İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Daralan alanlar

Fikret Bila

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hakkında, Ermeni soykırımı yoktur, dediği için İsviçre tarafından soruşturma başlatılması, yeni bir sorunu ortaya çıkardı.

Benzeri bir durumla Belçika’da karşılaşılması da mümkün olabilir. Belçika’da soykırım yoktur, demeği suç sayan bir düzenleme yaptı ve parlamentoda ilk oylamadan geçirdi. İkinci oylamadan sonra, yürürlüğü girecek.

Giderek Avrupa ülkelerinin topraklarında “Türk, Ermenilere karşı soykırım yapmamıştır” demek, hapis cezasını öngören bir suç olacak. Bu sorunun tartışılması bile giderek zorlaşacak.

Parlamentoların aldığı soykırım kararları dışında, Ermeni lobilerinin, soykırım yoktur demeyi suç haline getirme konusunda da bazı ülkeleri ikna etmeye başlamaları, Türkiye ve Türkler açısından Avrupa’da alanları daraltıyor.

Bu eğilim, bir uluslararası mahkeme kararı dahi olmadan, Türkleri, diğer soykırım suçluları arasına sokma gayretinin göstergesi…

Bu gayretlerin AB süreciyle birlikte yoğunlaştığı ve giderek bir koşula dönüştürme amacı taşıdığı da hissediliyor.

‘Fırsat bu fırsat’

Türkiye’nin, hakkı olan AB üyeliğini odaklanmasıyla birlikte, Türkiye ve Türklerle olan sorunlarını her ulus ve ülke bu yolla kendi lehine çözüme bağlama çabasına girdi. Fırsat bu fırsattır anlayışıyla…

Ermenistan veya Güney Kıbrıs herhangi bir iddiasından vazgeçmiş değil. Türkiye’ye karşı bir iyiniyet adımı atan da yok. Ermenistan, Türkiye sınırını tanımıyor. Bu tutumunu sürdürdüğü halde, soykırım suçunu kabul edin, diye, uluslararası siyasi baskıyı sürdürebiliyor. Kıbrıs’ta Rum kesiminin tutumunda da en küçük bir değişiklik yok.

Özgürlük ve hak alanları daraltılan bir diğer kesim de Kıbrıs’taki Türkler. Rum yönetimi, KKTC’de eski Rum evlerini kullananlar için 2 yıllık hapis cezası öngörüyor. Rumlar, bu hükmü esas alarak KKTC’deki mallarını geri almak içir yoğun bir şekilde dava açmaya başladılar. Mahkeme celpleri KKTC’de Türk vatandaşlara ulaşmaya başladı.

Türkler aleyhine açılan davaların giderek yoğunlaşmasına paralel olarak Rum yönetimi, konuyu AB’ye taşıdı. Kuzey’de Rum malını kullanan Türklerin hem Güney Kıbrıs’a, hem de Avrupa’ya gitmeleri halinde tutuklanmaları için baskı yapılıyor. Türkler üzerinde kurulan bu baskının sonucu, KKTC vatandaşlarının Güney Kıbrıs’a geçişleri gözle görülür oranda düşürmüş durumda. Avrupa’ya gitmek konusunda da tedirginlik yaşıyorlar.

Güney Kıbrıs hem kendi iç hukukunda düzenleme yaparak Türklere gözdağı veriyor, hem de AB üyeliğini kullanarak, aynı durumun Avrupa’da yaratılmasına çalışıyor.

Türkler için alan o kadar daraltılmış durumda ki, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, konuyu Birleşmiş Milletler ve AB’ye ilettiler. Rum yönetiminin bu tutumunu değiştirmesi için talepte bulundular.

Güven azaltıcı önlem

Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözümün bulunması için yıllardır taraflar arasında “güven artırıcı önlemler” paketleri gider – gelir. Türkiye ile Yunanistan arasında da öyle…

Ancak, Kıbrıs’taki son gelişmelere bakılırsa, buna güven artırıcı değil, “güven azaltıcı Rum önlemleri” demek daha doğru.

Rum yönetiminin yeni atakları, çözüm umudunu da zayıflatıyor. AB üyeliğini, KKTC ve Türkiye aleyhine kullanmaya kararlı oldukları anlaşılıyor. Durum böyleyken, AB’nin baskısı Rum tarafına değil Türk tarafına yöneliyor.

İki kesimliliği mahkeme kararlarıyla delmeye çalışan Rum yönetiminin niyeti açık…

AB, bunu görmek istemiyor.

Yorumlar kapatıldı.