İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Raconu gördük, desturu verdik…

RAFFİ A. HERMONN

Başbakanımız,’Arşivlerimizi açıyoruz!’ dedi bundan önce defâten söylenenlere ek olarak, bir de ‘Sonucuna katlanmaya hazırız, hodri meydan !’ diyerek…

Kasımpaşa’nın gerçekten sözünün eri, vâkur, ağırbaşlı halkının ağzıyla…

Bu ifadeler, 82 yıllık Cumhuriyet tarihinde ‘Bu konuda da, ilk kez, özgüven sahibi’ cesur sözler olabilirdi, eğer arkasından ‘Tarihimizde hiç bir zaman, gözlerimizi yere indirecek olaylar olmamıştır !’ gibi bir cümle gelmeseydi.

Efendim, bugün çağdaş ve demokratik bir ülkenin devlet erkânı ‘Tarihimizde hiç bir utanacak sayfa yoktur !’ demeyi, kendisine yakıştırdığı takdirde, bir arıza vardır demektir.
Müslüman dinine duyarlı olduğu ifade edilen Başbakanımızın, ‘İnsanlığın her an günâh işlemeye muktedir olduğunu’ ve bunun için de aynı insanoğlunun ‘Her an Rab’be karşı sevgi ve bağlılığıni ispat etmeye mecbur olduğunu’ bilmesi gerekir herhalde!..

Madem öyle, acaba Başbakanımız, Cumhuriyet öncesinin devlet kadrosunu işgâl eden, Cenab-ı Hakk’ın kullarının, asl’a ve de kat’a ‘Bugün gözlerimizi yere indirecek kadar’ bir günâh işlemediklerini iddia ederek, asıl günâhı kendisi işlemiyor mu?

İskandinav ülkeleri bile, kesinlikle ‘Tarihimizde, insanlarımızı yere baktırtan hiç bir kara sayfa yoktur!’ diyemezken… Vallahi Billahi, Tellahi, bırakın Cumhuriyetin ilk, sonraki ve Osmanlının son yıllarını, yahu… dün vuku bulmuş, Susurluk kazası, Sivas kundaklaması, Maraş katliamı ve daha onlarca kapkara sayfaları, çok mu ‘insanlarımızın, dik başla ve gözlerini yere değil, tersine göklere gururla diktirecek’ olaylardır ?!!
Sadece yakın geçmişimizdeki bu olaylar bile ‘Tarihimizde, yere baktıracak olayların olmadığını!’, âlemin gözlerinin içine bakarak, söylemenin, övünülecek olmadığını sırıtıyor.

Bu iddiada bulunmakla, tövbe estağfurullah Ya Rab’bi (‘devlet’in de, eninde sonunda toplumdan çıkan insanlarca oluştuğunu gözönüne alırsak) devletimizin, türlü ‘hamd’, ‘sena’, ‘ibadet’e mutlak surette sahip olmuş, bundan sapmadığını mı, söylemek istiyoruz?

Efendim, elhamdülillah Hıristiyan, Ermeni kökenli ve de kökümüze dek Cumhuriyet vatandaşı ve Allah’ın kulu olarak, hatırlatmamız garip kaçacak ama … Mekke’de nazıl olup, 7 âyetten oluşmuş, Fâtiha Suresi’nde: ‘Bismillâhirrahmânirrahim’in daha 1.,2. âyetlerinin anlamı ‘Tüm, hamd, sena, ibadet, sevgi, saygının sadece ALLAH’a mahsus olduğu’dur…
Yâni, O’ndan başka, hâşâ ve hâşâ ‘Geçmişte yere bakılacak, utanacak şeyimiz yok !’ diyecek, birisi olamaz, buna Türkiye devleti de dahil !

Şimdi gelelim, arşivlerimize…

İşte adıyla, sanıyla, tarihiyle, adresiyle, belgesiyle sunuyoruz…

Özcan Kaldoyo’dan öğrendiğimize göre: ‘ Stockholm Södertörn Yüksek Okulu, T.C. yetkililerince, sık sık, ‘arşivlerimiz açtık !’ iddialarına inanarak, 1915’te Süryâni /Keldani ve Ermenilere yapılan katliamları araştırmak için gerekli bazı belgeleri, Türkiye’den tâlep etmiş, ama … sonuca ulaşamamıştır.’

Bitmedi, devam ediyoruz: ‘Arşivlere giren araştırmacılar, Türkiye polisince sorguya çekilmiş ve
‘bu belgeleri istemenin neye hizmet edeceği !’ sorulmuştur’.

Södertörn Yüksek Okulu, Prof. David Gaunt’le, Türkiye’nin insan hakları gelişmesine destek olmakla görevli (SSKT) İsveç Parlamentosu’nun ilgili komitesine gitmiş, belgelerin sağlanmasını istemiştir. SSKT da, 2004’ün Kasım’ın ilk haftasında, Ankara’daki İsveç Elçiliği’nde, bu belgelerin listesini, Sayın Mehmet Elkatmış’a vermiştir.

Bir ses çıkmayınca, araştırmacılar İsveç hükümetine ‘Müzâkerelere başlayacak Türkiye’nin tutumununun kabul edilemez olduğunu; AB’ye giriş sürecinde, bu durumların da gözönüne alınması gerektiğini’ söylemişlerdir.

Araştırmacıların adları: Jacob Rohyo, Olle Wiberg ve Özcan Kaldoyo’dur.

Elektronik adresleri de şudur: kaldoyo@spray.se

Sayın Taner Akçam, geçenlerde Avrupa Parlamentosu’nda söylediği gibi, Türkiye’de hangi arşiv binasının, hangi katında, hangi bölmenin arkasında, kaç tane ‘sorgu odası’ olduğu hatta tarihte … hangi Osmanlı paşasının, kimin emriyle, hangi belgeyi, nerede ve nasıl imha ettiğini ve dahası … kimin emriyle, kimlerin, nasıl (‘Şu içerikte bir telegraf yolla, dosyaya koyalım!’) türü, sahte evrak hazırlanmış olduğunu, rahat bir şekilde göstermek mümkün !

İstanbul’un bir de … hepsinin Ermeni kökenli olduğu ‘Tulumbaci’ları vardı zamanında, itfaiyecilerdi onlar. Biz de Samatya’nın bıçkın Tulumbacılarının ağzıyla söylüyelim bari:

‘Raconu gördük, desturu da verdik, hodriyse, evet hodri meydan ! ‘…

PARİS

Yorumlar kapatıldı.