İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni meselesi nedir?

Ali Bayramoğlu

Ermeni sorunu dört bir yandan, siyasi gelişmelerle, tarihi boyutuyla derinleşiyor.

Dün Fehmi Koru’nun da belirttiği gibi “(…) önümüzde sadece tartışma meselesi yok, ciddi bir dertle karşı karşıyayız. Parlamentoları soykırım kararı alan ülkelerin sayıları 15’e çıkmış. Yusuf Halaçoğlu’nun düştüğü durum yarın Türkiye’yi temsil edenlerin de başına gelebilir. Şimdiki körlüğümüzü devam ettirirsek, bir süre sonra çok daha vahim gelişmelerle karşılaşmamız kaçınılmaz olabilir…”

Peki ne yapmak gerek?

Önümüzde iki yol var…

İlki tepki göstermektir. Benzer bir yasayı, soykırımdan söz edenleri mahkum edecek bir düzenlemeyi burada da çıkarmak, kötü örneği örnek almak, içe kapanmak, Türkiye’nin içe kapanmasını isteyenlerin ve bunu Ermeni meselesi üzerinden tahrik edenlerin ekmeğine yağ sürmektir. Bu, Ermeni meselesinin ayrı yönlerini iyice birleştirmeye, dünü bugün, bugünü dün kılmaya, tarih üzerinden siyaset üretmeye giden yöntemdir.

Bu yöntem sadece bir siyasetin, bir dönemin, kimi sorumluların değil, dünyanın gözünde gerçeklerin hilafına tüm bir toplumun zan altında kalmasına yol açar. Doğal olarak Türkiye’de öfke ve içe kapanma dozunu biraz daha arttırır.

İkinci yol ise siyaset ile tarihi, dün ile bugünü, en önemlisi kendi içinde tarihi ayrıştırmak, ayrıştırarak önce anlamak, ardından arınarak ve inisiyatif alarak çözüm üretmektedir.

Nasıl?

Bu soruyu Ermeni meselesinin içeriğine dair birkaç tespitten hareketle yanıtlayalım.

Bugün “resmi Türk ve Ermeni tezleri”nin ortak bir noktası var. Her iki tez de temel olarak Mayıs 1915 öncesini esas alıyor. Türk tezi tehcirin Ermeni milliyetçiliği, ayaklanmaları ve ihaneti karşısında alınan zorunlu bir önlem olduğunu, ilk silahı Ermenilerin sıktığını söylüyor. Bu yolla Mayıs 1915’izleyen 9 ayı sıradanlaştırıyor.

Ermeni tezi de benzer bir şekilde Ermenilerin ayaklanmadığını, ayaklanmaların kimi asker kaçaklarının önemsiz eylemleri olduğunu vurgulayarak, Osmanlı’nın bastırma girişimlerini durup dururken olmuş melomanyak bir katliam olarak açıklıyor ve tüm bir halkı ima yoluyla suçlamayı yeğliyor.

İkisi de ahlaki değildir.

Sorun “1915 Mayıs’ı ve onu takip eden 9 ayda olanlar”dan kaynaklanıyor.

1915 öncesini ana hatlarıyla şöyle tespit edebiliriz:

1880’lerden başlayıp 1915’e uzanan karmaşa, göç ve milliyetçilik döneminde Batı’nın da müdahalesiyle Türk-Ermeni gerilimi kaçınılmaz bir hal almıştı. Bir yandan Ermeni milliyetçi hareketi ve ayaklanmalar yaşanmış; diğer yandan Cemal Paşa’nın anılarına göre sadece ayaklananların değil, aralarında silahsız sivillerin de bulunduğu 17.000 Ermeninin öldürüldüğü 1909 Adana olayı gibi hadiseler meydana gelmişti.

Milliyetçilik, maruz kalınan baskı, bunların birbirini tahrik etmesi I. Dünya savaşı başında Ermenilerin bir bölümünün ayaklanmasına, silaha sarılmasına, çeteleşmesine yol açmıştır. Osmanlının ve Müslüman ahalinin buna yanıtı sert olmuştur.

Türk tarafı bu gelişmeleri ayaklanma ve ihanet, Ermeni tarafı ise bağımsızlık mücadelesi ve baskı olarak adlandırır.

Bu çerçevede her iki taraf ölü vermiştir ve tarihin bu sayfası kapanmıştır.

Sorun 1915 Mayıs ayından itibaren İttihat ve Terakki Hükümeti’nin Talat Paşa gibi kimi üyelerinin, başka bazı üyelerin haberi bile olmadan giriştikleri iştir.

Sadece Doğu bölgesinden değil, tüm Anadolu’dan ne yazık ki kamu gücünün kontrolu altında çoluk, çocuk, kadın demeden, suçlu suçsuz ayrımı yapmadan bir halkı gerek koşullar, gerek uygulamalarla, kurdukları çetelerle ölüme giden bir yolculuğa çıkarmış olmalarıdır.

Tarih bu yolculuğun başlangıcında ve bu yolculuk esnasında Müslümanların komşuları Ermenilere yardım eli uzatmaya çalıştığını ve bu yolculuğu lanetlediğini anlatır.

9 Aylık bir dönemin, ülkeyi her açıdan, her eylemiyle felakete sürüklemiş kişilerin sorumluluğunu Türk halkı taşımaz; nitekim daha o dönemde, tehcir sonrası tartışmalarda bunu belirtmiş ve olup bitene göz yummamış ve sorumlulara işaret etmiştir.

Evet, mesele bu ayrıştırmayı yapabilmek, siyasi çözümü bu ayrıştırma üzerinden üretmektir.

Bu ayrıştırmayı yapmış bir Türkiye tarihin tüm yönlerini 1915 öncesi ve sonrasını anlatma imkanına sahip olur. Tarihindeki bir dönemin sorumlularından ahlaki açıdan hesap sorduğu gibi, başkalarından ahlaki olarak hesap sorma gücüne kavuşur.

Yorumlar kapatıldı.