklardır.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Teşekkür
ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hem Sayın Elekdağ’a hem Sayın
Toprak’a hem de Sayın Ülkü Güney’e teşekkür
ediyorum. Burada dile
getirilen hususlar, inanıyorum ki, bu çatı altında görev
yapan her
arkadaşımızın ve teker teker de her Türk vatandaşının hissiyatını,
endişesini burada dile getirmiş oldu. Hükümet olarak bunlara
katıldığımızı da açıklıkla ifade etmek istiyorum.

Ve açıklıkla bir şeyi daha ifade etmek isterim ki, Türk
Milleti
kadar eli temiz, vicdanı temiz, alnı ak bir başka millet de yoktur.
(Alkışlar) Dolayısıyla, bizim hiç kimseden bir endişemiz de yok.
Buna
tarihimiz şahittir, buna arşivlerimiz şahittir.

Bunu tespit ettikten sonra bir şeyi daha ifade etmek isterim. Belki
milletimizin de uzun süre özlemlediği bir işbirliğini, bu
dönem,
iktidar-muhalefet pek çok konuda, özellikle böylesine
bir millî
meselede gündeme getirdi. Tarihî yalanı, milletimize karşı
yapılan
soykırım iftirasını bertaraf etme adına, hem bu çatı altında bir
müzakere yaptı, bir ortak karar aldı hem de bunun gereği olarak,
şu an, teker teker bütün ülkelerde çok
yönlü bir çaba gösteriliyor “o yalandır, o doğru
değildir, gerçeklerin saptırılmasıdır” diye.

Şimdi, milletçe, devletçe böylesine yoğun bir
çaba içerisindeyken, bu çabaları arkadan
hançerlemek ne anlama geliyor?!

Şimdi, siz, o zaman, falanca ülkenin parlamenterlerini nasıl
ikna
edeceksiniz? Onlar pekala diyecekler ki “siz bizi ikna etmeyin; gidin,
Boğaziçi Üniversitesinde Boğaza bakarak bu yalanları
söyleyenleri ikna
edin.” Dolayısıyla, bu, Türk Milletini arkadan
hançerlemektir; bunu,
çok açık olarak söyleyelim.

Evet, üniversiteler özerktir, özgürdürler;
ama, dünyanın hiçbir
ülkesinde özerklik ve özgürlük sorumsuzluk
olarak anlaşılamaz. Bu, aynı
zamanda -çok net olarak ifade ediyorum ki- büyük bir
sorumsuzluktur,
büyük bir ciddiyetsizliktir.

Dördüncü bir husus: Bir şey daha söyleyeceğim;
eğer, siz, bilim
adına gerçeği aramak istiyorsanız, tarih adına gerçeği
aramak
istiyorsanız, o zaman, farklı düşünenleri de çağırmış
olmanız gerekir.
Neden, orada tek yanlı bir propaganda gerçekleştirilmeye
çalışılıyor,
bir konferans?!

Arkadaşlarımız da dile getirdiler. Bugün, İsviçre’de ve
bazı
ülkelerde “Türkler soykırım işlememiştir” demek
özgürlüğü tanınmazken,
bununla ilgili kırmızı bültenler çıkarılırken,
Türkiye’de şu günlerde,
yarın, Ceza Kanununu konuşacağız ya, birçok da cemiyetlerimiz
var ya,
derneklerimiz var ya, hani, özgürlük yok diyorlar ya, bu
milleti
arkadan hançerleme özgürlüğü var, bu millete
iftira etme özgürlüğü var;
bunu, herkesin görmesi lazım, herkesin anlaması lazım! (Alkışlar)

Evet, bu, büyük bir sorumsuzluktur, büyük bir
ciddiyetsizliktir.
Özerk kuruluşları da göreve davet ediyoruz. Hükümet
olarak bir yetkimiz
olsaydı gereğini yapardık. Keşke, Adalet Bakanı olarak dava açma
yetkimi devretmeseydim. Şimdi, YÖK ne yapacak onu merak ediyorum,
şimdi, Boğaziçi Üniversitesi ne yapacak onu merak ediyorum;
ben de
merak ediyorum, biz de merak ediyoruz, milletimiz de merak ediyor. Bu
ciddiyetsizlik, bu sorumsuzluk, bu millete küfretme, bu milletin
nüfus
cüzdanını taşıyanların bu milletin aleyhine propaganda yapma,
ihanet
etme dönemini artık kapatmamız lazım. Çünkü,
milletin vicdanı rahatsız
oluyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Yorumlar kapatıldı.