İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Türkeş dizisini okudum´

Can Dündar

Fotoğraf çekimi için Başbakanlık konutunun bahçesine çıktığımızda Sedat Ergin, Erdoğan’a “Türkeş-Ter-Petrosyan buluşması” dizisini okuyup okumadığını sordu:

“Okudum” dedi Başbakan…

O dönemki Devlet Başkanı Ter-Petrosyan’ın meselelere bugünkü Başkan Koçaryan’a göre daha ılımlı yaklaştığını ifade etti.

Bir şansın kaçırıldığını söyledi.

O şansın kaçırılmasının nedeni tam Türkeş’le Ter-Petrosyan el sıkıştıklarında başlayan saldırılar mıydı?

Yine önceki gün görüştüğümüz, dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin bu soruyu -sık sık Ege’de de karşılaştığımız- bir tespitle yanıtladı:

“Bu konuda ne zaman bir barış umudu doğsa, cephede mutlaka bir saldırı oldu ve yakınlaşma, yerini uzaklaşmaya bıraktı.”

Çetin, “Türkeş’le Ter-Petrosyan arasındaki temasların her aşamasından haberdardım ve yakinen izliyordum” dedi.

Türkeş buluşmaya gitmeden önce Özal’a, Demirel’e ve kendisine haber vermiş. “Gitmem iyi olur mu?” diye sormuş. Sonra da isteği üzerine, kendisine Erivan’la ilişkilere dair bilgi verilmiş.

Dönüşte de devlete görüşmeleri rapor etmiş.

Özal öldüğünde, Demirel ve Çetin, cenazeye gelen Ter-Petrosyan ve Elçibey’i buluşturup uzlaşmaya zorlamışlar.

Yine olmamış.

Hem tarih hem siyaset

Şimdi çözüm umudu var mı?

Başbakan’la buluşacağımız sabah, bu köşede “Konunun aslen siyasetçileri ilgilendirdiğini, sadece tarihçilere bırakılamayacağını” yazmıştım.

Bu görüşümü kahvaltıda da dile getirdim.

Bunun üzerine Erdoğan, “soykırım” konusunda ortak komisyon kurulması önerisinde ısrar etmekle birlikte bunun siyasi ilişki için önkoşul olmadığını açıkladı:

“İkisi arasında Çin Seddi yok. İki çalışma paralel gidebilir” dedi.

Bu, Koçaryan’ın mektubundaki yaklaşımla uyumlu bir pozisyon…

Halaçoğlu: Herkes maaşlı

Dün arayan Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu da Başbakan’la aynı görüşteydi.

“Elbette sorunu çözecek olan tarihçiler değil” dedi;

“Biz işi çözecek olan siyasetçilere tarihsel belgeleri sunacağız. Onlar o bilgiye dayanarak çözüm üretecekler. Bilgi olmadan sadece siyasete bırakınca da sağlıklı çözüm çıkmıyor.”

Halaçoğlu yazımdaki “maaşlı tarihçiler” tanımına alınmıştı:

“Kim maaşlı değil ki? Kimisi devletten alıyor, kimisi başka yerden” dedi.

“Türk’e Türk propagandası” yapıldığı eleştirilerini ise “Kamuoyumuzu kendi tarihi konusunda bilgilendirmek zorundayız” diye yanıtladı.

Genelde meselenin olumlu yönde geliştiği kanısındaydı.

Jest beklentisi

Erdoğan da aynı görüşte… Başbakan, Erivan’ın Kars Anlaşması’yla ilgili tezlerinde yumuşama olduğunu söyledi. Son mektuplaşma biraz da bu yumuşamanın eseri…

Şimdi Koçaryan’ın mektubunu “peşinen reddetmeyen” ve incelemeye alan Ankara, bir yandan Ermeni vakıfları meselesini, Akdamar Kilisesi’nin onarımını, hatta ruhban okulunun açılmasını gündeme alırken, Erivan’dan da -yurtdışındaki lobi faaliyetinin azaltılması gibi- iyi niyet jestleri bekliyor.

Ancak Türkiye açısından asıl önemlisi, konunun içeride tartışılmaya başlaması…

Günlerdir TV kanalları soykırıma “var” ya da “yok” diyen tarihçilerin tartışmalarına yer veriyor.

Erivan’da henüz rastlanmayan türden demokratik bir açılım sağlandı.

Bunca zaman sorunu görmezden gelen Türkiye 90 yıllık tabuyu 9 haftada yıktı. Kıyamet de kopmadı.

Bundan sonra çözüme gitmek çok daha kolay…

Yorumlar kapatıldı.