İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Tarih disiplininin temel metotlarına´ dikkat çeken bir bildiri (2)

Kürşat Bümin

Dünkü yazının özeti: “Soykırım” meselesinden dolayı Türkiye’nin başının bundan sonra daha da ağrıyacağı anlaşılıyor (bkz: “Ceketsiz diplomasi”nin kahramanlarından Schröder’in hatırlattığı Alman atasözü); Türkiye “geçmişinin” sadece bu sayfalarını değil başka pek çok sayfasını da ihmal etmiş; “tarihçileri” büyük çoğunluğuyla “Tarih”in ve mesleklerinin “araçsallaştırılması”na ses çıkarmamış; bırakın 1915’de neler olduğunu daha sonraki yılları, mesela “Tek parti dönemi”nde neler olup bittiğini de yeteri kadar bilmiyoruz (mesela, “devrimler” karşısında bu ülkenin “sivil toplumu” acaba nasıl bir tepki verdi?); “Tarih” bilimi ve “tarihçilik” mesleği tariflerinden ve işlevlerinden-rollerinden dolayı zaten (dünyada) “zor bir zanaat” iken, bu rol ve işlevlerin sorgulanması bizim gibi bu işleri pek de tartışmamış memleketlerde daha da önem kazanıyor. Ve de bugün için, Prof. Yusuf Halaçoğlu’na destek veren 353 tarihçinin yayınladıkları bildirinin gözden geçirileceğine dair son cümle.

29 üniversiteden 353 tarihçinin Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’na destek vermek için yayınladıkları bildiride dikkatimi çeken ilk husus imza bölümünde yer alan üniversite adlarına ilişkindi. Yanılmayayım ve yanıltmayayım diyerek bir kez daha kontrol ettim. Bazı üniversiteler ve dolayısıyla bazı üniversitelerden tarihçiler bildiriye imza koymamışlardı. Yokluğunu farkattiğim ilk üniversite Boğaziçi Üniversitesi oldu. Demek ki, benim izleyip okuyabildiğim kadarıyla son günlerde Ermeni meselesine ilişkin tartışmalarda hiç değilse iki tarihçisinin (Prof. Zafer Toprak ve Prof. Selim Deringil) söz aldığı Boğaziçi Üniversite Tarih Bölümü tarihçileri (haberdar olmamaları imkansız herhalde) bildiriyi beğenmemişler ve imzalarını vermemişlerdi…

Gayet normal bir durum tabii ki… Demek ki, kim tarafından kaleme alındığını bilmediğimiz söz konusu bildiri bu tarihçileri tatmin etmemiş. Bu tatminsizlik sonucu olarak da adları Hürriyet’in “ayağa kalktıklarını” bildirdiği tarihçiler arasında yer almamış… (Ayrıca unutmayalım ki gazete, 353 tarihçi arasından sadece Prof. Halil İnalcık ve Prof. İlber Ortaylı’nın adını ön plana çıkararak diğer tarihçilere epeyce haksızlık da yapmış!)

Bu bildiriyi kimin kaleme aldığını bilmediğimizi söyledim; keşke bilseydik. Bildirinin müellifi herhalde Halil İnalcık değildir. Gerçi bu değerli tarihçimizin bir zamanlar (iki yıl önce mi?) TUBA’da yaptığı bir konuşma önümüzdeki bildiriden pek farklı değildi ama yine de müellif o olamaz diye düşünüyorum. Bildiriye hakim dil ve üsluptan hareketle önümüzdeki bildirinin değerli tarihçimiz İlber Ortay’lı tarafından kaleme alınmadığı da anlaşılıyor. Siz ne düşünürsünüz bilemem ama benim bu konudaki kanaatim, TTK Başkanı Prof. Halaçoğlu’na destek çıkmak için kaleme alınan bu bildiri Halaçoğlu’nun başında bulunduğu kurumdan çıkmıştır!

Bildiride “teknik” yönden dikkatimi çeken ikinci önemli husus, 353 tarihçinin “Türk tezi”ne destek veren yabancı tarihçilerden örnek verilirken son dönemde Türkiye’de ve hatta TBMM’de bile büyük bir çoşku ile karşılanan bir Amerikalı tarihçiyi unutmalarıydı. Bildiride Stanford Shaw, Gilles Veinstein ve Bernard Lewis gibi tarih profesörlerinin adı anılırken, (nedense) Prof. Justin McCarty’nin adından eser yoktu! Bu tablo -eğer bir unutkanlık eseri değilse- çok şaşırtıcı doğrusu… Ne oldu da iki gün önce âlây-ı vâlâ ile karşıladığımız bir tarihçi iki gün sonra bu derece gözden düştü? Hayırdır inşallah! Aslında belki de bu duruma şaşırmamak gerekir; demek ki bildiriye imza koyan 353 tarihçinin gözünde adı geçen şahıs tebrike şayan bir tarihçi değilmiş… (İyi ama o zaman niçin McCarty’yi Türkiye’ye davet eden CHP’yi ve salonlarını ona açan TBMM’yi zamanında bu konuda uyarmadılar?)

Gelelim bildirinin içeriğine:

Bildirinin Ermeni tehcirine getirdiği tarifte en ufak bir yenilik yok. Bu tarif şöyle: “(Tehcir) sadece mecburiyet dolayısıyla tatbik edilmiş geçici bir önlemdir. (…) son zamanlarda ortaya çıkan ‘Soykırımı kabul edelim, Osmanlı’nın meselesi olan 1915 olayları Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlamaz’ şeklindeki görüşün ne kadar zaaf içerdiği de kendiliğinden belirmektedir. (…) tarihimizin bu suçla uzaktan veya yakından bir alâkası bulunmamaktadır. (…)” vesaire….

Görüyorsunuz, 353 tarihçi bir araya gelip öyle bir “tarif” yapmışlar ki, neredeyse “Söz konusu olaylar Afrika’da yaşanmış olduğu halde biz suçlanıyoruz!” demelerine az kalmış! Bildiri “uzaktan veya yakından bir alâkası bulunmamaktadır” diyerek ısrar ediyor. Bu ısrar biraz fazla değil mi? “Tarih bilinci”nin kuvvetli olması icabeden tarihçilerin bu olay ile “Biz” arasında hiç değilse “uzaktan” bir “alâka” kurmaları gerekmez mi? Hayır, gerekmediğıne hükmetmişler…

Bakın lafı yine uzattık ve yine yerimiz kalmadı. Yarına.

Yorumlar kapatıldı.