İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Turkuaz: Bu dostluk çok baskı yapacak

Jaklin Çelik, Diyarbakırlı bir Ermeni. İstanbul Kumkapı’da büyüyen Çelik’in, Kumkapı’yı anlattığı öykü kitabı Amerika’da yayınlandı. Çelik, öykülerinde Ermeni, Kürt veya Türk bir ailenin küçük ve sıradan hikayelerini anlatarak bu coğrafyada yaşayanların aslında birbirlerinden hiç de farkı olmadığını anlatmaya çalıştığını söylüyor.

Türkiye için bir ilk gerçekleşti. İlk defa bir Türk yayınevi Amerika’da kitaplarını kendi ismiyle satabilecek. Bu, şu anlama geliyor; önyargıların ağırlıkta olduğu Türkiye’yi anlatan kitapların yanında Amerika’da kendi kalemimizden kitaplar da yayınlanabilecek. Üç yıllık zorlu bir çalışmanın ardından Amerika’nın en büyük ikinci dağıtım şirketiyle anlaşan Çitlenbik Yayınları, ilk kitap serisini ABD’ye gönderdi. Bunların arasında bir kitap var ki dünya gündemi göz önüne alındığında Amerika’da satılıyor olmasının ayrı bir önemi var. Diyarbakır doğumlu ve İstanbul Kumkapı’da büyüyen Jaklin Çelik’in yazdığı bir öykü kitabı bu. Kitabın kahramanları ise Türkiyeli Ermeniler ve beraber yaşadıkları Türk ve Kürtlerden oluşuyor. Aslında Çelik’in kitabı Kumkapı semtinde yaşananları anlatıyor; ama Türk, Kürt, Karadenizli ve Ermenilerin bir arada yaşadığı bir semtin öykülerinden yola çıkarak Türkiye’yi anlatıyor. Çelik, öykülerinde Türkiye’de yaşayan insanların yani milletlerin birbirlerinden farkı bulunmadığını anlattığını söylüyor. Zira “Bizim bu anlamda milletler olarak, hiçbirimizin yaşantılar olarak birbirimizden farkımız yok. Bu coğrafya bizi birbirimize bağlıyor.” diyor. Çelik’in annesi Süryani, babası ise İstanbul Kumkapı’da büyümüş bir Diyarbakırlı Ermeni. Çelik’in büyüdüğü bu semtte birçok etnik gruptan insanlar yaşadığı için kültürel zenginliğinin yansıdığı bir kişilik kazanmış. Evlerinde Ermenice, Kürtçe, Arapça ve Türkçe olmak üzere dört dil konuşulduğunu söyleyen Çelik, 10-15 yıl öncesine kadar Doğu’da her evde kendi evlerinde olduğu gibi bu dört dilin aynı anda konuşulduğunu, bu kültürel zenginliğin bir farklılık ya da çatışma olarak algılanmadığını vurguluyor. Kitabının Amerika’da satılıyor olmasının kendisi için heyecan verici olduğunu söyleyen Çelik, kültürel zenginliği dolayısıyla yazı yazmakta zorlanmadığını anlatıyor. Çünkü elinde yazabileceği çok zengin materyaller var. Çelik, “Bütün milletlerden insanlar bir kere sosyologdur yani bir Türk bir sosyologdur, bir Ermeni ise iki defa sosyologdur; çünkü hem Türk toplumunu hem de Ermeni toplumunu tanıyordur. Hele de Doğu’dan gelen bir Ermeni; Türk, Kürt, Ermeni ve Süryani toplumunu tanımakla birlikte dört defa sosyologdur. Ben dört defa sosyolog olduğumu düşünüyorum.” Çeşitli dergilerde öyküler kaleme alan Çelik, şimdi gezi-kültür ağırlıklı dördüncü kitabını yazıyor. Bu kitap için 5,5 ay, Karadeniz, Doğu ve İç Anadolu gibi Anadolu’yu karış karış gezen Çelik, gittiği yerlerle ve insanlarla iletişim kurmakta hiç de zorlanmadığını söylüyor. Kültürlerin aynılığını bir kez daha bu gezi sırasında fark eden Çelik, İstanbul’da yaşamış olmanın bir sonucu olarak görüyor bunu. Zira adeta küçük bir Türkiye olan İstanbul’da Sivas’a gitmeden Sivas’ı, Ağrı’ya gitmeden Ağrı’yı, Trabzon’a gitmeden Trabzon’u ve kültürünü görebilme ve öğrenebilme şansı var. Çelik de Türkiye’deki bütün şiveleri konuşabildiğini, insanlarla iletişim kurmakta zorlanmadığını söylüyor ve Anadolu’da ondan yardımlarını esirgemeyen herkese teşekkür ediyor. Çelik’in öykülerinde anlattığı Ermeni ailelerin hayatlarının aslında Türkiye’de yaşayan diğer ailelerden hiçbir farkının bulunmadığını, aynı dertlerden muzdarip olduğunu, aynı şeylere sevindiğini, aynı vakitlerde sofraya oturduğunu ve aynı geleneklere sahip olduğunu gözlemlemek mümkün. Çelik’in anlatmak istediği, paylaşmaya çalıştığı da bu: “Bu toprakların insanları olarak bizler aynıyız.” Bunları anlatan bir kitabın Türkiye’yi farklı tanıyan ve görenlere kendi dillerinden ulaşıyor olması önemli. Çitlenbik Yayınları Genel Yayın Müdürü Nency Öztürk de bu önemi dikkate alarak kitaplarını Amerika’da da satmak için uzun süre çalışmış ve Çelik’in kitabını da bunların arasına koymuş. Kitabın orada nasıl bir ilgi göreceği merak konusu.

İstedikleri gömlekleri giymek istemezsek zorla giydiremezler

Kitabı Amerika’da yayınlanan ve satışa sunulan Türkiyeli Ermeni Jaklin Çelik, öykülerinde Kumkapı’da yaşayan Ermeniler, Türkler ve Kürtleri anlatıyor. Daha doğrusu Türkiye’yi anlatıyor. Çelik, kitabında Türkiye’de yaşayan milletlerin yaşadıkları coğrafyanın şekillendirdiği kültürlerinin benzerliğine dem vurduğunu söylüyor; “Ben o gün de bugün de farkındayım. Ben insanları aynı çizgi üzerinde görüyorum. Bizim bu anlamda milletler olarak yaşantılarımızın birbirinden çok da farkı yok. Yani biz bu coğrafyada yaşıyorsak, biz bu coğrafyanın hamurundanız ve ne bir Müslüman kadını ne Hıristiyan, Kürt, Ermeni ya da Süryani kadını çocuklarını birbirinden farklı bir tarzda seviyor. Ben benzerliklere ayna tutmaya çalıştım. Giydirilen gömlekler var ve ben istemediğim sürece hiç kimse bana o gömleği giydiremez. Ben giymiyorsam bir başkası bunu bana zorla giydiremez. Dolayısıyla giymiyorsam sebepleri vardır. Çünkü biz hepimiz aynıyız insan olarak.”

Yorumlar kapatıldı.