İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Soykırım´ masalı

Kemal Yavuz

Batı Dünyası’nın, her fırsatta bize karşı kullandıkları -sözde ‘Ermeni Soykırımı’ olayı, 90’ıncı yıldönümü kabul edilen 24 Nisan vesilesiyle tekrar önümüze kondu.

Bu konu, her okur-yazar Türk gibi, bizim de genel kültürümüzün bir parçası idi. Bu bilgimize ilave olarak, bu konunun tekrar hareketlendirildiği 1999’da, bir dergi bizden bu konuda bir seri yazı talep etti. Bu önemli sorumluluğun gereği, başta Harp Akademileri kütüphanesi olmak üzere, İstanbul’un büyük kütüphanelerinden temin ettiğimiz elliyi aşkın kitabı yeniden incelemek durumunda olduk. Sonuçta, bu konuda epey bir birikimimiz oluştu. Bu birikimin ana hatlarını bile sizlere aksettirmek için, böyle en az on yazı gerekir ki imkanımız yok. Buna karşın, son dönemde, bu konuda o kadar ileri -geri, doğru- yanlış şey söylendi ve yazıldı ki, hiç değilse bir yazıda bu konunun bir noktasına olsun değinmeden edemeyeceğiz.

Anadolu’da, 1915’te bir ‘Ermeni Tehciri (Zorunlu Yer Değiştirme)’ vuku bulmuş mudur? Evet, vuku bulmuştur. Bu olay, bir ‘Soykırım’ mıdır? – Biz değil- Tarih (Hem bizim ve hem de tarafsız yabancı), bu soruya, açıkça ‘Hayır’ diyor.

-Dediğimiz gibi- biz bu yazıya, olayın ana kanavasını bile sığdıramayız. O sebeple, tek soruyu -yine de kısıtlı olarak- irdeleyebiliriz. Soru şu: ‘Neden Ermeniler?’. Osmanlı ülkesinde Sırplar, Bulgarlar, Rumlar, Araplar, Kafkas ırkları, Ermeniler, Kürtler vs. birçok ‘toplum’ yaşarken, neden böyle bir durum, Ermenilerin başına geldi. Bu sorunun cevabı, bir temel nedene dayanıyor. Bu, Ermenilerin çoğunluğunun yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun coğrafyasıdır. Olay, bu noktasından başlanarak incelendiğinde, ‘Mahşerin Dört Atlısı’ hemen ortaya çıkıyor. Bunlar, Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri. Olayı, bütün yönleri ile ve derinliğine incelediğiniz zaman ortaya çıkan gerçek şu: Bu dört devlet, daha o tarihlerde jeostratejik ve jeopolitik önemi ortaya çıkmış olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya hakim olmaya veya hiç değilse kendilerinin yönetebileceği bir devletin o bölgede kurulmasını sağlamaya çalışıyorlardı.

Bu ‘dörtlüden’ Rusya, sıcak denizlere açılmak üzere, XIX.YY.’ın başından itibaren iki istikameti zorluyordu. Biri Türk Boğazları, diğeri Kafkasya-Doğu ve Güneydoğu Anadolu-Doğu Akdeniz istikametini. İngiltere ise, bir taraftan, herkesten önce önemini anladığı, Mezopotamya ‘Petrol Sahası’nı ele geçirip, onun güvenliği için tampon bölge olarak kullanmak üzere, yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu hedeflerken, diğer yandan da aynı bölgeye, Hindistan-İngiltere irtibatını güven altında tutmak için ihtiyaç duyuyordu. Fransa ise, kendi nüfuz bölgesi olarak gördüğü Suriye, Maraş-Antep Platosu ve Çukurova’yı ele geçirip denetiminde bulundurmayı milli hedef olarak belirlemişti. ABD’nin bu bölgede duyduğu ilgi ise, o dönem için kültürel, dini ve siyasi gayeleri kapsıyordu.

İşte bu dört emperyalist devletin aynı coğrafi bölgede birleşen beklentileri, bölgede ‘Azınlık’ durumundaki Ermeniler üzerinde yoğunlaşmalarına sebep oldu. Bu yoğunlaşma, şu 4 evreyi ihtiva ediyordu:

1. Ermeni toplumu önce, bu devletlerce görevlendirilerek gönderilen din adamı ağırlıklı eğitimcilerle, bir eğitim-öğretim seferberliğine tabi tutuldular.

2. Bu maksatlı eğitim-öğretimle yönlendirip belirli konularla şartlandırılan Ermeni toplumu, siyasal örgütlenme ve gizli ihtilal cemiyetleri kurmaya yöneltildiler.

3. Bu cemiyetler ve komiteler, para ve silahla donatıldılar ve kitleler inandırılarak veya gerektiğinde zor kullanılarak, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaya sevk edildiler.

4. Son aşamada ise, ayaklanmayı bastırmaya kalkan Osmanlı’ya karşı, ‘Hırıstiyanlar katlediliyor’ yaygarası koparılarak siyasi ve ekonomik baskı ve gerektiğinde donanma ve asker kullanılarak, parçalanmayı sağlamayı amaçlamışlardır.

Bu senaryo, 1’inci Dünya Harbi içinde de, ağırlaştırılarak sürdürülünce ‘Techir’ kaçınılmaz olmuş ve sonuçta Ermeniler asırlardır yurtları olan topraklarından kopmuşlardır.

Bu ‘Masal’ın esası ve sonucu budur. ‘Mahşerin Dört Atlısı’ yine yapacağını yapmış ve Türk ve Ermeni toplumları tarifsiz acılara sürüklenmişlerdir.

Sebep olanlar utansın.

Yorumlar kapatıldı.