İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türünün tek örneği

Murat Belge

Nazilerin Yahudilere uyguladığı imha politikasının bir benzeri olmadığını söylüyordum dün. Ne anlamda benzeri yok? Öncelikle iki düzeyde. Birincisi, işin zihinde aldığı biçim. Hitler, Yahudi ırkının kötü ve zararlı bir ırk olduğuna ve dolayısıyla bütün dünyada yok edilmesi gerektiğine inanıyordu.

İnsan toplulukları yan yana veya iç içe yaşadıkları başka insan topluluklarıyla düşmanlık ilişkilerine girebilir, onlara ‘toplu kıyım’ da dahil birçok kötülük yapabilirler. ‘İnsanlık tarihi’ dediğimiz şeyde bundan daha sık rastlanır bir durum yoktur. Ama Hitler’in Yahudilere bakışında ‘yan yana veya iç içe’ yaşamaktan ileri gelen bir düşmanlık durumu yoktu. Yahudiler Hitler’i üzmemek için karar verip hep birlikte Grönland’a göçseler, Hitler oraya gitmenin imkânlarını bir araya getirdiği anda oraya da ulaşıp onları yok etmekten vazgeçmeyecekti. Onun ideali, dünyanın neresinde olursa olsun, yaşayan bir Yahudi bırakmamaktı.

Bu, özel bir düşünme biçimi. Orada burada, Yahudiler veya başka kimlikler, komünistler, liberaller vb. hakkında benzer biçimde düşünen bireyler olabilir, vardır da. Bu hastalıklı zihni yapıları besleyecek bin türlü şey yazılıp söyleniyor her an. Türkiye’de sürüp giden ‘Sabetaycı’ edebiyatını hatırlayın.

Ama Nazi Almanyası dışında, bu çeşit bir düşünce, iktidar olma ve aklından geçirdiğini uygulama alanına koyma fırsatını bulamadı. Onun için bence Holocaust türünün tek örneğidir. Ermeni kıyımı dahil, korkunç sonuçlar üretmiş pek çok olay var tarihte; ama hiçbirinde, böyle bir düşünce tarzının etkili olduğunu görmüyoruz.

Sözünü ettiğim ikinci düzey, ‘uygulama alanına koyma’ biçimiyle ilgili. Buna da, gene Nazi örneğine baktığımızda, dehşetli bir örgütlenme görüyoruz. Bunu gerçekleştiren, bir toplumun en sorumlu kurumu olan ‘devlet’. Yapılan iş topluma duyurulmuyor, yani akşam haberlerinde spiker ‘Bugün 5 bin Yahudi’yi daha öldürdük’ diye anons yapmıyor, ama devlet milyonlarca insanı yok etme kapasitesine sahip ‘tesisler’ kurmuş ve fabrikalara üretecek hammadde sevk eder, bunları tüketecek insan sevk ediyor. Bu işlemin çeşitli parçalarını yerine getirmek üzere devletin çeşitli kurumları aralarında işbölümü yapmış. Kocaman bir makine, tıkır tıkır işliyor.

Böyle bir şeyin de bir başka örneğini -neyse ki- insanlık tarihinde görmüyoruz.

‘Anna Frank’ bugün bütün dünyanın bildiği bir ad. Neden? Çünkü bu küçük kızı bir aile saklamış ve böylece bu korkunç makine içinde öğütülmesini birkaç yıl geciktirebilmiş.

Ermeni kıyımında, ad ve din değiştirerek, evlat ya da cariye edinilerek kaç yüz bin kişinin canını kurtardığı malumumuz değil. Değil, çünkü çok örnek var.

1915’te kıyımı planlayan bir grup insan vardı: Teşkilat-ı Mahsusa’nın o zamanki başkanı Bahaeddin Şakir. Doktor Nâzım vb. Bunun ekonomik temelli ya da nüfus politikası temelli entelektüel zeminini hazırlayanlar vardı: Talat ya da Kara Kemal gibi. Toplumda buna uygun havayı hazırlayacak yazıları yazan ‘aydınlar’ da vardı: Mehmet Ali Tevfik ve başkaları. Ama bütün bunların Hitler ve çevresiyle kıyaslanır bir durumu yoktur. Zaten iş sımsıkı bir ‘sır’ halinde tutulmuştur. Öyle olduğu için, kıyımın örgütlenmesi de Almanya’da olanlara hiç benzemez. Ne devlet, ne işe karışma imkânını bulan toplumsal kesimler, ortada, standart bir davranış biçimi gösteren kimse yoktur.

Parasına konmak için babasını planlayarak öldüren adam, kıskandığı için karısını öldüren adam, bir kavgada sopa vurup dövüştüğü kişiyi öldüren adam vb. Bunlar arasında fark varsa, burada da fark olmalı ve fark gözetilmelidir.

Yorumlar kapatıldı.