İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şeyh Bedreddin´den 1915´e

Emre Aköz

Emekli büyükelçi ve CHP milletvekili Şükrü Elekdağ’ın başını çektiği bir grup şöyle diyor: “Türk ve Ermeni tarihçiler bir araya gelsin…

1915 olaylarına ilişkin bütün belgeler ortaya konsun… Ve tarihçiler bir soykırım olup olmadığına karar versin…”
Geçenlerde bu konu NTV’de tartışılırken, tarihçi Selim Deringil ile Murat Belge, “Tamam bir kurul oluşturulabilir ama tarihçiler böyle bir kararı veremez. Çünkü tarihçilik bir ‘ yorumlama’ mesleğidir. Aynı belgeye bakıp başka başka şeyler söylenebilir” dediler.

Karşı masada oturan Şükrü Elekdağ bu itirazı anlayamadı. “Belgeye dayanmayacaksak, neye dayanacağız” dedi.

Gerçekten de tarihçilikle alakası olmayan sokaktaki insan için kavraması zor bir olay bu… Öyle ya, önce eldeki tüm belgeleri bir güzel okursun, sonra da karar verirsin, olur biter. İşte sana tarih(!)

Halbuki tarih kurulan, kurgulanan bir şey. Bu açıdan romanı andırıyor. Tarihçi bir hikâye yazar. Bunu yaparken elbette nesnel verilere yani belgelere dayanır. Ancak tarihçinin bakış açısı anlatılan hikayeyi şekillendirir.

Ben bu konudaki en güzel örneği, Tayfun Atay’ın, ‘Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek’ (Metis Yay.) adlı kitapta yer alan makalesinde buldum.

‘Çözümlenememiş Bir Tarih Sorunu: Şeyh Bedreddin’ başlıklı incelemesinde Atay, tarihçilerin Şeyh Bedreddin’i nasıl çok farklı biçimlerde değerlendirdiğini gösteriyor.

Nazım Hikmet’in şiirine de konu olan Şeyh Bedreddin’e ( 1359-1420) ilişkin belgeler ortak. Yani tüm tarihçiler hemen hemen aynı kaynakları kullanıyor.

Peki kimdi Şeyh Bedreddin? Hareketinin anlamı neydi? Mesela Çetin Yetkin’e göre bir ‘ilerici’ olan Bedreddin, Stefanos Yerasimos’a göre ‘gerici’dir. Mustafa Akdağ’a göre Bedrettin hareketi Batıni nitelikte değildir. Halil İnalcık ise aynı verilere dayanarak hareketin Batıni olduğunu söyler.

Batılı düşünürlerle kıyaslandığında da durum aynıdır. Hilmi Ziya Ülken, Bedreddin’i Leibniz ve Spinoza’ya benzetir. Mizancı Murat’a göre Luther’i andırmaktadır. Nedim Gürsel için Bedrettin, bir tür Thomas Münzer’dir. Orhan Hançerlioğlu’na göre o, Thomas More’un Doğu’daki temsilcisidir. İbrahim Hakkı Konyalı ise Bedreddin’e “Stalin’in Şeyhi” der! Tekrarlayalım: Bunca farklı yorum, aynı belgelere dayanarak yapılıyor! Eğer Şükrü Elekdağ ve onun gibi düşünen Başbakan Erdoğan’ın ‘örtülü’ politik niyetleri varsa; onu bilemem. Ama tek amaçları “1915’te ne oldu” sorusuna samimi bir cevap bulmaksa… Hiç uğraşmasınlar, bu iş tarihçileri bir araya getirerek olmaz.

Bana inanmıyorlarsa feyz almak için Tayfun Atay’ın makalesini okusunlar. Şeyh Bedreddin gibi üstünden 600 yıl geçmiş bir olayda dahi ortak bir fikirde buluşamayan (ki buluşmaları da gerekmiyor) tarihçiler, Ermeni Tehciri gibi gayet netameli, çetrefil bir konuda nasıl anlaşacak?

Tarihçilerin bir araya gelmesi elbette olumlu bir girişimdir. Diyalogtur. Açılımdır. Ancak bu girişimden bir ‘nihai karar’ çıkamaz. Çıksa dahi kabul görmez.

İşte bu yüzden aklı başında tarihçiler ısrarla, “Bu işi siyasetçiler çözecektir” diyor.

Yorumlar kapatıldı.