İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kaç veçheli

Gündüz Aktan

TBMMtarihçilerden oluşacak ortak bir komisyon kurulmasını önerdi. Ermeni görüşlerini destekleyen bizim liberallere göre arşiv belgelerini birbirinden farklı okumak sadece mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmaz. Eh, ne de olsa postmodern olduklarından görecelilikte sınır tanımıyorlar.

Aslında haklı da sayılabilirler. Zira sorun o denli duygu yüklü ki her iki tarafın tarihçileri de nesnelliklerini koruyamıyor. Ermenilerin üçüncü taraf tarihçileri nasıl bordroya bağladıklarıysa cümle âlemin malumu.

Ancak yine de ortak tarih çalışmasına ihtiyaç var. Bugüne kadar yazılan tarihler tek taraflıydı. Taraflar sadece kendi işlerine gelen belgeleri çalışıyor, karşı tarafın lehine olanları ihmal ediyorlardı. Ermeniler yıllarca hiçbir itiraz olmadan sahte belgeleri sahiciymiş gibi kabul ettirmişlerdi.

Viyana’daki belge teatisi yararlı oldu. Ama Ermeniler işin kendileri için kötüye gittiğini yani tarihle yüzleşmeleri halinde soykırım hayalini kaybetme tehlikesi olduğunu anlayınca kaçtılar.

Tarih komisyonu önerisinin sahibi Sn. Şükrü Elekdağ’ın da söylediği gibi, tarihçilerin belgeler üzerinde yapacakları çalışma bir ilk adım niteliğinde olacak. Yani tarihçilerden sorunu çözmeleri değil, olayları aydınlatmaları bekleniyor. Belgeler üzerindeki görüş farkları gerçeklerin anlaşılmasına katkıda bulunacak. Tarih çalışması tamamlandıktan sonra çözüm için hangi yöntemlerin kullanılacağı kararlaştırılabilecek.

Sorunu çözmek aslında hukukun işi. Kaldı ki Ermeniler soykırım üzerinde ısrar ettikçe, hukuktan başka çare de yok. Soykırım Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre, soykırımın işlendiğine ancak yetkili mahkeme karar veriyor. Olaylardan bu yana geçen 90 yıl içinde sanık, tanık ve kanıt kalmadığına göre, tahkime gitmek daha doğru olur. Tarihçilerin ortak çalışması da tahkim için gerekli verileri sağlar.

Ermeniler haklı olduklarına inanıyorlarsa ve ICTJ çalışmasını da haklılıklarının kanıtı olarak görüyorlarsa, tahkimden çekinmeleri için bir neden kalmıyor demektir.

İki taraf konuyu, zaman dilimini ve uygulanacak hukuku birlikte tanımlar. Usul kurallarını saptar. Nihai raporun yapısını, dillerini, eklenecek belgeleri kararlaştırır. Kendi hakemleriyle beraber görev yapacak üçüncü taraf hakemlerini seçer. İhtilafı bunlara havale eder.

Soykırıma ilişkin duyguları soğutmanın başka bir yolu da yok.

Tarih komisyonu kurmak ve hukuk yoluna gitmek, diğer alanları ihmal etmek anlamına gelmez.

Konunun siyasi veçhesi olduğuna kuşku yok.

Ancak iki tarafın konuya siyasi yaklaşımları çok farklı. Ermeniler ortak sınırın hemen açılmasını ve diplomatik misyonların hemen kurulmasını istiyor.

Devlet başkanı ve dışişleri bakanı düzeyinde Kars Anlaşması’nı kabul ettiklerini ve Türkiye’den toprak talepleri olmadığını söylüyor. Ama Ermenistan, tehcir edilen Ermenilerin emlakınin iadesinden ve bu olmazsa tazmin edilmesinden vazgeçmiş değil. Bu açıdan Sovyetler’e halef ülke olarak Lozan Antlaşması’nın sonuçlarını da resmen kabul etmeleri lazım.

Öte yandan Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi konusunda, ileriye dönük umut veren ilerlemeler olmazsa diplomatik ilişkilerin kurulması mümkün olamaz.

Geriye, konunun ne tarihi ne hukuki ne de siyasi olduğu; yalnızca insani, ahlaki ve vicdani bir yaklaşımla çözümlenebileceği iddiaları kalıyor. Bu konuda Ermenilerden bir mesaj gelmemesine rağmen, bazı liberal aydınların ısrarcı olması ilginç. Bizim ‘vicdaniler’ galiba soykırımı kabul ediyorlar da, bunu açıkça söylememek için, vicdana atıfta bulunuyorlar.

Bunlar sorunu bilmedikleri, öğrenme niyetleri de olmadığı halde, aktif rol oynama ihtirasından vazgeçemiyorlar. Ayrıca herkesten, en çok da milliyetçilerden ‘iyi’ olduklarına inanıyor veya öyle görünmek istiyorlar.

TARC üyesi ünlü psikiyatr ve psikanalist Vamık Volkan, Ermenilerin Türk üyelerden gelen empatiyi reddettiklerini saptamıştı. Bunun ciddi nedenleri var. Yani vicdanilik aslından göründüğünden çok daha zor. Ama bırakalım onların da çorbada tuzu olsun.

Yorumlar kapatıldı.