İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Objektif olanı linç mi edelim?

Ermeni soykırımının tartışıldığı bir programda, resmi görüşü savunan bir emekli büyükelçi, farklı bir düşünceyi savunan katılımcıları ‘vatanı sevmemekle’ suçladı. Böyle bir ortamda tarihi gerçeklerin tartışılması mümkün değil

RÜSTEM BATUM

Çarşamba gecesi NTV ‘de Karşı Görüş adlı programı izledim. Konu malum Ermeni soykırımı iddiası. ‘Sözde Ermeni soykırımı’ demiyorum, çünkü ‘arşivleri açtık, gelin tartışalım’ diyenler “sözde” demenin zaten: “Ermeni soykırımı olmamıştır, bu bir yalandır” demekle eşanlamlı olduğunu kavramış görünmüyorlar.

“Senin tavrın buysa o zaman tartışacak ne var” diye sormazlar mı adama? ‘Hodri meydan’ çağrısının da, güreşe/dövüşe davet çağrışımı yaptığı için, “Gel kardeşim uzlaşalım, barışalım” fikrinden ziyade “Bizim belgelerimiz ve devlet memuru tarihçilerimiz sizinkileri döver” görüşünü akla getirebileceğini birileri Başbakan’a hatırlatsa pek fena olmaz diye düşünüyorum. Öncelikle şunu belirteyim, ne milliyetçi Türklerin “Katiyen bu olaylar olmadı, bunlar Hırıstiyan dünyasının bizi aşağılamak için ortaya attığı iftiralar”, ne de milliyetçi Ermenilerin “Türkler 1 milyon günahsız Ermeniyi katlettiler” tezlerinden hangisinin, ne ölçüde doğru olduğunu değerlendirebilecek durumda değilim. Çünkü, bu konuyla ilgili bir sürü yazı ve belge okumuş olmakla birlikte, 90 yıl önce meydana gelmiş bu felaketi bütün boyutlarıyla kavrayabilmek ve değerlendirebilmek için çok daha fazla bilgiye ve kamuoyu önünde korkmadan tartışabilmeye ihtiyacımız var diye düşünüyorum.

Farklı düşünen hedef gösteriliyor

Gelelim asıl konumuz olan NTV’deki tartışmada tarafların nasıl davrandığı meselesine. Üç emekli büyükelçiden oluşan ‘soykırım olmamıştır’ (ya da buna soykırım denemez) tezinin savunucuları karşısında, Boğaziçi Üniversitesi’nden tarih profesörü Selim Deringil, Ermenice/Türkçe yayımlanan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ve Murat Belge yer alıyorlardı.

Programın adı ‘Karşı Görüş’ olduğundan, konuklar farklı/karşıt görüşlerini açıklamak, tartışmak ve de izleyicinin ‘gerçeğe’ bir adım daha yaklaşmasını sağlamak için davet edilmişlerdi. Fakat tartışmada en dikkat çekici nokta: ne zaman ‘resmi görüş’ten farklı bir görüş ortaya atılsa, emekli büyükelçiler ekibinin en ‘şahin’ üyesi Şükrü Elekdağ’ın hemen müdahale edip, hem Selim Deringil’i hem de Murat Belge’yi hedef alan ve ‘vatanı yeteri kadar sevmemek’ (veya milli hassasiyetleri pek dikkate almamak) şeklinde yorumlanabilecek suçlamalarda bulunmasıydı. Prof. Selim Deringil programda birkaç kere Elekdağ’ı uyararak kendine atfedilen sözleri söylemediğini ve bunların kayda geçmesini hatırlattı. Murat Belge de, Elekdağ’ın “Siz ve sizin gibiler zaten buna da karşı çıkarsınız” şeklindeki ısrarlı sataşmalarına sonunda dayanamadı ve bu tür konuşmalarla kendisi gibi insanların hedef gösterilmekte olduğunu açıkça söyledi.

Tahammülsüzlük had safhada

Şimdi olayı özetleyelim.

1- Murat Belge ve tarih profesörü Selim Deringil, değerlerini kimsenin tartışamayacağı, konunun uzmanı, iki bilim adamı.

2- Hükümetin (ve de muhalefet partisinin) yeni çağrısı: “Tarihçilerin olayları değerlendirip karar vermesi”.

3- Ama bu programda da açıkça görüldüğü gibi, devlet görüşünden farklı hiçbir görüşe/açıklamaya tahammülümüz yok.

4- Yapılmak istenen, ‘tarihi gerçekleri’ gün ışığına çıkarıp iki tarafın da onlarla ‘dürüstçe’ yüzleşmesini sağlamak mı, yoksa tarihi siyasete alet etmeye çalışmak mı?

5- Türk tarafından tartışmasına ‘izin verilecek’ tarihçiler sadece devlet görüşlerini savunan ‘resmi’ tarihçiler mi olacak ve eğer öyleyse, bu uluslararası kamuoyunu ne ölçüde tatmin edecek?

6- Ama, bütün bunların ötesinde, en vahim şey şu: Hem ‘hodri meydan, arşivleri açtık, her şeyi tartışalım’ deyip, hem de resmi görüşün dışında bir fikir açıklama ‘densizliğinde’ bulunan Murat Belge gibi; ülkemizde zor yetişen, değerli, namuslu, objektif, uluslarararası camiada kabul gören her bilim adamını ve aydını ‘milli hassasiyet’ sahibi vatandaşlara hedef mi göstereceğiz?

7- Böyle davranmaya devam edersek, kitap yakmak isteyen kaymakamların, sokaktaki linççilerin hoşgörüldüğü (haklarında hâlâ kanuni takibat yapılmadı), televizyonlarda konuşmacıların hedef gösterildiği bu ortamda hangi bilim adamı korkmadan tarihsel gerçeklerden söz edebilecek?

8- Bu durumda gerçeği nasıl öğreneceğiz (eğer öğrenmek istiyorsak) ve en önemlisi: Bize, bizden başka kim inanacak?

Rüstem Batum: Gazeteci

Yorumlar kapatıldı.