İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Yüzleşmek barış getirir´

Türk-Ermeni sorunu, tarihi, hukuki ve siyasi boyutları bulunan bir uluslararası ilişkiler sorunudur. Ortak tarih değerlendirmesi, gelecekteki uzlaşma için oluşturulacak yol haritasının bir aşaması

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ

Günümüz perspektifinden bakıldığında, modern uluslararasındaki ilişkilerde, doksan yıldır süregelen Türk-Ermeni ‘kan davası’na benzeyen başka bir anomalinin mevcut olmadığı göze çarpıyor. Dünyamızın, akla durgunluk veren soykırımlara, korkunç vahşet ve katliamlara ve milyonlarca insanın öldüğü savaşlara tanık olduğunu, ama bu olaylardan etkilenen ulusların bugün karşılıklı önyargı ve düşmanlıklarını yenerek aralarında uygar ilişkiler kurmayı, hatta dostluk ve işbirliği içinde yaşamayı başardıklarını görüyoruz.

Bu bakımdan, akıl ve sağduyuya dayalı çağdaş bir yaklaşım, Türkiye ile Ermenistan’ın kendilerini hapsettikleri önyargı ve düşmanlığın tutsaklığından kurtararak, barış ve işbirliğine dayalı ortak bir geleceği inşa etmek için geç de olsa somut ve yapıcı girişimlerde bulunmalarını emrediyor. Ancak, bunun yolu, Türk ve Ermeni uluslarının yaşadıkları beşeri facianın tüm yönlerini gün ışığına çıkarmak suretiyle tarihleriyle yüzleşmelerinden ve bunun sonuçlarını kabullenmelerinden geçiyor. Barışın bu travmadan doğması kaçınılmaz.

Türkiye’nin ortaya koyduğu cesur siyasi irade: Türk hükümeti, CHP’nin de ön alması ve desteğiyle, bu belirttiğimiz görüşlerden hareketle cesur bir siyasi irade ortaya koydu ve tarihi gerçeklerin ortaklaşa bilimsel
araştırma yolu ile aydınlığa kavuşturulmasını Ermenistan’a önerdi. Ne var ki, ülkemizdeki bazı çevreler, dışardan ısmarlama görüşlerle Türkiye’nin önerisinin ‘anlamsızlığını’ ve pratik değeri olmadığını hararetle savundular ve haklılıklarını kanıtlamak babında ‘arşivlere giren her tarihçi istediği belgeyi istediği şekilde yorumlayabilir’ gibi sorumsuz görüşler dahi ileri sürmekten de çekinmediler.

Psikolojik savaş

Sayın Ayhan Aktar da, 4 Mayıs tarihli Radikal’de ‘Mevcut meseleyi halledecek taraflar iki tarafın tarihçileri değil, siyasetçileridir’ diyen bir tarihçimizin görüşüne de dayanarak işin tarihçilere bırakılmasının çıkar yol olmadığını ileri sürdü. Ayrıca, ‘Mavi Kitap’ın uydurma ve yalana dayanan bir psikolojik savaş malzemesi olduğu yolundaki görüşlerimin ‘geçerli olmadığını’ tekrarlayarak, kendince alaycı bir üslupla “Mavi Kitap’ı kim ciddiye alır? Sadece Sn. Elekdağ ve CHP üst yönetimi” yolunda bir ifade kullandı.

Siyasi müzakereyle saptanacak yol haritası: Önce Türkiye’nin getirdiği öneriyi ele alalım. Esasında, sorun, tarihi, hukuki ve siyasi boyutları olan bir uluslararası ilişkiler sorunudur. Türkiye’nin önerdiği ortak tarih değerlendirmesi çalışması da, bir uzlaşma sürecinin önemli bir aşamasını oluşturmaktadır.

Bu süreçteki tüm adımlar, daha başlangıçta siyasi müzakere yoluyla saptanmış bir yol haritası çerçevesinde atılabilecektir.

Ayrıca, soykırımı eylemi, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırımı Sözleşmesi’ne göre tanımlanmış ve hangi durumlarda varlığından söz edilebileceğinin şartları saptanmış hukuki bir kavramdır. Bu bakımdan, iki ülke arasındaki uzlaşma sürecinin sadece tarihi ve siyasi değil, aynı zamanda, hukuki boyutunun da olması doğaldır. Tarihçilerin sorunu çözme gibi bir yetkisi olmayacaktır. Ama tarihten de geçmişin olaylarına ışık tutacak çok önemli bir yardımcı olarak yararlanılması gerekiyor. Bu aşamadan sonra da hukuki boyuta işlerlik kazandırılacaktır. Sorunun özellikleri dikkate alındığında, hukukun, hakem mahkemesi oluşturulması ve tahkimname hazırlanması yoluyla devreye sokulması büyük bir olasılıktır. Geçmişe dönük olarak geçerliliği olmayan 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin 1915 olaylarına nasıl uygulanacağı da tahkimnamenin hazırlanışında müzakere yolu ile saptanacaktır. Türk-Ermeni ilişkilerini normalleştirmenin yolu budur.

ICJT’nin etik olmayan tutumu: Bu bağlamda kısa süre önce yaşanan dürüstlüğe ve etik değerlere ters düşen bir olaya temasta yarar görüyorum. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın desteği ve Viyana Diplomatik Akademisi’nin girişimiyle 2001’de kurulan Türk-Ermeni Uzlaşma Komitesi (TARC), New York merkezli bir sivil toplum kuruluşu olduğu anlaşılan Uluslararası Geçici Adalet Merkezi’nden (İnternational Center for Transitional Justice-ICTJ), ‘1948 BM Soykırım Sözleşmesi’nin geriye dönük olarak uygulanıp uygulanamayacağı’ hakkında bir hukuki mütalaa talebinde bulunmuştu. ICJT, belirli çevrelerin etkisiyle, kendisine verilen görev yetkisini aşarak ve çarpıtarak, ‘BM, Soykırım Sözleşmesi geriye dönük olarak uygulanabilseydi, 1915 Ermeni olaylarına soykırım denebilir mi?’ sorusuna cevap arayan bir raporu 3 Şubat 2003 tarihin-de hazırladı ve yayımladı (Bkz. www.armenian-genocide.org/files/ICJT_memorandum.pdf) Sn. Gündüz Aktan, Türkiye’yi soykırımı ile suçlayan bu raporun içerdiği hukuk dışı argümanları, fahiş hata ve eksiklikleri Radikal’deki köşesinde dile getirmiş olduğundan bu noktalara değinmeyeceğim.

BM’nin tanımı

Bizim bu konuya temas etmemiz şu iki hususu vurgulama amacını güdüyor. Birincisi, TARC deneyiminin, 1915 olaylarına ilişkin olarak ortak bir tarih perspektifi ortaya çıkarılmadan hukuki boyutun devreye sokulamayacağını ortaya koymuş olmasıdır. İkincisi de, ICTJ raporunun, BM Soykırım Sözleşmesi’ndeki tanımlama ışığında, soykırım suçunun işlendiğini kanıtlamak için kullandığı belgelerin niteliği hakkında bir fikir vermektir.

Bu belgeler meyanında, ‘Ermenilere zulmeden yüksek Osmanlı görevlilerini ibret verici bir şekilde yargılayıp cezalandırmak’ amacıyla 1920 yılında İstanbul’da kurulan İngiliz mahkemesinin güvenilir bulmayarak kanıt olarak kullanmayı reddettiği, ‘Amerikan ve İngiliz arşivlerindeki belgeler’ zikrediliyor (Bkz. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, 1985, s. 70).

Buna ilaveten, tamamen düzmece ve uydurma olduğu Amerikalı tarihçi Profesör Heath Lowry tarafından kanıtlanmış olan ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Hikâyesi’ adlı kitap (Bkz. The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, Isis Ltd, 1991) ile tartışma konumuz olan tarihçi Arnold Toynbee’nin derlediği Mavi Kitap raporda soykırım iddiasına kanıt olarak gösterilmiştir.

‘Mavi Kitap’ düzmece propaganda malzemesi: Bu durum, Sn. Aktar’ın iddiasını temelden çürütüyor. Zira verdiğimiz örnek, Ermeni tezlerinin savunulmasında ‘Mavi Kitap’tan bugün hâlâ temel bir kaynak olarak yararlanıldığını ortaya koyuyor. Ayrıca, Ara Sarafyan’ın, 2000 yılı baskısına yazdığı giriş bölümünde ‘Bu eser Ermeni jenosit tezinin ilk ciddi açıklamasıdır’ diye övdüğü ‘Mavi Kitap’ın, günümüzde hâlâ uluslararası medyanın, siyasi liderlerin ve bilim adamlarının aldatılarak Türkiye’ye karşı kin ve nefret duygularının yayılması için kullanıldığı ve ‘binlerce yazı, makale ve kitaba kaynak oluşturduğu’ çok sayıda Türk bilim adamı tarafından paylaşılan bir görüştür. (Bkz. Prof. Ahmet Özgiray, Mavi Kitap Üzerine, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 2002).

Tonynbee’nin itirafı

‘Mavi Kitap’ın güvenilir bir tarihi kaynak olup olmadığına gelince, bunun ‘bir savaş propagandası’ olduğunu Arnold Toynbee’nin kendisi bile itiraf etmiştir. (Bkz. Arnold J. Tonynbee, The Western Question in Greece and Turkey, 1972, s. 50)

Türk önerisine olumlu bakılıyor: Türkiye’nin önerisi uluslararası alanda olumlu bir izlenim yarattı. Nitekim, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu’nda 97 parlamenter Türkiye’nin önerisine destek vermiş, buna ilaveten, Başkan Bush ve Federal Almanya Başbakanı Schröder önerinin Türk ve Ermeni halkları arasında uzlaşıya olumlu katkılarda bulunacağı yolunda açıklamalarda bulunmuşlardır. Şu ana kadar, Türkiye’nin önerisi hakkında, Ermeni diaspora çevreleri hariç, herhangi bir ülke olumsuz bir görüş açıklamamıştır. Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan dahi, Başbakan Erdoğan’a cevabi mektubunda, söz konusu öneriyi reddetmemiştir.

Bu arada, Fransız Dışişleri Bakanı Michel Barnier’in son açıklaması da, tamamen tek yanlı bilgilerle 1915 olaylarını soykırımı olarak tanımlayan bir yasa geçiren Fransa’nın içine düştüğü çelişki ve ikiyüzlülüğü bir kere daha ortaya koydu. Nitekim, Barnier, Fransa’yı, Cezayir üzerindeki egemenliği sırasında Cezayir halkına karşı soykırımı uygulamakla suçlayan ve ‘1945 Setif katliamının sorumluluğunu kabul etmeye’ davet
eden Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika’ya verdiği cevapta, sorunun çözümü için iki tarafın tarihçilerinin beraberce ortak tarih araştırması yapmalarını önermiştir. (Le Figaro, 09.05.2005, s.3).

Seçim yapma vakti: Fransa’nın sadece işine gelince hatırladığı ortak tarih araştırması, özellikle Türk-Ermeni ilişkilerinin normale dönüştürülmesinde son derece önemlidir.

Çünkü, bu yapılmadığı takdirde, Ermenilerin sürekli mağduriyet ve hakları yenilmişlik, Türklerin ise dünya çapında bir haksızlık ve iftiraya uğramışlık hislerinden kurtarılması mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’nin önerisinin içerdiği risk faktörü göz ardı edilemez. Bu da, ortak çalışma sürecinde taraflardan birinin kendisinin sütten çıkmış ak kaşık gibi günahsız olmadığı gerçeğiyle karşılaşması, veya her iki tarafın da kendilerinin zannettikleri kadar masum olmadıklarını keşfetmeleridir. Davasında iddia ettiği kadar haklıysa, Ermenistan’ın bu hususta bir endişesinin olmaması gerekir.

Diasporanın tutumu

Böyle olmakla beraber, Ermenistan’la diaspora çevrelerinin, “Türklere suçluluklarını kabul ettirme yolunda büyük mesafe aldıkları ve uluslararası alanda moral üstünlüğe sahip oldukları” görüşüyle Türkiye’nin önerisine olumlu bakmadıkları anlaşılıyor.

Ne var ki, yukarıda sözünü ettiğimiz üç boyutlu sürece başvurulmadan Türk-Ermeni ilişkilerini 90 yıl önce takıldığı yerden kurtarmak mümkün değildir. Ermeni tarafının dikkate alması gereken bir husus da, Türkiye’nin önerisine sürekli karşı çıkmasının, ‘sahip olduklarını düşündükleri moral üstünlüğün’, hemen değilse bile orta vadede, erozyona uğramasına yol açacağıdır. Bu durumda, vicdan sahibi ve nesnel düşünebilen yabancı siyaset ve bilim adamlarının, bir zamanlar Türk muhataplarına yönelttikleri ‘tarihinizle yüzleşmekten kaçınmayın’ sözlerini Ermeni tarafına yöneltmeleri olasıdır.

Türkiye’nin hassasiyetleri: Üç boyutlu süreçte Türkiye’nin üzerinde hassasiyetle duracağı iki temel unsur vardır.

Bunlardan birincisi, Ermenistan’la diaspora’nın, bir taraftan Türkiye aleyhindeki soykırım kampanyasını sürdürürken, diğer taraftan da ABD ve Avrupa Birliği’nin baskısıyla Türkiye’ye sınır kapısını açtırabileceklerini düşünmeleridir. Oysa, Türk kamuoyu böyle bir durumu kesinlikle kabul etmez. Bu bakımdan işe, ortak tarihsel çalışma ve tahkim prosedürünün oluşturulmasıyla başlanması uygun olacaktır.

İkinci temel unsur da, Ermenistan’ın Bağımsızlık Bildirisi ile anayasasında yer alan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden ve Doğu Anadolu üzerinde hak iddiasında bulunan ifadelerdir. Bu bağlamda, önemle altını çizmek istediğimiz husus, Ermenistan’ın, uluslararası hukuk kurallarının temel ilkelerine uymadığı ve Türk toprakları üzerinde hak iddia ettiği sürece, Türkiye ile işbirliği ortamını yok ettiğini bilmesidir.

Şükrü Elekdağ: CHP İstanbul Milletvekili, emekli büyükelçi

Yorumlar kapatıldı.