İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlıklaştırılamamışlardanmışsınız!

Mihail Vasiliadis

Öyleyseniz gerçekten, üzülmeyin dostlarım… Şu meşhur AB Komisyon raporu çıktıya? Kim azınlık, kim değil konusu da, güya çözümlenemez bir sorunmuş gibi gündeme oturuverdi. Kimi kesimler azınlığız derken, kimileri de ‘asli kurucu unsur’ -her ne demekse- olduğunu ileri sürüyor.

Şu meşhur Lozan anlaşmasının özü mü sözü mü geçerli? Sorunları ill‰ ki ‘kitabına uygun’ biçimde -sözüm ona- ‘çözüm’lerle idare etmeyi isteyenler için iki ucu dikenli değnek. Her iki durumda da işlerine gelmeyen noktalar varÖ Çifte standart uygulamaksa zorlaşıyor günden güne…(Sağ olasın AB!)

Ancak; ey sorunlarının çözümünü azınlık sayılmakta görenler…

Azınlıklaştırılamamışlardansanız eğer, azınlıklaştırılmışlara sorun önce ill‰ki azınlıklaştırılmaya özenmeden!

Azınlık olan bizlerin hangi sorunu çözüm buldu acaba?
Yüz seksen bin kişilik bir kitleyken, hani neredeyse bin sekiz yüz tabanına oturacak olan bizlerin (Rumların) çocukları anadillerini bile konuşamıyor doğru dürüst.

Kültürlerinin bilincine vardırılmıyorlar. Onlara bunu öğretecek öğretmenlerimizin okullarımızda (Rum azınlık okullarında) ders vermeleri ise neredeyse imk‰nsız duruma getirilmişÖ Okul yöneticilerinin yaptığı atamalar yetkili bürokratlar tarafından onaylanmıyor. ‘Söz konusu dersler kontenjan öğretmenleri tarafından okutulurÖ’muş! ‘Kontenjan öğretmeni’nden maksat Yunanistan’dan gelen öğretmenler.

Benim kendi toplumumun içinden çıkan öğretmenlerim varken, çocuklarımı -benimkine benzer de olsa- değişik bir kültürün eğitmenine teslim etmek hangi akla hizmet eder? Kontenjan öğretmenlerinin Türkiye ile Yunanistan’a karşılıklı olarak gidip gelmesinin yolunu açan ‘Kültür Anlaşması’, bir ders için yerli öğretmen yoksa dersler boş kalmasın, yardım olsun mantığıyla bu biçimde yorumlanmış. Yoksa, varolması olasılığı bizi korkutan, art niyetli amaçlara bahane olarak kullanılması için değil.

Anlaşılması güç başka bir uygulama da, Rum okulunda, Rumca dili dersinden sınıfta kalma olmaması! Azınlık okulları müdürlüğü öğrenciye, okusun okumasın, bu dersten sınıfı geçmesini garantilemiş! Neden okusun, öğrensin çocuk?

Vakıflar ve mal varlığımızsa başka bir dert. Anlatmağa kalkışsam gazetenin sayfaları yetmez! Sanki Cemaat mülkü, seçilen İdare Heyetleri’nin değil de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tasarrufunda. Hükümet yasalar çıkarıyor, bürokrasi kitabına uydurup bildiğini okuyor!

Yukarıda ‘seçilen İdare Heyetleri’nden bahsettim. En taze olanlar 1991 de seçilmiş! Hakkın rahmetine kavuşan, çekip giden, yaşlanıp uğraşamayan, bildiğini zorla kabul ettirmek isteyen ‘başkan’lara dayanamayıp ayrılanlar varÖ Şimdilerde bir de ‘Seçim Yönetmeliği’ çıktı ki başlı başına yeni bir dert. Örf ve adetlere göre yapılması gereken seçimler tepeden inme Yönetmelik’le mi yapılacak? Seçimlere gitmeyi engelleyecek bu neden, daha sonra, ‘biz seçim yapsınlar dedik, onlar yapmadı’ ya dönüşecek. Tıpkı Heybeli Ruhban Okulu gibi (verilen tüm sözlere karşın hal‰ kapalı duruyor), önce içinde barınamayacağı bir statüye alındı, sonra çalışamayacak duruma gelince, ‘kendileri kapattı’ oldu.

Bir de, hepsinden önemli -bence olmazsa olmazlardan-, yeniden yapılanma sorunumuz var. Şu andaki düzen, yüz seksen binlerdeki bir nüfusun gereksinimlerini karşılamak üzere oluşturulmuştu. Bu gün ayakta durması olağanüstü çabalarla sağlanıyor. Hani neredeyse gümbür gümbür yıkılacak, parsayı bizimkiler, ‘bizden olanlar’, toplayacak diye mi bekleniyor?

Bir dokun bin ah dinle k‰se-i fağfurdan misali azınlıkların dertleri.

Onun için, ne ‘azınlık’ ne de ‘asli kurucu unsur’ peşinden koşmasın kimse. Baskın Oran’ın da gayet isabetli olarak dediği gibi, ‘asli unsur varsa, o zaman tali unsur da vardır’ ve ‘Türkiye’de ‘azınlık’ dediğin zaman ‘aşağılık’ diye anlıyorlar’!

Bence en doğrusu; Türk’üyle, Kürt’üyle, Rum’u Ermeni’siyle, Müslüman’ı Hıristiyan’ıyla, Sünni’si Alevi’si Ortodoks’u Katolik’iyle, herkesin kültüründe var olan dayanışma ve ortak uğraş anlayışıyla, (bildiğimiz) insan haklarına talip olmak, onların saptırılmadan uygulanmasını talep etmek…

Bir de şu ‘İstanbul’un kendine özgü kültür mozaiği’ni oluşturan azınlıkları gerçekte isteyip istemediğimize karar vermek…

Eğer gerçekten istiyorsak önlerine engeller koymamak..

Özgürleştirilebilmişlerden olmayı başarmak…

Yorumlar kapatıldı.