İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Huntington’ın eşi Ermeni kökenliymiş

Ahmet HAKAN

MAYISIN sonuna gelmişiz, hálá göreceğimiz vaat edilen ‘güneşli güzel günler’ gelmemiş.

Bu yüzden biraz moralsizim.

Bir de ‘Erbakan Tüyoları’ yazısı nedeniyle organize bir suçlamanın hedefi haline gelmenin getirdiği asap bozukluğu var…

Sinirler laçka yani…

Neyse…

Çivi çiviyi söker dedim ve tuttum böyle bir günde ‘medeniyetler çatışması’ tezini ileri süren Samuel Huntington’ın konferansına katıldım.

Aslında hava güzel olsaydı, ‘Bırakın medeniyetler, tezin işaret ettiği gibi çatışsın be birader’ der geçerdim.

Ama dedim ya…

Hava kapalı…

* * *

‘Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte ideolojik çatışma geride kaldı, artık uluslararası politikadaki belirleyici unsur, uygarlıklar çatışmasıdır.’

Evet, Huntington’ın 9 yıl önce ortaya attığı ve temellendirdiği bu tez, özellikle Başbakan Erdoğan’ın ‘Biz medeniyetler çatışması istemiyoruz’ diye yaptığı göndermeler nedeniyle ülkemizde epey popülerleşti.

Erdoğan’a çıkış yapma imkánı sağlayan Harvard’ın ünlü profesörünü dinlemeye AKP’den kimsenin gelmemesi dikkatimi çekti.

Benim gözüm özellikle zamanında Huntington’ın tezine karşı etkili makaleler yazan Başbakan’ın dış ilişkiler danışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nu aradı.

Eğer AKP’den isimler olsaydı, onun ‘Avrupa, Türkiye’yi kültürel ve dini farklar nedeniyle içine alamaz. Türkiye’nin AB’ye girmesi ihtimal dışıdır’ tezini not alma fırsatı bulabilirlerdi.

* * *

Bu arada bir de magazin notu aktaralım:

Ünlü siyaset bilimcinin eşi Ermeni kökenliymiş.

Huntington, konferansın başında ‘Doğu ile Batı arasındaki büyük buluşma noktası rolü ile muhteşem cezbediciliği olan bu kozmopolitan şehir İstanbul’da bulunmak güzel’ dedi ve ardından ekledi:

‘Benim tek pişman olduğum nokta, burada sadece 24 saatliğine bulunmam. Ancak bu şehre çok düşkün ve meraklı olan karımla birlikte yakın bir gelecekte tekrar geleceğimi ümit ederim.’

İşte bu noktada Huntington, metin dışına çıktı ve şu kısa bilgiyi verdi:

‘Karım Ermeni kökenli olduğu halde…’

Adamın hayatının tezi ‘medeniyetler savaşı’ olunca, turistik gezi söz konusu olduğunda bile tezini aklından çıkarmaması ilginçti.

Avam zevkler gurusu

EN kıytırık müzik albümü karşısında sanki Mozart kaset çıkarmış gibi titreyen, klişenin kralı bir filmden hayatın anlamını keşfettiğini sanan ve en banal mekánlarda bile kendinden geçen Hıncal Uluç’un, ‘Fransız Sokağı’ adı verilen şaklabanlık karşısında şapkasını çıkarıp temenna çekmesini tabii ki yadırgamam…

Çekmeseydi şaşırırdım.

Ama yadırgadığım şu:

Bizim ‘vasat beğeniler üstadı’ ve ‘takvim yaprağı arkası filozofu’, artık okuduğunu da anlamıyor.

Fransız Sokağı’nın yanıbaşında bir direniş anıtı gibi yükselen ‘Cezayir Lokantası’nı övdük ya…

Bizimki hemen atılıyor:

Ahmet Hakan’ın övdüğü o Cezayir Lokantası’nda Fransız yemekleri var…

Peki biz yazımızın sonuna, ‘Mönüsü Fransız yemeklerinden oluşsa da…’ diye bir kayıt düşmemiş miyiz?

Düşmüşüz.

O halde mesele nedir?

Ne olacak? Bir liseli kalbi taşıyan ‘avam zevkler gurusu’, artık eleştireceği yazıları bile sonuna kadar okumuyor.

Çok görmüyorum, hicran yarasındandır.

Yorumlar kapatıldı.