İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Umarım 100´üncü yılı İstanbul´da anarız´

Prof. Dr. Murat Belge, Ermeni sorununun çözümü için iki toplumun birbirini daha iyi tanıması gerektiğini savunuyor. “Ermenistan’ı resmen tanımak, sınırları açmak gerek. Aslında birbirimize çok benziyoruz” diyen Belge, 1915 olaylarının 100’üncü yılında da İstanbul’da anma töreni yapılmasını umuyor

YAPRAK ARAS

Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan olaylarından biri, 1915 olaylarının 90’ıncı yıldönümü nedeniyle Erivan’da bulunan Prof. Dr. Murat Belge’nin maruz kaldığı “şaraplı saldırı”ydı. Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Başkanı ve Radikal gazetesi yazarı Belge, olayı büyük bir olgunlukla karşıladı; gömleğini nasıl ücretsiz temizlettiğini, dökülen bir kadeh yerine ikram edilen bir şişe şarabı nasıl içtiğini yazdı.

Belge gerçekten hiç sinirlenmemiş. “Mahallenin delisi” olarak tabir ettiği adamın yaptığını anlatırken gülümsemeden de edemiyor.

Belge’yi Kuştepe’deki Bilgi Üniversitesi kampusunda ziyaret ettik. Saldırıyı, anıta çiçek koyarken niçin gözyaşı döktüğünü ve neden “Birleşmiş Milletler’in tanımına göre 1915 olayları soykırımdır” dediğini kendi ağzından dinledik.

Nasıl geçti Erivan günleri?

Bir kere benim için çok yeni değil Erivan, bu üçüncü gidişimdi. Ama Ermeni soykırımı bağlamında ilk gidişim. Başka ülkelerde bu konuyla ilgili yapılan toplantılarda bulunmuştum. Orada olan insanların bir kısmını şahsen, bir kısmını da ismen tanıyordum. Tabii bir de 1915 olaylarının 90’ıncı yıldönümü törenleri vardı. Onu ilk defa görüyorum. Oraya gittim ve o anıta (Ermeni Soykırım Anıtı) çiçek bırakma sürecinde ben de bulundum

Tören nasıldı?

Çok etkileyici. Kim olsa, nereden gelirse gelsin etkilenir ve etkileniyor. Çünkü orada 100 binlerce insanın kederini görüyoruz. Ama Türk olarak oraya gidince, insanın sırtına bir şey ister istemez basıyor. Ben kendimi şahsen sorumlu görmesem de herhalde Malezyalı bir adamdan daha farklı bakıyorum. O da elimde değil. 700-800 bin, bazen 1 milyon kişi oraya geliyor o gün. Bu azımsanır bir rakam değil; müthiş bir şey. Tören de bizim bildiğimiz törenlerden değil. Bağırtı çağırtı, askerler, resmi geçit falan yok. İnsanlar ellerinde çiçeklerle uzun bir yol yürüyerek geliyorlar. Sıraya girip anıttan içeri giriyorlar. Çiçeklerini bırakıyorlar. Sabah başlıyor, gece yarısı olana kadar devam ediyor.

“Herkes birbirinin ağzına bakıyor, ‘genosid’ lafı çıkacak mı diye”

Siz bu konudaki yazılarınızda daha çok “kıyım” sözcüğünü kullanıyorsunuz. Erivan’da ise “Birleşmiş Milletler tanımına göre soykırım denilebilir” dediniz…

Bu, 1915’te olduğu zaman böyle bir kelime yoktu. Genosid kelimesini (Raphael) Lemkin 1948’de falan icat etti. Biz de “kıyım” diyerek büyüdük. Ermeniler de “felaket” anlamına gelen Ermenice bir kelime söylediler. Onlar da genosid demedi. Bugün normal konuşan bir Ermeni de o kelimeyi kullanır. Ama bir zaman sonra “Bu genosiddir” iddiası başladı ve “siyaseten doğru” olmak isteyen bir Ermeni buna artık genosid demek durumunda. Benim o gazeteye söylediklerim kısmen kırpılmıştı; herhalde yer bulamadılar.

Söylediğim şu: 1948’de yapılan bir genosid tanımı var. Kabaca “Bir topluluğu şu şu nedenlerle, yalnız o topluluğa mahsus olmak üzere, bir kısmını veya tamamını yok etmek üzere bir şey yapmak” olarak tanımlanıyor. Tanım buysa, 1915 evet genosiddir. Hürriyet gazetesinde de “900 küsur bin kişi tehcir edildi” gibi bir haber çıktı. Bu, başlı başına bir genosiddir.

Bütün mesele de bir kelime üzerine dayanıyor.

Ve daha da çözümsüzlüğe doğru gidiyor. Bir toplantıda ben “Bana göre bu genosid değil” diyorum. Yarısı, “Ha. Bu o namussuzlardan biriymiş” diyor ve sonra hiçbir dediğimi dinlemiyor. Sadece birbirimizin ağzından genosid lafı çıkacak mı diye bakıyoruz. Türkler ve Ermeniler arasında bir de şu ayrım var: Ermeniler işi bütün bağlamından soyutlayıp “1915’te bu emir verildi ve ne oldu?”yu konuşmak istiyorlar. Onları ilgilendiren bu. Türkler de bunun evveliyatı, sonrası, “Onlar bize ne yaptı?”sında. Bir tarafta olay, öbür tarafta bağlam. Bu da ayrı bir çözümsüzlük ve diyalog kopukluğu yaratıyor.

Hükümetin tutumunu nasıl buluyorsunuz?

Hükümetteki bireylerin bu konuyu iyi bildiğini sanmıyorum. Türkiye’de bu konu iyi bilinmiyor zaten. Deneyimli olanlar bilerek saklıyor ama bu hükümet bilerek saklıyor gibi gelmiyor. Bilmediklerinden böyle konuşuyorlar.

Sizin bu konu için çözüm öneriniz nedir?

Bunun olduğunu kabul etmek lazım. Ama bu da gecikecek gibi görünüyor. Bu kabul kararını verecek adamlar şimdiye kadar öyle bir dille konuştular ki, bu saatten sonra “Yanlış yapmışız” demeleri zor. Bunun iki toplum arasında dostane biçimde tartışılması lazım. Onun için ben Ermenistan’ı resmen tanımak, sınırları açmak gerektiğini düşünüyorum. İnsanların birbirini görmesi, sipsivri dişleri, kuyrukları olmadığını anlaması gerekiyor. Üstelik bu tanışma gerçekleştiğinde, bizim Ermenilerle Yunanlılardan da çok benzeştiğimiz görülecek. Ermeniler bizim gibi duygusal, dostluğuna sadık insanlardır.

90’ıncı yıl böyle geçti. 100’üncü yılda neler olacak acaba?

Umarım 100’üncü yılı İstanbul’da anarız.

Üzerime şarap dökülünce çok kişi ‘Oh olsun’ demiştir

Erivan gezinizden en çok ses getiren de herhalde şarap dökme olayı oldu.

Gazeteci arkadaşlar vardı. O adamcağız önceden tespit etmiş Türk olduklarını, saldırmış. Aynı masada oturuyoruz. Tekrar onları görünce “Turco” falan diye bağırdı. Birden bir el geldi ve bardağımı alıp şarabı başıma döktü. Hırant (Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink) fırladı, adam da kaçtı. Adamın yüzünü bir anlık görebildim. Pek sağlam bir adam değildi. Belli ki mahallenin delisi bir adamdı.

Şikayetçi bile olmadınız. “Beni çok sevdi herhalde, kendisi için kutsal olan şarapla beni vaftiz etmek istedi” gibi esprili bir dille yaklaştınız. Ama burada hayli gürültü patırtısı oldu.

Türkiye’de, insanlara genel olarak sansasyon lazım. Hele bir de Ermenistan’a gitmişsin, Ermeniler sana bir Türk olarak saldırdılar. Bu bizim beklediğimiz bir şey. Bir de ben onların acısını paylaşmak için giden ve hep Ermeni kıyımının olduğunu söyleyen bir Türk olduğum için bana da “Oh olsun” deme imkanları oldu.

“Aşırı milliyetçilerin akli dengelerinin çok yerinde olmadığına inanırım”

Türk basını hiç üzerinize gelmedi ama…

Ama çok kişi içinden geçirmiştir. İşte “Gör Ermenileri” falan demişlerdir. Yine de genel olarak bu yıldönümünde bizim alışık olduğumu refleksler gösterilmedi. Belki de bu işi yumuşatma eğilimi var.

Siz adamın akli dengesi yerinde olmadığı için mi şikayetçi olmadınız?

Adamın akli dengesi yerinde olabilir. Bu aşırı milliyetçilerin zaten hiçbir zaman akli dengelerinin çok yerinde olduğunu düşünmem. Ermenistan’da Ermeni bir adamın Türklere karşı büyümüş olması şaşırtıcı değil. Bayrak yakanlarla, linç girişiminde bulunanlarla dolu bir memlekette yaşarken herhalde bizim Ermenistan’daki bir Türk düşmanı adama dudak büküp de “Cık cık” diyecek halimiz yok. Akıl sınırlarını geçen gösteriler yapmada kimse bizimle boy ölçüşemez.

Herhangi bir insan gelip de şarap dökse herhalde şikayetçi olursunuz…

Tabii. Mesela İspanya’da bir adamla tanıştırdılar. Adam yarım saat sonra “Ermenileri öldürmüş bir milletin mensubu olarak ne düşünüyorsun?” dedi. Bunu deyip o da kafama şarap dökebilirdi. İşte ondan şikayetçi olurdum. O herife de çok sinirlendim ve bütün gece kavga ettik mesela. “Benim milletim bunu yapmadı” anlamında değil ama “Nasıl böyle bir kolektif sorumluluk yükleyebilirsin ki? Asıl faşist sensin” dedim.

“Evet, anıta çiçek koyarken ağladım; insan etkileniyor”

Anıta çiçek koyarken gözünüzden yaş gelmesi biraz da ortamın sizi etkilemesinden mi?

Evet. Çok etkileniyor insan. Belki de Sovyetler Birliği’nden edindikleri bir estetiktir. Leningrad’da bir toplu mezara gitmiştim. 600 bin insan yatıyordu. Yeşillik, ağaçlar, etrafta hiçbir şey yok. Ağaçlara hoparlörler gizlemişler, bir piyano sonatı çalıyor. O alayişsizlik insanı çok daha fazla etkiliyor. Erivan’da da öyleydi. Bir koro vardı, insanlar ellerinde çiçeklerle yürüyor. Yaşlılar… O çok dokunuyor. Çok zor yürüyen bir adam almış karanfilini gelmiş. İnsanın içini hakikaten çok burkuyor.

“Ölen insanların sayısını her iki taraf da abartıyor”

İddia edilen rakamlarla ilgili yorumunuz nedir?

Her iki taraf da abartıyor. Ermeniler bir ara

6 milyona çıkmaya niyetlenmişlerdi. Halen de

1,5-2 milyon diyorlar. Ben çok iyi bilmiyorum ama bana çok abartılı geliyor. 300 bine indirince biz seviniyoruz. Bu rakamları aşağı, yukarı çekmeye çalışmalarına da çok sinir oluyorum. 300 kişinin öldürülmesi de hunhar bir şeydir. Çarşıda şeftali pazarlığı yapar gibi, “Ben şu kadar veririm” olur mu? İnsan hayatının önemi bir aritmetiğe takılıp gidiyor.

Türkler de tehcir edildi deniyor…

Türkler savaş zamanında Rus ordularının işgalinden kaçıyorlar. Bunun Ermeni tehciriyle ne alakası var? 1917’de bunları göç ettirecek Ermeni mi kalmış ki? Türklerin öldürdüğü Ermeniler ve Ermenilerin öldürdüğü Türklerin rakamları karşılaştırılamaz bile. Koşullar da karşılaştırılamaz. Türk tarihçilerinin bunları aynı zamanda olmuş gibi anlatmaları çok yanlış. “Onlar bizi, biz de onları öldürdük” gibi bir durum yok yani. Ermeniler savaş için tehcir edildiyse, niçin Trakya’dan, Kocaeli’nden de tehcir edildiler? Batı dünyasının gözünün önünde olan İstanbul ve İzmir dışında her yerde bu oldu. Sadece Ermenilere oldu, başkasına da olmadı. Bunun için Ermeni olmak yeterliydi. İşte bütün bunlar, Birleşmiş Milletler’in tanımına göre soykırımdır.

Ayrıca Memurin Muhakemat Kanunu 1913’te çıkarılmıştır ve 1915’teki olaylarda sorumluluğu görülen birçok kişi yargılanamamıştır. Acaba bu kanun o tarihte çok mu tesadüfen çıkmıştı? Çünkü 1913’te Balkan faciası yaşanmıştı; Ermeni meselesi hep vardı ve bu sosyal Darwinci İttihatçılar da bu meselenin toprak kaybına neden olacağına karar vermişlerdi.

Tabii ulus devlete doğru giden bir süreç var, dağılmakta olan bir imparatorluk var. Türkler artık kendi devletlerini kuracaklar. Ne kadarını ellerinde tutabilecekler? Zaten İttihat ve Terakki kadroları içindeki Türkçü kanat dizginleri eline geçiriyor o sırada. Ama bu kurulacak ulus devletin ekonomik egemen sınıfı Türk değil; Rum, Ermeni. İttihat ve Terakkicilerin iktidara gelmesinden itibaren bir Türk burjuvazi sınıfı yaratma gayretindelerdi. Olmadı. Ama birisinin elindeki malı alırsan, iyi kötü bir burjuvazi yaratabilirsiniz. Sadece Ermenilerle sınırlı değildir İttihat ve Terakkicilerin yaptığı. Bizim üçüncü cumhurbaşkanımız olan Celal Bayar da İttihat ve Terakki umum müfettişi olarak, oradaki zengin Rumları kaçırmak için komitalar kurmuştur. Bu, resmi tarihimizde geçmez mesela.

Yorumlar kapatıldı.