İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tehcir sırasında saldırılara karşı bizi Türk askerleri korudu


1915 yılında Osmanlı topraklarında yaşanan acı olaylar sonucu Anadolu’dan Lübnan’a göç eden Ermeniler burada kendilerine yepyeni bir hayat kurmuş. Geçmişi tarihçilere bırakan Beyrut’taki Ermeniler, diasporanın aksine Türkiye’ye kin beslemiyor. 90 yıl önce bırakıp geldikleri Anadolu kültürü ile birlikte Türkçeyi de Beyrut’ta nesilden nesile yaşatıyorlar.

Bekaa Vadisi’nde küçük bir evde yaşlı bir kadının dilinden Türkçe “Sabah kalktım çantama baktım, güneş çıktı yola baktım…” şeklinde uzayıp giden Musa Dağı türküsü dökülüyor. Türküyü mırıldanan ise Yeghisapet Kesabyan… 105 yaşında. Lübnan’da, tehcirin en son tanığı. 1915’te Hatay’dan diğer bir Osmanlı toprağı olan Suriye üzerinden Lübnan’a gelirken 15 yaşındaymış. Yolculuk sırasında çok zorluk çektiklerini anlatıyor Kesabyan: “Günlerce yürüdük. Askerler hep başımızdaydı. Bize kimse saldırmasın diye bizi koruyorlardı; ama kendileri de yürüyemediğimiz için bazen bizi dövüyorlardı. Çok zor bir yolculuktu.” Kesabyan yaklaşık üç ay süren yolculuktan sonra akrabalarıyla birlikte geldiği Bekaa Vadisi’nin Ancar (Anjar) bölgesinde yaşayan Ermenilerin yaşça en büyüğü. Kızı Sara ve torunlarıyla birlikte yaşıyor. Torununun 8 yaşındaki oğlu Mardiros’a bile Türkçe türküler öğretmiş Kesabyan. Onun macerası 1915’le sınırlı kalmamış. Lübnan’a geldikten bir yıl sonra Hatay Samandağı’na geri dönmüş ve burada evlenmiş. Türkiye’ye dair sadece o günü unutamıyor: “Çok mutluydum, komşularımız, akrabalarım. Herkes oradaydı. Düğünde yağmur yağması berekettir, benim düğünümde yağmur yağmıyordu, komşumuz yağmur yağsın diye dua etti. Kısa bir süre sonra yağmur yağmaya başladı, düğün elbisem ıslandı, başka kıyafetim olmadığı için kaynanam onu kurutup tekrar bana giydirdi.”

Türkiye’de evlenen Yeghisapet Kesabyan, Lübnan’a geri geldiğini anlatırken gözden kaçan tarihî bir noktaya da parmak basıyor. 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasından sonra tekrar kendi isteğiyle bir grup Ermeni ile birlikte Bekaa’ya dönüyor ve burada yaşamaya devam ediyor. Bu süreçte Türklerin kendilerine bir şey yapmadığını, tamamen kendi istekleriyle Lübnan’a döndüklerini anlatıyor Kesabyan: “Fransızlar bize ‘gelin’ dediler biz de gittik. Ayrılmak isteyince Türk askerleri bizi arabalara bindirip Şam’a kadar götürdüler. Sonra Fransızlar bizi aldı. Bu yıllarda Türkler Ermenilere hiçbir şey yapmadı.”

Tehcirin son tanıklarından Yeghisapet Kesabyan, Türkiye’yi çok özlemiş. Özellikle çocukluğunun geçtiği ve evlendiği köyü görmek istemiş; ama bu arzusunu henüz gerçekleştirememiş. Şimdi kızından ve torunlarından bir ricası var: Kendisini, ölmeden önce Hatay’a götürüp gezdirmelerini istiyor.

İbo’yu dinleyip, Cim Bom’u tutuyorlar

Beyrut’un güney semtlerinden Borj Hammoud’ta mahalle isimleri Türkiye’deki şehir isimleriyle aynı. Maraş, Antep, Adana. Mahallelerin en büyüğü ise ‘Yeni Maraş’. Kahramanmaraş’ın herhangi bir mahallesinden farksız; dar sokaklar, çocuk bağırmaları, dükkanlardan yükselen baharat kokuları.. Adana’dan, Mersin’den, Kilis’ten getirtilen inci boncuklar, üzerinde “Maşallah”, “Allah Korusun” yazılı nazarlıklar, dut kurusu, üzüm pekmezi…. İnsanlar tanıdık, sokaklar tanıdık, dükkanlar tanıdık…. İbrahim Tatlıses, Galatasaray sesleri yükseliyor bağrışan çocukların ağzından. “Çöpçüler Kralı” filmini sanki herkes izlemiş gibi. Sunal için ‘çöpçü’ sıfatını kullanmayı tercih edecek kadar iyi tanıyorlar. Burada çocuklar iki takım tutuyor; biri yabancı diğeri Türkiye’den. Real Madrid, Barcelona gibi takımların yanında G.Saray başta olmak üzere Beşiktaş, F.Bahçe’yi de tutuyorlar ve takip ediyorlar. 15 yaşındaki Artin Taursarkisyan tam bir Galatasaray hayranı. Maçlarını Türk televizyonlarından takip ediyor. Taursarkisyan’ın tuttuğu diğer takım ise Real Madrid. Ancak Artin’in hayalindeki futbolcu Zidan, Figo değil Hakan Şükür.

Sadece bunlar değil, Mehmet Ali Erbil’in şovundan tutun da dizilere kadar, hatta sabahki kadın programları bile Ermeniler tarafından izleniyor. Borj Hammoud’ta Türk televizyon kanalları seyrediliyor. Ancak kablolu yayın üzerinden izlenen Türk televizyonları Taşnak tarafından 24 Nisan sebebiyle şimdilik durdurulmuş. Her şeyi ile Türkiye’yi yaşayan Beyrut Ermenileri bilinenin aksine farklı bir diaspora tablosu çiziyor. Ermeni mahallerinde Türkiye’den getirtilen yiyecekler, kıyafetler satılması bir yana, üzerinde Türkçe yazılı “Allah Korusun” boncukları burada yaşayan Ermeniler tarafından satın alınıp evlere asılıyor. Ermeni esnaflar Türkiye ile sürekli ticaret halindeler, malzemelerinin çoğunu Türkiye’den getiriyorlar. Kuru gıda ve süs eşyası ticareti yapan Mano Lenbelian alışveriş için sürekli Türkiye’ye gidip gelenlerden. Dedesinden öğrendiği Türkçeyi şimdi kendisi çocuklarına öğretiyor. Türkçeyi bir Adana şivesiyle konuşan Lenbelian mal almak için Antep, Urfa, Kilis, Adana’ya belirli aralıklarla gidip geliyor. ‘Soykırım’, ‘tehcir’ gibi kavramlar Lenbelian’ı çok ilgilendirmiyor: “Türkiye ile benim için bir problem yok. Artık barış, diyalog olmalı. Bu hatalar geride kalsın, tarihçiler tartışsın. Halk bu işten zarar görüyor. Ben Türklerle çok iyi anlaşıyorum. Bir problemimiz yok. Problem oluşturmasınlar. Ben Türkiye’den getirdiğim kuru sebze ve meyveleri Ermenilere satıyorum. Çok seviyorlar. Üzerinde “Allah Korusun”, “Maşallah” yazılı nazar boncukları da yine Ermeniler tarafından alınıyor. Ben bunları satıyorsam artık bu iki halk arasında bir problem kalmamış olması lazım.”

Restokyan: Türk gibi yaşıyoruz

Bu yaz düzenlenecek ve üst düzey işadamlarının katılacağı bir toplantı için Antalya’ya geleceğini belirten Meraat Al Khaleej dergisinin editörü Nataly Restokyan; bunun radikal Ermeniler tarafından pek hoş karşılanmadığını anlatıyor. Taşnakların sergilediği yaklaşımların ise iki ülke ilişkilerine zarar verdiğini söylüyor. Restokyan’a göre Ermenilerin önünde iki seçenek var: “Türkiye’yi hiç düşünmeyip tamamen savaş açacaksın, ya da diyaloğa geçip sorun çözeceksin. Birincisi mümkün değil. Artık biz Türkiye’yi yaşıyoruz ve bir Türk gibi yaşıyoruz. Türk televizyonlarını izliyoruz. Ben Ülker yiyorum, İbo’yu dinliyorum, Türk giysilerini giyiyorum, başkaları da öyle yapıyor. Ama ikinci şık için çalışmamız lazım. Hayat devam ediyor, ben geçmişle uğraşmak istemiyorum. Kardeşlik ve barış istiyorum, kavga değil.” Restokyan’ı tanıyıp daha fazla konuştukça söylemlerinin politik açıklamalar olmadığını görüyorsunuz.

‘Türklerle olan dostluğumuzun arasına para giremez’

Beyrut’ta Ermeni nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Yeni Maraş’ta bir Urfa kebapçısı… Bölgenin en güzel kebap ve lahmacun yapan lokantası olmasının yanında işletmecisinin tatlı dilli ve kibarlığı buraya ilgiyi daha da artırıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde çok güzel yemekler yapan yerler ve çok kibar işletmecileri olabilir. Fakat bu mekanın Türk insanına, dünya kamuoyuna anlatacağı çok şey var. Çünkü sahibi 1915’te Lübnan’a göç etmiş bir Ermeni ailenin oğlu Levon Restokyan. Fasih bir Türkçe konuşan, bir Urfalı kadar iyi lahmacun yapan Levon Restokyan için ‘soykırım’ kelimesi, diaspora Ermenileri kadar hayatını yönlendirecek derin anlamlar ifade etmiyor. Ona göre olay ‘tarihte yapılan yanlışlardan birisi’ ve bütün hayatı bu ‘hata’ üzerine inşa etmenin bir anlamı da yok. Müşterileri arasında kendisi gibi Türkiye’den göçmüş, ikinci, üçüncü jenerasyon Ermenilerle birlikte birçok da Türk var. Özellikle perşembe günleri yaptığı lahmacun ve dürümlerin en büyük müşterisi Beyrut’taki Türk büyükelçiliği. Türk müşterileriyle olan ilişkisi ise alışveriş yapmanın çok ötesinde. Hatta benim gibi dışarıdan gelen Türklerden para almıyor. “Türklerle olan dostluğumuzun arasına para giremez.” diyen Levon Restokyan hâlâ Türkiye ile çok ilgili. Kendi çocuklarına Türkiye’yi anlatıyor, Türkçe öğretiyor.

Levon Restokyan, Ermeni diasporasının radikal ayağı olan ‘Taşnak’ları bir kenara bırakırsak Lübnan’da yaşayan ortalama bir Ermeni’yi temsil ediyor. Yani Türkçe konuşan, Türkiye ile ilgili ve ‘tarihte olanları tarihçilere bırakmayı’ tercih eden insanlar… Bu ülkede diaspora aslında oldukça eski ve köklü. Kiliselerinden siyasi partilerine, medyasından ekonomik örgütlenmelerine kadar geniş bir alanda örgütlü. Beyrut’un Borj Hammoud ve Bekaa’daki Ancar’da yoğun olarak yaşıyorlar. 3 milletvekilleri parlamentoda. 1915 olaylarının yıldönümü olması hasebiyle gündem soykırım tartışmaları. Fakat bu konular günlük hayatta pek yer almıyor. Hatta yeni nesil çok daha farklı düşünüyor. Türklerin dahi vazgeçemediği lahmacuncu Levon ustanın kızı da babası kadar Türkiye ve Türkleri seviyor. Nataly Restokyan, Lübnan’da çıkan; ancak Arap dünyasındaki zengin işadamlarına ve elit tabakasına hitap eden Meraat Al Khaleej isimli derginin editörü. Restokyan, “Babalarımızın, dedelerimizin birbirlerini öldürmüş olmaları artık bizim için problem olamamalı.” diyor.

04.05.2005

Haşim Söylemez

Yorumlar kapatıldı.