İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Korktuğum başımıza geldi

Ertuğrul ÖZKÖK

BUGÜN şöyle bir yazı yazı yazmak istiyordum. Boğaziçi Üniversitesi’nde o toplantının yapılacağı salonun önünde bir eylem yapmak isterdim.

Merak etmeyin, öyle şiddet eylemi falan değil.

Küçük, masum bir bildiri dağıtma eyleminden söz etmek istiyorum.

‘Ermeni soykırımı’ iddiası konusunda, ‘devletin resmi tezlerine karşı’ fikirlerini söylemek üzere bir araya gelen konuşmacıların eline küçük bir bildiri tutuşturmak isterdim.

* * *

Fransa’nın ilk popüler dergilerinden biri ‘Le Petit Journal’di.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında en çok satan Fransız dergisiydi.

O günlerde fotoğraf teknikleri henüz elvermediği için, derginin birinci sayfasında elle çizilmiş temsili resimler kullanılırdı.

‘Le Petit Journal’in 24 Kasım 1895 tarihli sayısının kapağında, bir caminin önündeki insanlara saldıran silahlı bir grup görülüyor.

Kapağın altında ise şöyle bir yazı var:

‘Doğu’daki olaylar; Ermenilerin bir camiye saldırısı.’

Gazete, o günlerde ‘Zeytun’ denilen, bugünün Kahramanmaraş’ında çıkan Ermeni isyanını anlatıyor.

Bir kere daha altını çiziyorum:

‘Doğu’daki olaylar; Ermenilerin bir camiye saldırısı.’

Yani Türklerin Ermenilere saldırısı değil.

Murat Bardakçı, 14 Haziran 1998 tarihli Hürriyet’te bu konuyu ayrıntılarıyla yazdı.

* * *

Bazı bilim adamları, yazarlar ve gazeteciler bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya geleceklerdi.

Kendi ifadeleriyle, ‘Devletin resmi tezlerine karşı görüşlerini’ tartışacaklardı.

Ben neyi tartışacaklarını pek anlamadım. Hemen hepsi de ‘Türklerin Ermenileri kestiğine’ kesinlikle inanıyorlar.

Onlara göre ‘resmi tez’ de, ‘Hayır kesmedik’ diyormuş.

Ben bu yaklaşımlardan şunu çıkardım:

Demek ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu konuda ‘katı görüşlü’ ise, ertelenen toplantıya katılması planlanan arkadaşlarımız da en az o kadar katı görüşlü.

Anlayacağınız, bir ‘resmi görüş’ toplantısında ne kadar tartışma olur veya olabilirse, ‘bilimsel bir mekánda’ başlaması planlanan bu toplantıda da o kadar tartışma olacaktı.

Bense akademik bir kurumun kendini böyle ‘true beleiver’lar (kesin inançlılar) arasına sıkıştırmaması gerektiğini düşünüyorum.

* * *

En büyük korkum bu veya şu şekilde bu toplantının engellenmesiydi.

Çünkü ‘anti-resmi tarihçiler’ en küçük bir eleştiriye karşı bile hemen şu savunmayı yapıyorlar:

‘Bizi susturmak mı istiyorsunuz?’

Oysa asıl susturulan, hem resmi tezlere hem de bu kesin inançlı anti-tezcilere karşı çıkan bizleriz.

Çünkü daha ağzımızı açtığımız an dünyanın en ağır ve tehlikeli tehditleri geliyor:

‘Bizi öldürtmek mi istiyorsunuz?’

Hayır tartışmak istiyoruz.

Ama gerçekten tartışmak. Kesin inançlarımıza iman tazelemek değil.

* * *

Belki, Erivan’da da resmi Ermeni tarihine karşı çıkma cesaretini gösterecek hiç olmazsa birkaç kişi çıkar.

Ama bu o kadar kolay değil. Sadece ve sadece bir Türk gazetesine Erivan’dan haber yazdırdığı için bir Ermenistan vatandaşının ‘casusluk’ suçlamasıyla 10 yıl hapis cezası aldığını ve hálá içeride olduğunu hatırlatayım.

Belki toplantıda, İsviçre Hükümeti’nin ve öteki Batılı hükümetlerin susturduğu Türk Tarih Kurumu Başkanı’nı savunmak için de birkaç kelime edilirdi.

Evet yazmak istediğim yazı buydu.

Ama ne yazık ki korktuğum başımıza geldi.

Bu konferans ertelendi.

Konferansçılar amaçlarına ulaştılar.

Kaybeden yine Türkiye oldu.

Çünkü bugünden itibaren kimse bu ülkenin makul çoğunluğunun sesine kulak vermeyecek.

O tek sesli koronun sesi daha yüksek çıkacak.

Ve bizler de aynı kompleksle köşelerimize çekileceğiz.

Yazık oldu.

Çok büyük bir hata oldu.

Bu tek sesli korunun monoloğunu hep birlikte dinleseydik çok daha yararlı olacaktı.

Yorumlar kapatıldı.