İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ERMENİ SORUNUNDA TAKTİK VE STRATEJİ

Hasan Ünal

Ermeni sorunu daha doğrusu Ermeni iddiaları bir kaç temel unsurdan oluşuyor.

Ermenileri, Ermenistan devleti ve Ermeni diasporası şeklinde iki gruba ayırabiliriz.

Bu ikisi arasında doğrudan bağlantı bulunmakla birlikte, gerek Türkiye”den talepleri gerekse tavırları itibariyle aralarında nüanslar olduğu muhakkak. Ermenistan ile aramızda resmi diplomatik ilişki yok; ancak bu ülkenin bağımsızlığını tanıyoruz.

Ermenistan da Türkiye”yi tanımış durumda.

Diplomatik ilişkiler kurulmamasının bir kaç sebebi var.

Ermenistan”ın Türkiye”nin toprak bütünlüğünü tanıması lazım.

Aslında bir ülkeyi siyasi manada tanımanın tabii gereği olan da bu.

Ermenistan, Sovyetler Birliği”nden ayrılarak bağımsızlığını kazandığı için, daha önce Sovyetler Birliği ile yapmış olduğumuz anlaşmalardan doğan müktesebatın Ermenistan tarafından tanınıp tanınmadığını bilmemiz gerekiyor.

Bunun en kolay yolu da Türkiye ile Ermenistan arasında ya bir nota teatisi veya bir protokol imzalanması.

Ermenistan, Sovyetler Birliği”yle imzalamış olduğumuz ve bugünkü sınırlarımızın Sovyetler Birliği tarafından kabul edilmesi anlamına gelen anlaşmayı tanıdığını ve bundan doğan bütün sonuçları kabul ettiğini belirten bir nota teaitisine girişecek Türkiye ile ya da aynı konuları içeren ayrı bir protokol imzalanacak iki ülke arasında.

Ermenistan”ın Azerbaycan topraklarındaki işgaline de son vermesi gerekiyor.

Azerbaycan topraklarındaki işgalini sürdüren bir Ermenistan ile Türkiye”nin sanki hiç bir şeymiş yokmuş veya olmamış gibi doğrudan diplomatik ilişki kurması ve/veya sınırını açması düşünülemez.

Azerbaycan Türkiye açısından sadece kardeş bir ülke olmakla kalmayıp; aynı zamanda, Türkiye”nin önemli bir ekonomik ortağıdır.

Ermenistan gibi sıradan ve fakir bir ülkenin Türkiye”ye verebileceğinden katbekat büyük potansiyele sahiptir. Koçaryan”ın Erdoğan”a yazdığı mektupta kullandığı ”siyasi ilişkilerimizi ön şartsız bir şekilde başlatalım” ifadesi anlamsızdır.

”Ön şartsız” ifadesi meseleye dışarıdan bakanlar açısından mantıklı görünebilir.

Ama Türkiye kabul edemez.

Çünkü Ermenistan Türkiye sınırının açılmasını temin edecek; Azerbaycan”ın direnme gücünü hırpalayacak ve soykırımı iddialarını uluslararası platformlarda sürdürecektir.

Buna kaymaklı ekmek kadayıfı denir ve bunu mevcut hükümet dahil hiç kimse kabul edemez. Diasporaya gelince, onların bugüne kadar ortaya koydukları talepleri üç ”t” olarak nitelemek mümkün.

Tanıtma, tazminat ve toprak.

Baskılarla Türkiye”nin Ermeni soykırımı iddialarını kabule zorlanması ve ardından da tazminat ve hatta toprak talep edilmesi.

Temel amaç bu olmakla birlikte, son yıllarda Ermeni diasporası ve onlara akıl veren yabancı diplomatlar taktiksel olarak bu talepleri birbirinden ayırmaya ve böylece Türkiye”ye soykırımı iddialarını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Şöyle ki, soykırımı bir hukuk nosyonu olup; ancak ve ancak bir yargı kararından sonra ortaya çıkabileceğinden ve1948 soykırımı sözleşmesinin geriye doğru işletilmesinin mümkün görünmemesinden dolayı, ”1915 yılındaki uluslararası hukukta soykırım olsaydı ne olurdu?” türünden taktiksel bir soruyla atağa geçmiş bulunuyorlar.

Bu yola başvuranlar – içimizdekiler de dahil olmak üzere – şunu söylemeye çalışıyorlar.

Türkiye soykırımını kabul etsin yani dedelerimizi işlemedikleri bir suçtan dolayı katil ilan edelim; ancak soykırımı sözleşmesi geriye doğru işletilemeyeceği için Türkiye”den toprak ve tazminat talebi olmasın. Bu teklif kendi içinde tuzaklarla dolu; çünkü Türkiye”nin soykırımını kabul etmesinin ardından fertlerin tazminat taleplerinin durdurulması mümkün olamaz ve bunun maliyeti de yüz milyar doları geçer.

Kaldı ki, soykırımı suçu ahlaki manada fertlerle sınırlı tutulamaz.

Bütün bir milleti zemmeder.

Üstelik dedeler, sırf yurtlarını savundukları için Batı karşısında ezilen torunları tarafından katil ilan edilirse, o millet bir daha iflah olmaz.

Bu şekilde her talebi karşılamanın adı ise ne siyaset ne de diplomasidir.

Yorumlar kapatıldı.