İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsviçre´den Türkiye´ye soykırım fırsatı

Haluk Şahin

Son günlerde Ermeni soykırımı konusundaki tutumuyla gazetelerimizin manşetlerine tırmanan İsviçre aslında uluslararası tartışmaların sahnesi olmaktan hiç hoşlanmaz. Spotların altına girmekten, mercek altına alınmaktan mümkün olduğunca kaçınır. Sorgulanmaktan ödü kopar.

İşte bu İsviçre’yi en iyi yine bir İsviçreli yazar anlatmıştır. ‘İsviçre Daha Beyaz Yıkar’ adlı kitabın vicdan sahibi yazarı Jean Ziegler ülkesini şöyle anlatmıştır:

“Dünyada İsviçre Konfederasyonu kadar kendisini tanımayan, donmuş, gizli, özeleştiri düşmanı, öz donukluğunu örgütlemeye zalimce kararlı bir başka toplumsal oluşum tanımıyorum… İsviçre bankaları dünyanın kasasıdır. Bankacılık kalelerinin Ali Baba mağaraları yalnızca uyuşturucu tacirlerinin, New York, Sicilya’ya da Calabria mafyalarının hasılatını kabul etmekle yetinmez, aynı zamanda Afrika’nın, Asya’nın, Latin Amerika’nın sermaye sahiplerinin ve despotlarının hazinelerini de kabul eder. Her ikisi de aynı emirlerce, aynı bankacılık teknikleriyle yıkanır, yeniden devreye sokulur…”

İşte bu ne kokan ne bulaşan İsviçre, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hakkında kırmızı bültenle arama emri çıkarmış. Halaçoğlu’nun suçu, Zürih’te yapılan bir toplantıda Ermeni soykırımı iddiaları konusunda ‘Soykırım değildi, başka bir şeydi’ demesiymiş.

İsviçre yasalarına göre Yahudi soykırımını inkâr suç sayılıyormuş ve 1915 yılında Osmanlı İmpratorluğu’nda Ermenilerin başlarına gelenler de, Ermeni diasporasının baskısı sonucu, bu kapsama sokuluyormuş.

Evet, İsviçre’de ifade özgürlüğü böyleymiş:

‘Türkler Ermenileri soykırımdan geçirdi’ demek koşuluyla, bu konuda her istediğinizi özgürce söyleyebiliyormuşsunuz!

Gene bu İsviçre’nin parlamentosu, önceki gün, Ermeni olaylarının ‘soykırım’ olarak nitelendirilmesi önerisini kabul etmiş. Ermenistan’ın İsviçre Büyükelçisi bu büyük başarının ‘İsviçre’deki Ermeni toplumunun üstün çalışması sayesinde’ alındığını belirtmiş.

Avrupa’da genel olarak durum bu, ama ben ürkek İsviçre’nin bu kadar net bir tutum takınmasını özellikle anlamlı buluyorum. Dünya kamuoyu önünde Türkiye’nin düştüğü durumu hiçbir şey bu kadar açık olarak göstermiyor.

On yıllar süren ‘vakur sessizlik’ politikasının Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Belli ki, ‘İkna Çağı’ olarak da anılan günümüzde başını kuma sokma ve bulutların dağılmasını bekleme yaklaşımı hiçbir şeyi çözmüyor, tam tersine sorunları ağırlaştırıyor.

Bu politikanın fiyaskoyla sonuçlandığı kabul ediliyor olmalı ki, Türkiye’nin bu konuda artık atak bir yaklaşım içinde olacağından, gerekirse dramatik şeyler yapacağından, ‘gerçekleri’ dünya kamuoyuna açıkca sunacağından söz ediliyor.

Ve deniyor ki, ‘Sonuç ne çıkarsa razıyız!’

Eğer Türk hükümeti ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Halaçoğlu bu iddialarında samimi iseler, onlara bekledikleri fırsatı İsviçre altın tepsi içinde sunuyor! İsterlerse, İsviçre’yi ‘Türk tezi’nin dünyaya tanıtılmasının ana sahnesi olarak kullanabilirler.

Nasıl mı? Örneğin şöyle: Prof. Halaçoğlu ifade vermek üzere İsviçre’ye gitmeyi kabul eder. Ama yalnız başına değil, bu ‘tez’i haklı bulan Türk ve yabancı diyelim 100 tarihçi ile birlikte… Onlara toplumun çeşitli kesimlerinden Türk ve Ermeni başkaları da katılabilir. Zürih’te kalabalık bir toplantıda görüşerini dile getirirler…

Bu kadarla kalınmaz… İsviçre’deki Türk toplumu (tıpkı İsviçre’deki Ermeni toplumunun yaptığı gibi!) sıkı bir çalışmayla Prof. Halaçoğlu’nun ‘suçu’na katıldığını beyan eden binlerce imza toplar (Şanar Yurdatapan’ın Türkiye’de yıllardır büyük bir özveriyle yaptığı gibi!) Bu imzalar büyük bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanır, savcılığa sunulur.

İsviçre binlerce imza ve görüş sahibini tutuklayabilir mi? Sanmıyorum. Tutuklasa daha iyi. Çok gürültü çıkar. Bütün dünyanın gözleri bu davaya döner.

Ve bu konularda inisiyatifi çoktan kaybetmiş olan, dramatik bir fırsat kollayan Türkiye, nihayet söz sırası alarak dünyaya derdini anlatır, kanıtlarını ve belgelerini sunar…

İkna ederse, eder; edemezse, gereken yapılır; diyelim, özür dilenir ve bu sorunun bu topraklarda bin yıl bir arada yaşamış Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkileri daha fazla zehirlemesine izin verilmez.

Yorumlar kapatıldı.