İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni kırımı

Ayşe Önal

Dünyada Ermeni kırımını kabul eden ilk devletin Osmanlılar olduğunu biliyor muydunuz? 1919 divanı harp mahkemelerinde Ermeni katliamında suçlu görülenlerin ölümle cezalandırıldıklarını… Osmanlı Divanı Harp Mahkemeleri’nin bu katliamın Ermeni Kırımı diye adlandırdığını…

Ermeni meselesi deyince iki otoriteyi aynı anda analiz etmek zorunda olmak galiba bu işin kaçış imkanı sağlayan en iyi sığınağı… Bir impatarorluk dağılırken ve bir milli devlet kurulurken imparatorluğun günahlarını reddedip sevaplarını üstlenmektir. Ancak günah ve sevabın ne olduğunu karıştırıyorsanız uluslararası devletler topluluğu içinde saygınlığınıza zarar vereceksinizdir.

Eğer imparatorluğun günahları milli devleti kuranlarla akrabalık içeriyorsa bu inadın altında yatan devlet kaygısını anlamak mümkün. Ermenilerin bu topraklardaki varlığını bile doğumundan çeyrek asır sonra öğrenen benim gibi biri için bile cevabı açık. Yani bir cinayet meselesi var ortada. Cinayet nedir, sivillerin öldürülmesi. Ruhunuzu Ermeni çetelerin de sivilleri öldürmesi ile huzura erdiriyorsanız, devlet cinayeti ile örgüt cinayetleri arasında hatırı sayılır bir suç tanımı farkı olduğunu, uluslararası alanlarda çok farklı algılandığını bilmek zorundasınız.

Atası Osmanlı ile ilişkisini hiç düzeltememiş bir tuhaf nesil olarak Ermeni meselesinde bataktayız. İstanbul’u bize veren en şanlı padişahımızın Ermeni politikası hakkında kimse tek laf etmiyor. Niye! İstanbul’un kapılarında niye Ermenilerin yaşadığı, Kumkapı’nın, Edirnekapı’nın Topkapı’nın neden Ermeni mahalleleri olduğu hakkında bir fikriniz var mı? Sultan Mehmet bir kenti sadece silahla ele geçiremeyeceğini bilecek bir siyasi dehaydı. Özel emirle kendileri gönüllü olmasa da Anadolu’dan 400 bin Ermeni taşıyıp, İstanbul’un kritik kapılarına yerleştirdi. Kumpakapı’ya Edirnekapı’ya Galata’ya, Topkapı’ya… Şehri Osmanlılaştırıp, şehrin yeni müslüman sakinlerine (o sıradaki) dünya başkentinin sekinesi olmayı öğretsinler diye… Şehir mesleklerini edinsinler, sürdürsünler diye… Şehir yaşantısını da fethedebilsin diye… Ermeniler bizden çok daha fazla Osmanlıdırlar. İnanmıyorsanız Osmanlı mutfağındaki Ermeni etkilerini araştırın.

Gazetecinin gündemi ateşleyen konularda eksik kalması kabul edilemez. Ya yetersizlik nedeniyle mesleğinden feragat edecektir ya da bilmediği konuları öğrenmek için sınırları zorlayarak bir çaba gösterecektir.

Bu nedenle ben Ermeni meselesini Türk toplumunda Ermeni olmanın sıkıntıları ile algılamanın daha mümkün olduğuna inanırım. Eğer empati hassasiyetine sahipseniz, bugünün işaretleri geçmişin ipuçlarını da içinde taşır.

Kafamda bir çok soru var ve bu soruların hiç birisi doğrusunu isterseniz Ermeniler tarafından cevaplanacak sorular değil. Doğrudan devlet tarafından cevaplandırılması gerekiyor. Ancak bizim devlet bilgilendirmek yerine propaganda, ben ise propaganda yerine bilgi sevdiğim için devletle aramızda kronik bir itilaf var.

Türkiye’nin Ermeni savunmasına yerleştirilmiş duygusal tezleri çok ilginçtir. Çoğumuzun ataları tarafından kurtarılmış Ermeni mağduru vardır. Dedelerimizin Ermenileri kimden kurtardığı ise esrarlı bir mevzuudur.

Size bilmediğiniz bir resim çizeyim. Tehcirin ardından sağ kalıp ABD’ye sığınanların uzun zaman Amerikalıların barlarına Buraya köpekler ve Ermeniler giremez yazılı tabelalara tahammül etmek zorunda olduklarını biliyor musunuz? Niye olduğunu? Ermeniler pastırma kokuyorlar. Pastırmayı kim buldu? Biz, su katılmamış Türk boyları… Kokusu pastırma olan iki toplumdan söz ediyoruz. Bu kadar birbirine bulaşmış iki toplum arasında rakam tokuşturmak insanlığımızın çok hasara uğramış kepazeliğidir. Meseleye insan ekseninden baksanız neler kazanacaksınız ama nerede atanız Fatih’in dehası…

Yorumlar kapatıldı.