İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erdoğan o anıta çelenk koyabilir mi

Ertuğrul Özkök

ÖNCE kritik bir soruyla başlayayım. Türk Başbakanı, günün birinde Erivan’daki soykırım anıtına gidip bir çelenk bırakabilir mi?

Benim cevabım evet.

Ama bundan önce halletmemiz gereken bir başka kritik bir konu var.

* * *

Geçenlerde NTV Kanalı’nda Ermeni soykırımı konusunda bir tartışmayı izledim.

Tartışma sırasında Murat Belge, kendisi gibi düşünen insanların, fikirlerini söylemelerinden dolayı ölüm tehditleri aldığını söyledi.

Allah göstermesin. Her toplumun kontrolsüz fanatikleri vardır.

Ama en azından Ermeni konusunda Türk toplumunun sicili, Ermeni fanatiklerinkinden çok daha beyazdır.

Dışişleri Bakanlığı’nın şehit mezarlıkları, bu kara sicilin kanıtlarıyla doludur.

Kuşkusuz bizim de başka meselelerde sicilimizi bozan bir sürü örnek var.

En yakını da, bugün benim oturduğum koltuğun eski sahiplerinden Çetin Emeç.

* * *

Kafamı meşgul eden asıl sorun şu.

Biz bu konuyu nasıl tartışacağız?

Soykırım yapıldı diyenler fikirlerini söyleyecek.

Ama biz karşı fikir söyleyemeyeceğiz. Neden?

Ya bu insanların başına bir şey gelir de bizlerden bilirlerse korkusundan.

Evet ne yazık ki, çoğumuzun içine bu korku düştü.

Öteki taraftan İsviçre gibi ülkeler, Ermeni soykırımı konusunda farklı düşünen insanları tutuklamaya kadar gideceklerini gösteriyorlar.

Yani bir engel de oradan geliyor.

* * *

Peki ne yapacağız?

Sadece ‘Evet, Türkler durup dururken Ermenileri yok etmeye kalkıştılar’ gibi, inanmadığımız bir tezi hiç tartışmadan kabul mü edeceğiz?

Ben kıstırıldığım bu noktada isyan ediyorum.

Çünkü Ermeni olayına bakışım, ne birincilerle ne de ikincilerle uyuşuyor.

Benim inancım şu.

Yirminci yüzyılın başı birçok trajik olayın yaşandığı ıstırap dolu bir dönemdir.

Sadece Ermeniler değil, Türkler de çok ıstırap çekmiştir.

Balkanlar’dan göçen her ailenin geride bıraktığı ölüleri vardır.

Ama inandığım bir başka gerçek de şudur.

Evet bu dramatik dönemde Ermeniler çok daha fazla ıstırap çekmiştir.

Tehcir, biz Türkleri gerçekten üzen bir dönemin sembolüdür.

Sorumluluk bizim kuşaklarımıza, bizim rejimimize ait olmasa da, bu derin üzüntüyü paylaşmaya hazırız.

Ama bir şartla.

Onların da aynı dönemde, aynı çatışmalarda hayatını kaybeden Türklerin, Kürtlerin acısını paylaşması kaydıyla.

Eğer bu bölgede yeni kuşakların mutluluğu ve refahı üzerine bir gelecek kurmak istiyorsak, bunu şu veya bu tarafın hezimeti üzerine inşa edemeyiz.

* * *

İşte bu nedenle, daha bu tartışmalar hiç gündemde değilken beş altı yıl önce bir yazı yazmıştım.

Gelin Van’a iki abide dikelim.

Birinin üzerine, ‘1914-15 trajik olaylarında hayatını kaybeden Ermeni vatandaşlarımızın anısına’ ifadesini yazalım.

Hemen yanındaki ikinci anıtın üzerine de ‘1914-15 trajik olaylarında hayatını kaybeden Türk vatandaşlarımızın anısına’ ifadesini koyalım.

İsteyen birinin, isteyen her ikisinin önüne de bir demet çiçek bıraksın.

O dönemin ıstıraplarını hiç unutmayalım.

Hiç unutturmayalım.

Ama bu duyguları adil biçimde paylaşalım.

* * *

İşte bu düşüncemi yazdıktan sonra baştaki soruya geliyorum.

Türk Başbakanı bir gün Erivan’daki Ermeni soykırımı anıtına çiçek koyabilir mi?

Evet. Hem de bütün içtenliğiyle.

Yeter ki, sorumluluk ve ıstırap duyguları içimizdeki anıtlara adilane bir şekilde yazılsın.

Bunu gerçekleştirmek için gerekli tek şey, Ermenistan’ın da bir Orhan Pamuk’unun, bir Murat Belge’sinin olmasıdır.

Onların da inandıklarının tam aksini içerden söyleyebilecek birileri…

Böylece bu uçlardan hareketle ortadaki gerçeğe, yani paylaşılan ıstırapların gerçeğine ulaşabiliriz.

Yorumlar kapatıldı.